Yaşantımız dünyanın dört bir köşesi ile hiç olmadığı kadar bağlantı halinde.
Dokunduğumuz bir metro tutamağı, otelde kullandığımız televizyon kumandası gibi herhangi bir cisim üzerinde dünyanın bambaşka bir yerinden gelmiş olabilecek mikroplar, virüsler yaşıyor olabilir.
Bütün bu görünmeyen tehlikelerden ise bizi bağışıklık sistemimiz koruyor. Bu sistem hem doğal yoldan yani hastalık etkenleri ile karşılaşarak veya edinilmiş yoldan yani ölümcül hastalıklara karşı yapılan aşılar ile korunmamızı sağlıyordu.
Son yıllarda gelişmiş ülkelerde birkaç nesilden bu yana görülmeyen kızamık, suçiçeği gibi hastalıklar yeniden salgınlara ve çocuk ölümlerine yol açmaya başladı. Nedeni ise bilgi çağı ve internet döneminde bilgiye kolayca ulaşılabildiği gibi sahte bilgilerin de kolayca yayılabilmesi.
Aşı karşıtı kampanyalar da böyle kolayca yayıldı ve çocuklarını hastalıktan korumak isteyen annelerin yanlış bilgilerle yanlış kararlar vermesi sonucunda aşılama oranı azaldı. Bunun sonucunda kızamık gibi suçiçeği gibi gelişmiş ülkelerde artık ortadan kalkan hastalıklar yeniden ortaya çıktı.
Şu anda gelişmiş ülkelerde ailelerin %90’ı çocuklarına düzenli aşı yaptırırken %1 i tümüyle aşı programından uzakta kalıyor. Bu oran sağlıklı bir toplum için yeterli gibi görünebilir ancak toplumda düzenli aşılama %95 olmadığı durumda salgınlar başlayabiliyor.
Aşı tarihine bir göz atalım
Aşılama önce Çin’de ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde 1000 yıl önce başladı Budist rahipler çiçek aşısı için çiçek hastalığı olanlarda sarılan gazlı bezleri deriye ufak bir çizik yaparak üzerine sarıyorlardı.
Böylece mikrobu çok seyreltip sınırlı bir bölgeden vücuda sokarak hastalığı hafifçe oluşturup daha ağır geçmesini önleyecek bağışıklığı oluşturuyorlardı. Ancak 1545 de Portekizli denizciler Hindistan’da bir çiçek salgınına yol açtı. İlginç biçimde bu geleneksel aşılama yöntemi Kafkas toplumunda da kullanılıyordu.
Osmanlı hareminde çok bulunan Kafkas kadınlar çocukları benzer şekilde aşılıyor ve çiçek hastalığından koruyorlardı. Bu aşılama yöntemi İstanbul’un aşılama tarihine geçmesine yol açtı. 1718 de İstanbul’da bulunan İngiliz elçisinin eşi Lady Mary Wortley Montagu, çocuklarına korkarak da olsa bu yöntemle çiçek aşısı yaptırdı.
Aşıyı İstanbul’da görüp İngiltere’ye tanıtan Lady Mary Wortley Montagu. Bu şekilde çocuklarının hastalıktan korunduğunu görünce İngiltere’de bu yöntemi anlattı. Bu bilgi o dönemde çok önemli bir gelişmeydi çünkü O günlerde Avrupa’da her gün binlerce kişi çiçek hastalığından ölüyordu.
Lady Mary Wortley Montagu’nun anlattığı yöntem, İngiltere’de ölüm oranını %30 dan %2 ye düşürdü.
70 yıl sonra ise Dr.Edward Jenner, sığırlarda görülen çiçek hastalığı etkeninin, benzer yöntemle insanlarda salgın yaratan çiçek hastalığına da koruyuculuk sağladığını gördü.
Dr. Jenner ve İlk aşılama – Vaccination
Bu yönteme Vaccination adını verdi. Vaccination adı Latince sığır anlamına gelen Vacca’dan gelir böylece modern aşılama dönemi başladı.
Aşılamanın başlaması ile birlikte aşı karşıtlığı da aynı zamanda başladı. Aşıya karşı olunması ile bugün ile temelde aynı nedenden kaynaklanıyordu. Aşılamanın yan etkileri ve o günlerde uygulanan aşı yöntemi nedeni ile aşı olan çocukların sığıra dönüşeceği sanılıyordu.
Aşılamanın yararı görüldükçe aşılama tüm dünyada kabul gördü ve modern tıptaki gelişmeler ile farklı aşılar geliştirilerek birçok ölümcül hastalık dünyada en azından gelişmiş ülkelerde ortadan kalktı.
Peki sonra ne oldu da aşı karşıtlığı yeniden gündeme geldi?
Boğmaca aşısının epilepsiye yol açtığı iddiası
Modern Dünyada aşı korkusunu ateşleyen olay ise 19 Nisan 1982’de Lea Thompson’ın hazırlayıp sunduğu Aşı Ruleti adında bir program ile oldu.
Lea Thompson ve Aşı karşıtı programı
Aşılama Ruleti Bu programda Lea Thompson, boğmaca aşısının yol açtığı yüksek ateş ve epileptik kasılmaları anlatıyordu.
