Martin Luther King’in yaptığı ve kaba bir el hareketine dönüşen barış işareti; ABD Başkanı Donald Trump’ın katıldığı açılış töreninde şişirilen kalabalık sahneler; Venedik’in Büyük Kanal’ındaki yunuslar ve sel basan Townsville şehrinin sokaklarında görülen timsahlar… Bunların hepsi, gerçek oldukları iddiasıyla gönderilen fakat değiştirilmiş görüntüler.
Görüntü düzenleme yazılımları kolaylıkla bulunup kullanılabiliyor. Hatta Queensland Teknoloji Üniversitesi’nde çalışan araştırmacılara göre bunlar, tarihi yeniden canlandırma gücüne sahip.
Ayrıca araştırmacılar, son teslim tarihine göre çalışan gazetecilerin aradaki farkı gösteren araçlardan yoksun olduklarını söylüyor; özellikle de, bu görüntüler sosyal medyadan geldiğinde…
Araştırmacıların gazetecilik ile halk iletişimi alanlarında görsel çarpıtma ve hatalı bilgilendirmeye yönelik yaptığı yeni çalışma, Journalism Practice bülteninde yayımlandı. Araştırma, sahte haberlerin artış göstermesi ve sosyal medya siteleri ile haber kuruluşlarının, kitlelere sunulan görsel çarpıtma ve hatalı bilgilendirmeleri belirleyip bunlarla mücadele etmede sorun yaşamaları üzerine yapılmış.
Baş yazar T. J. Tohmson şöyle aktarıyor: “Donald Trump’ın ekibi kendisinin resmî Facebook sayfasına 2019 yılında bir görüntü gönderdiğinde, gazeteciler başkanın cilt ve fiziğinde yapılan Photoshop değişimlerini saptayabilmişti çünkü Beyaz Saray’ın resmî Flickr akışında, görüntünün düzenlenmemiş bir sürümü vardı”
“Peki ya bu esas sürümler internette bulunmasaydı ve gazeteciler de ters arama yaparak, bir görüntünün gerçek mi, yoksa düzenlenmiş mi olduğunu doğrulayamasalardı?”
“Şimdiki ve geçmişteki görüntüleri çoğaltma, ekleme, kesme, rötuşlama veya yeniden örneklendirme yoluyla değiştirmek mümkün olduğunda, yeniden yazılmış bir tarih tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz; bu çok Orwell’ci bir senaryo.”
Raporda altı çizilen örneklerde, haber kuruluşlarının paylaştığı fotoğraflara yer veriliyor. Örneğin bu fotoğraflar arasında, Avustralya’nın Townsville şehrinde görüldüğü iddia edilen timsahların görüntüsü yer alıyor. Fakat daha sonra bu görüntünün 2014 yılında, ABD’nin Florida eyaletinde çekildiği ortaya çıkmış. Rapor ayrıca, Reuters’da çalışan birinden alıntı yapılıyor ve 2019 yılında Afrika’nın bazı bölümlerine zarar vermiş Idai Kasırgası’nın yaşandığı esnada paylaşılan; fakat beş yıl önce Libya’da çekildiği ortaya çıkan üzücü bir video anlatılıyor.
Bir başka fotoğrafta ise Dr. Martin Luther King’in, ABD Senatosu tarafından 1964’te çıkarılan medeni haklar kanununa tepki gösterdiği iddia ediliyor. Fakat bu görüntü, sanki kameraya el işareti yapıyormuş gibi değiştirilmiş. Bu değiştirilmiş sürüm Twitter, Reddit ve beyazların üstün olduğunu savunan The Daily Stormer sitesinde yaygın biçimde paylaşılmış.
Gazetecilerin bugünlerde kullandığı sosyal medya doğrulama yöntemlerinin haritasını çıkaran Dr. Thomson, yardımcı profesör Daniel Angus, Dr. Paula Dootson, Dr. Edward Hurcombe ve Adam Smith, hangi araçların hangi şartlar altında en etkili olduğunu öne sürüyor.
“Sahte görüntülerin tespit edilmesi, günlük olarak üretilen görsel sayısına baktığımızda zorlaşıyor. 3.2 milyar fotoğraf ve 720.000 saatlik videodan oluşan bir aşırılık söz konusu. Bunların üretilme, yayınlanma ve paylaşılma hızları da var” diyor Dr. Thomson.
“Göz önüne alınan diğer unsurlar arasında, bunları gören kişilerin dijital ve görsel okur yazarlığı da bulunuyor. Fakat yapılan bu sahte düzenlemelerin gerçeği farklı şekilde yansıttığını tespit edebilmek de çok önemli”
“Görsel medya üreten gazeteciler etik ihlallerden muaf değilken; kullanıcı ve kitle kaynaklı görsel içeriklerin haber kaynaklarına dahil edilmesi de giderek artış gösteriyor. Eğer kurumlara olan güveni ilerletmeyi ve demokrasimizi güçlendirmeyi istiyorsak, sosyal medyada yapılan teyitlerin de eşit şekilde artması gerekiyor.”
Dr. Thomson’ın aktardığına göre Uluslararası Gazeteciler Merkezi’nin (ICFJ) geçenlerde yürüttüğü bir çalışmada, haber odalarında sosyal medya doğrulama araçlarının çok düşük miktarda kullanıldığı bulunmuş.
“ICFJ, 130’dan fazla ülkede 2.700’den fazla gazeteci ve haber odası yöneticisiyle anket yapmış ve ankete katılanların sadece %11’inin sosyal medya doğrulama araçları kullandığını bulmuştu” diyor.
“Kullanıcı dostu adli araçların bulunamaması ve dijital medya okuryazarlığının düşük seviyelerde olması, internetteki çarpıtma ve yanlış bilgilendirme akıntısına karşı ilerlemek isteyenler için başlıca engelleri meydana getiriyor.”
Yardımcı profesör Angus’a göre araştırma, görüntü ve diğer ortamların kaynak ve geçerliliğinin daha iyi belirlenmesi için gazetecilerle beraber daha iyi araçlar geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
“Karşılaştıkları görsel içeriğin kaynağı ve doğruluğuna dair az şey bilmelerine rağmen, gazetecilerin bu içeriği yayınlayıp yayınlamamaya ve genişletip genişletmemeye hızlı şekilde karar vermesi gerekiyor” diyor.
“Hatalı atıf yapılmış, üzerinde oynanmış ve sahtesi yapılmış görüntülerin pek çok örneği, bahsettiğimiz kamusal söylem alanında doğruluğun, şeffaflığın ve güvenin ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor. İnsanlar genelde arkadaşları ve aileleri, siyasetçiler, kuruluşlar ve gazeteciler yoluyla aldıkları bilgiye dayalı olarak oy veriyor ve karar alıyorlar.”
Araştırmacılar, el ile yapılan mevcut tespit stratejilerine (görüntüyü arama motorunda aramak, görüntünün üst verilerini incelemek, ışık ve gölgeleri incelemek ve görüntü düzenleme yazılımı kullanmak gibi) atıfta bulunuyor fakat sosyal medyadaki görsellerin doğrulanması için, daha gelişmiş makine öğrenim yöntemleri de dahil olmak üzere daha fazla aracın geliştirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Queensland Teknoloji Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu