NATALIE COLEMAN
Mars’a ilk yerleşenler sizce neye benzeyecek? Bu kişiler belki de onlarca yıl astrofizik eğitimi görmüş, birden fazla diplomaya sahip insanlar olacak.
Ya da Mars’taki ilk Dünyalılar bir grup mikrop olacak.
Geçen ay FEMS Microbiology Ecology bülteninde yayınlanan bir makalede, Kızıl Gezegen’i kolonileştiren ana canlıların “mikroorganizmalar” olacağı öne sürülüyor; yani bunların, Dünya’daki yaşamın pek çok sürecini destekleyen bakteriler, virüsler ve mantarlar olacağı iddia ediliyor.
Makalenin yazarlarından biri ve Nova Southeastern Üniversitesi’nde profesör olan Jose Lopez, gezegen kolonileştirme konusuna; dünya dışı ortamlarda yaşamı destekleyebilecek mikroplar üzerinde çalışma planıyla başlayan bir yaklaşım öneriyor.
Bir basın bülteninde şöyle söylüyor: “Bizim bildiğimiz şekliyle yaşam, faydalı mikroorganizmalar olmadan var olamaz. Çorak (ve bugüne kadar yapılan tüm yolculukların bize söylediği üzere), mikropsuz gezegenlerde hayatta kalmak için, faydalı mikropları da yanımızda götürmeliyiz.”
Bu makalede sunulan fikir, NASA ve tüm uzay programlarının onlarca yıldır sıkı şekilde takip ettiği ve bulaştırma yapılmasına karşı olan katı ilkeleri reddediyor. Fakat bu politikalar, geçerli sebeplere dayanıyor.
Uzaya gönderilen teçhizatlar söz konusu olduğunda, genelde herşey dikkatli şekilde arıtılıyor ve mikrop ile kirletici maddelerden korunuyor; tıpkı bir hastanedeki ameliyat malzemelerinin hazırlanması gibi. Çünkü, hakkında daha fazla şey öğrenmeye çalıştığımız bu el değmemiş ortamları bozamayız.
Ancak Lopez ve bazı meslektaşları, yararlı mikropların takdim edilmesiyle birlikte; Mars’ı yaşanabilir hale getirme sürecinin başlatılabileceğini iddia ediyor.
“Mikropların takdim edilmesi, kazara olan bir şey değil; kaçınılmaz bir şey olarak düşünülmelidir” yazıyor makalede. “Bizim hipotemizime göre, mikrobiyal yolcuları taşımadan veya ulaştırmadan yeni gezegenleri keşfetmek neredeyse imkansız.”
Mikroorganizmalar, Dünya üzerindeki hayatı devam ettiren ayrışma ve sindirme gibi pek çok süreç açısından kritik öneme sahip. Hatta Dünya’nın iklimi bakımından da önemliler. Makale, olağanüstü çevre koşullarında yaşayabilen mikroorganizmaların, bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu iddia ediyor. Bu canlılar, tıpkı su ayıları gibi; uç noktadaki pek çok ortama karşı olağanüstü ölçüde dayanıklılık gösteriyorlar ve hatta buralarda gelişip büyüyorlar.
Ancak valizlerini toplamak ve “B Gezegeni”ne taşınmak için hazır olan Mars hayranları pek umutlanmasın.
Mikropları Kızıl Gezegen’e fırlatmaya başlamadan önce, hâlâ fazla miktarda araştırma yapılması gerekiyor. Canlıların aşırı miktarda radyasyona maruz kalacağı ve insan yerleşimcilerin bu sert ortamla başa çıkmak için tehlikeli oranlarda evrim geçirebileceği Mars, biyolojinin kontrolden çıktığı bir yer haline gelebilir.
Makalenin büyük bir bölümünde, uzaydaki mikroplara yönelik tutumun değişmesi ve bunların tehlikeli değil, faydalı olarak görülmesi gerektiği savunuluyor. Ancak araştırmacılar, hangi mikropların Mars’ı Dünya’laştırmaya yönelik girişimlere zarar vermek yerine yardımcı olacağını hâlâ bilmiyorlar.
Makalede; Elon Musk’tan Jeff Bezos’a ve NASA’ya kadar herkesin, uzayı kolonileştirme politikalarında “provokatif bir paradigma değişimi” geçirmesi gerektiği iddia ediliyor.
“Buna hazırlanmak ve bunun farkına varmak zaman alacak” diyor Lopez. “Acele bir şekilde aşılama yapılmasını savunmuyoruz fakat bunun, dünyada sıkı ve sistematik araştırmalar gerçekleştirildikten sonra yapılması gerektiğini söylüyoruz.”
Mikropları takdim edim etmeyeceğimize yönelik bu karar, nihaî amacımıza bağlı: Lopez, eğer görevimiz Mars’ı kolonileştirmek ve Dünya’ya benzetmek olacaksa; o zaman, biyolojik yaşamın temelini oluşturmaya başlamaya yardımcı olabilecek yararlı mikroorganizmaları takdit etmekten korkmamamız gerektiğini söylüyor.
Sonuçta, kendi gezegenimizde yaşamaya başlayan ilk canlılar; insanlar, yüzergezerler ve hatta bitkiler değildi. Dünya’nın birincil sakinleri, pek çok yıl boyunca tek hücreli mikroorganizmalar olmuştu. Üstelik yeterince iyi bir iş çıkardılar, değil mi?
Futurism