Program o yıl yayıncılık alanında birçok ödül aldı.
Aşı karşıtları bu programda öne sürülen iddiaları hala kullanmakla birlikte sonradan yapılan araştırmalarla, sorunun boğmaca aşısından değil o çocuklarda bulunan bir genetik mutasyon sonucu ortaya çıkan Dravet sendromuna bağlı olduğu ortaya çıktı.
Aşılama ile çıkan ateş sadece bir tetikleyici idi. Bu çocukların ateşi başka bir nedenden çıksa veya uykusuz kalsalar da Dravet sendromu tetiklenebilirdi.
Aşılar ve Otizm ilişkisi
Bir süre sonra kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşısının otizme ve başka nörolojik hastalıklara yol açtığını iddia eden bir kitap piyasaya sürüldü.
Kitabın adı “Karanlıkta bir atış” yazarı da Barbara Loe Fisher’di.
Hemen ardından benzer bir iddia daha yayımlandı. Bu, etkisi çok daha uzun sürecek olan bir iddia idi. Çünkü yazarı bir hekim olan Andrew Wakefield ve yayımlandığı yer saygın tıp dergisi The Lancet idi. Wakefield, yazısında MMR aşısının bağırsaklara girdiğini orada enflamasyona yol açtığını, bağırsak geçirgenliğinin artışı sonucunda kana karışan zararlı proteinlerin otizme yol açtığını iddia etti. Bu yazının basında haber olması üzerine birçok aile çocuklarına MMR aşısı yaptırmaktan vazgeçti.
Beklendiği gibi kızamık salgını başladı yüzlerce çocuk hastaneye kaldırıldı ve dört tanesi de hayatını kaybetti.
MMR aşısının yapılması azalınca tüm dünyada kızamık vakaları artmaya başladı. Bunun sonucunda Wakefield araştırması yeniden incelendi ve araştırmanın taraflı, gerçek dışı olduğu kanıtlandı.
Dr. Wakefield’ın doktorluk lisansı iptal edildi ve yol açtığı hastalık artışı nedeni ile tazminata mahkûm edildi.
Wakefield’ı bu süreçte destekleyen kişi ise az önce sözünü ettiğim kitabın yazarı Barbara Loe Fisher’di.
Sonuç olarak yapılan çok sayıda araştırma, Wakefield’ın iddiasının gerçek dışı olduğunu kanıtladı.
Aşı karşıtı kampanyaya son odunu ise dizi oyuncusu Jenny Mc Carthy attı. Mc Carthy katıldığı bir TV Show’unda çocuğunun otistik olmasına aşının neden olduğunu söyledi.
Nedeni sorulduğunda yanıtı “Google’da öyle okudum” oldu.
Oysa Otizm anne karnında oluşan bir genetik değişime bağlıdır. Aşılardan sonra ortaya çıkması ise tamamen bir tesadüf. Ne acıdır ki bugün birçok entelektüel aile de aynı gerekçe ile yani yanlış bilgiler ile aşı yaptırmıyor.
Başka neler iddia ediliyor aşılar için?
Aşı immün sistemi zayıflatır mı?
Hayır. Tümüyle geçersiz bir iddia. Teorik olarak hesaplandığında yapılan tüm aşıların çocukların immün sistemini ancak %0,1 düzeyinde kullanabildiği görülüyor.
Bu iddiada bulunan kişilerin bağışıklık sisteminin teorisi hakkında hiçbir şey bilmiyor olmalarına karşın toplumda bu kadar etki yapmaları bence asıl ciddi sorun.
Doğal etkenle oluşan bağışıklık daha mı güvenli?
Hayır. Tümü ile yanlış bir düşünce daha. Doğal bağışıklıkta hastalıktan ölme riski, aşıya göre çok daha yüksek. Kızamık aşısı için yapılan bir çalışmada doğal bağışıklık 500’de bir ölümcül soruna yol açarken, Aşı ile oluşabilecek sorunlar hem daha hafif hem de bir milyonda bir oranında görülüyor.
Hastalıkların azalması aşılar değil beslenme ve hijyen sayesinde mi?
Hayır. Direncimiz olmayan bir kızamık virüsü veya grip virüsünü alırsak bizi hastalanmaktan hijyen veya yediklerimiz koruyamaz. Yakın zamanda New York Brooklyn’de yaşanan kızamık salgını bu iddiayı geçersiz kılıyor.
Aşılar korumuyor, hastalandırıyor mu?
Ağızdan verilen polio (çocuk felci) aşısında mutasyon geçiren virüs milyonda bir bu duruma yol açtı. Ancak FDA gereken önlemleri aldı ve ağızdan aşı artık uygulanmıyor.
Son olarak:
Aşılar ilaç endüstrisinin dayatması yüzünden mi uygulanıyor?
Bu, iddialar içinde en akıl dışı olanı. Sadece ABD de 1994-2013 arasında aşıya harcanan 24 milyar dolar ile 295 milyar dolarlık tedavi, 1,38 trilyon dolarlık da sosyal zarar önlenmiş oldu.
Aşı yaptırmak hastalıkları önlemenin en ucuz yoludur.
Bilimden ayrılmayın.
Yazar: Dr. Alp Sırman.