Modern insanın evrimi, milyonlarca yıl süren, oldukça karmaşık ve halen aydınlatılmaya çalışılan bir süreçtir.
Evrimi anlamak için insanın doğasını, yakın atalarının davranışlarını incelemek, anlamak ve anlamlandırmak gerekiyor. İnsansı türlerin; keşfedilen Homo luzonensis gibi türlerin ve henüz keşfedilmemiş türlerin bulunmasıyla, şüphesiz evrime dair pek çok gizem de aydınlatılacak.
İnsan beyni halen gelişimine devam ediyor. Beynimiz oldukça karmaşık görünmesine rağmen, sistematik bir biçimde çalışıyor. Öylesine ayrıntılı bir yapı ki bu; günümüzde halen bazı farklı işlevler keşfediliyor. Kısaca birkaç bilgi vermek gerekirse;
frontal korteksimiz problem çözme, hafıza, dil, karar verme, dürtü kontrolü, akıl yürütme gibi işlerden sorumlu.
İlkel beynimiz (arka beyin ve medulla) ise hayatta kalma, güdü ve iç güdülerden sorumlu.
İlkel beynimiz devreye girdiğinde, modern beynimizi kullanmamız pek mümkün olmuyor.
Bu temel içgüdülerimizi örneklendirmemiz gerekirse; örneğin, doğumdan hemen sonra bebeklerde meme emme güdüsü başlıyor.
Bir diğer içgüdü ise üremektir. Türlerimizin devamını sağlayan bu içgüdü, beynimizdeki sürüngen beyin denilen bir bölgeden süregeliyor.
Peki, hayvanların hayatta kalma güdülerinde önemli bir yeri bulunan ve insansıların tehdit oluşturabilecek nesneleri/canlıları anlamlandırmasını sağlayan acı duyusu nasıl çalışıyor?
Beynimizde bulunan pek çok farklı bölgenin, pek çok farklı görevi olduğunu biliyoruz. Yakın bir zaman önce; mutasyona uğrayan bir gen sebebiyle, bir kadının acı duyusunun nasıl ortadan kalktığını öğrenmiştik. Kendisi, pek çok ciddi yarayı fark edememiş ve bu durum, onun hayatına mal olabilecek ciddi sonuçlar oluşturmuştu. İşte, bu gibi durumlarda, aslında acı duyusunun ne kadar önemli bir etken olduğunu anlamış olduk. Bir aslanın veya farklı bir yırtıcının aldığı darbe sonucu acı hissetmediğini düşünün; bu, onun hasarlı bölgeyi zorlamasına ve zaman içerisinde ölümüne neden olacaktır. O nedenle, acı duyusunun olmaması her ne kadar faydalı bir durum gibi gözükse de, hayatta kalabilmemiz için esastır.
Bilindiği üzere, bacağımıza keskin bir nesnenin batması ani ve epey acı verici bir durum olur. Bu gibi acı hissettireceğini düşündüğümüz tehlikeli durumlardan kaçınmak için beynimiz, “tehdit öğrenimi” oluşturuyor.
Ancak, beynin hangi kısmının acı veren olayları, beynin diğer kısımlarına tehdit öğrenmesi için gönderdiği tam olarak bilinemiyordu.
Aslında bir süredir, amigdalanın tehdit öğreniminde önemli bir rolü olduğunu biliyorduk.
Fakat yapılan yeni bir araştırmayla, bu tür uyarıların insular korteksten yayıldığını öğrendik. Acı duyusunun işleyişi şu şekilde: Acı hissini beyne omurilik taşıyor. Omurilik almaçlarının gönderdiği mesaj, talamusa ulaşıyor ve ardından serebral kortekse iletiliyor.
Peki, insular korteksimiz nedir ve ne işe yarıyor?
İnsular korteksimiz, serebral korteksimizin bir bölümüdür. Aslında, psikolojik durumlarda duygusal bağlam oluşturulmasıyla görevli; mutluluk, kızgınlık gibi. Ancak insular korteksin, acı duyusu üzerinde de oldukça karmaşık bir görevi bulunuyor. Bu o kadar önemli bir görev ki; hayatta kalmamızın bu göreve bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
İsviçre’deki EPFL’de (École Polytechnique Fédérale de Lausanne) görevli araştırmacı Ralf Schneggenburger ve ekibi, geçtiğimiz günlerde fareler üzerinde bir takım deneyler gerçekleştirmiş.
Farelerin insular korteksi, kendi türümüzden olan erkeklerinkiyle hemen hemen aynı. Araştırmacılar, farelerin beyinleri üzerinde belirli nöronlara genetik olarak tasarlanmış ışık akımlı iyon kanalları uygulamışlar. Tehdit öğrenme davranışını incelemek isteyen araştırmacılar, kısa lazer ışığı darbeleri göndererek, insular kortekste bulunan nöronların elektriksel faaliyetini kapatmışlar.
Acı veren bir olay anında farelerin insular korteksini kapatan araştırmacılar, farelerin ayaklarına gönderilen hafif elektrik akımlarından korkmadıklarını gözlemlemişler. Ayrıca farelerin, acı verici bir olaydan bir şey öğrenmediklerini fark etmişler. Yani insular korteksimiz, neyin acıtıp neyin acıtmayacağını öğrenmemiz için epey önemli.