Dünyayı anlamak için nesneleri, insanları ve olayları tek tek farklı sınıflara veya kavramlara yerleştiriyoruz. ‘Telefon’ gibi kavramlar, çoğunlukla görülebilir özelliklerden (ör. şekil ve renk) ve seslerden (ör. zil sesi) oluşuyor. Buna ek olarak, telefonu nasıl kullandığımız gibi eylemler de yer alıyor.
Fakat beyindeki telefon kavramı, sadece önümüzde bir telefon olduğu zaman ortaya çıkmıyor. Kavramdan sadece bahsedilince de ortaya çıkıyor. Eğer “telefon” kelimesini okursak, beynimiz telefon kavramını da anımsıyor. Bir telefonu gerçekten gördüğümüzde, duyduğumuzda ya da kullandığımızda faaliyete geçecek olan aynı beyin bölgeleri faaliyete geçiyor. Bu sebeple beyin, sadece isminden bahsedilince bile bir telefonun özelliklerini canlandırıyor gibi görünüyor.
Fakat şimdiye kadar, duruma bağlı olarak, telefon kavramının tamamının mı yoksa sesler veya eylemler gibi tekil özelliklerin mi anımsandığı ve karşılık gelen özelliği işleyen beyin bölgelerinin mi faaliyete geçtiği belli değilmiş. Bu yüzden bir telefonu düşündüğümüzde, onun her zaman bütün özelliklerini mi düşünüyoruz yoksa o an ihtiyaç duyulan kısmını mı? Bir telefon çaldığında ses bilgimizi ve onu kullandığımızda eylem bilgimizi mi kullanıyoruz?
Max Planck Enstitüsü İnsan Biliş ve Beyin Bilimleri Bölümü’nde çalışan araştırmacılar, cevabı bulmuşlar: Duruma bağlı. Örneğin çalışmadaki katılımcılar “telefon” kelimesiyle ilişkili sesleri düşündükleri zaman, beynin serebral korteksinde buna karşılık gelen ve gerçek duyma sırasında da etkinleşen işitsel bölgeler faaliyete geçmiş. Bir telefonun kullanıldığının düşünüldüğü zaman ise, ilişkili hareketlerin altında yatan somatomotor bölgeler harekete geçmiş.
Kipe özgü alanlar şeklinde de adlandırılan duyuya bağlı bu alanlara ek olarak, hem sesler hem de eylemleri birlikte işleyen bölgeler olduğu da keşfedilmiş. Çok kipli alanlar şeklinde adlandırılan bölgelerden biri de sol alt yanal lopçuk (IPL). Her iki nitelik de istendiği zaman faaliyete geçiyor.
Araştırmacılar ayrıca, duyusal etki ve eylemlere dayalı niteliklere ilaveten tabirleri anlayıp sınıflandırdığımız başka ölçütlerin de bulunması gerektiğini keşfetmişler. Bu durum, katılımcılardan yalnızca gerçek ve uydurulmuş kelimeler arasında ayrım yapmaları istendiği zaman belli olmuş. Burada, eylemler ya da seslerde etkin olmayan bir bölge devreye giriyor: ön temporal lob (ATL) olarak adlandırılan bir yer. Bu yüzden ATL, kavramları soyut veya “amodal” şekilde işliyor gibi görünüyor; duyusal etkilerden tamamen ayrılmış biçimde.
Max Planck Enstitüsü İnsan Biliş ve Beyin Bilimleri Bölümü. Ç: O.