Bir bitki bilimcinin, bir çiftlikte evindeymiş gibi hissedeceğini düşünürdünüz. Fakat Neil Stewart patateslerle çalışmaya alışkın; insan kadavralarıyla çalışmaya değil.
Adli antropologların (insanbilimci), özel olarak tayin edilmiş birkaç hektar arazide insanların çürümesinin meydana getirdiği etkiler üzerinde çalıştığı ve Tenessee Üniversitesi’nde yer alan ‘vücut çiftliği’nde (daha resmi adıyla Antropoloji Araştırma Tesisi) tura katılan Stewart, çevresel kirleticilere hayran kalmış.
Fakat durum biraz can sıkıcıymış.
“Dikkatimi vücutlardan uzaklaştırmaya çalıştım ve kafamı kaldırıp ağaçlara ve bazı çalılıklara baktım” diyor Stewart. “Ardından ise bölgede yetişen yerli bitkilerin, insanların çürümesine tepki verip vermediğini ve belki de havadan tespiti mümkün kılıp kılmadıklarını merak ettim.”
Bunlar, daha önce üzerinde çalışmayı hiç düşünmediği şeylermiş fakat mantıklı gelmiş. İnsan kalıntıları toprağın üstünde veya içinde çürüdüğünde, etraftaki toprağı mikroorganizmalar ve kimyasallar ile besleyen doğal bir ayrışma döngüsüne giriyorlar.
Stewart’a göre eğer bu besinler yakındaki bitkilerin köklerine ulaşırsa; yer altında meydana gelen şeyler, üstteki bitkilerin görünüşünü değiştirebilir ve belki de bunu fark etmek mümkün olabilir.
Stewart, bu tarlayı ziyaret ettikten bir yıl sonra diğer biyolog ve antropologlardan oluşan bir araştırma takımına katılarak, bu ‘ayrışma adalarının’ aslında var olup olmadığını ve bunlar eğer varsa, bu bilginin doğadaki kayıp insanları veya gizli insan kalıntılarını bulmada kullanılıp kullanılmayacağını bulmaya koyulmuş.
Trends in Plant Science bülteninde başmakale yayınlayan takım, fikirlerini bilim camiasıyla paylaşıyor.
“Orman ağaçlarının ve istilacı bitkilerden oluşan alt bitki örtüsünün, kuşkulu çürüme bölgelerinin konumlarını belirlemeye yardım edebileceğini öne sürüyoruz” diye yazıyor araştırmacılar. Fakat henüz hipotez aşamasında olan bu fikirler, test edilmeyi bekliyor.
Carly Cassella/ScienceAlert. Ç: O.