Güneşte Saç Rengimizi Açarken, Cilt Rengimizi Neden Karartıyor?

0
Fotoğraf: Olgasinenkobo/Deposit Photos

Güneşe çıktığınızda, cildinizdeki melanin hemen işe koyuluyor.

Sıcak havalar geldi çattı. Doğal olarak güneş altında geçirdiğimiz, sahilde etrafa su sıçrattığımız, doğada maceraya atıldığımız ve genel olarak fazladan her dakikayı dışarıda geçirdiğimiz günlerin sayısı artıyor. Sahile gitmek için dışarı adım attığınız mevsimin ilk günü, saçınız ve cildiniz bir süredir hissetmedikleri bir şeye; morötesi ışınım (UVR) seline boğuluyor. Güneş’in yaydığı bu dalgalar, vücudunuzda görülebilir renk değişimlerine sebep olabiliyor. Peki siz o ışınların altında güneşlenirken, cildinizi bronzlaştırıp saç renginizi açan şey tam olarak ne?

Hem bronzlaşma, hem de saçın ağarma sürecinin kilit noktası, UVR’nin hem saçta, hem de ciltte melanin adlı çok özel bir pigmenti farklı şekilde etkilemesi. Saç hücreleri, aslında sadece yağlardan, sudan, pigmentlerden ve yapısal proteinlerden oluşan ölü yapılardır. Bu yüzden güneş dalgaları bu cansız hücrelere çarptığında, orada renk oluşturan melanini parçalar ve yeni çıkan saç eski rengin yerini alana kadar ağarmaya sebep olur.

Diğer taraftan ise cilt canlıdır ve önemli bir savunma mekanizması vardır.

Cincinnati Üniversitesi’nde cilt pigmentlenmesinin genetiğini inceleyen yardımcı insanbilim profesörü Helen Norton, “[Ciltteki] melanin, doğal bir güneş kremine benziyor” diyor. “Yaptığı şeylerden biri de UVR’yi cilde çarptığı zaman emerek, bunun dışderi ve altderiye kadar gitmesini önlemek. Böylelikle, morötesi ışının oluşturabileceği hasarın bir kısmını önleyebiliyor.”

Bu tepki, üç aşamalı fakültatif melanojenez şeklinde adlandırılıyor. İlk olarak, güneşe çıktığınız zaman hemen koyulaşan pigmentler bulunuyor. Şaşkınlığa uğrayan vücudunuz, morötesi ışınım girdilerinizde bir değişim olduğunu kayda geçiriyor. Hücrelerinizin içindeki bir mesajcı, güneşlenmeye başladıktan dakikalar sonra uyarılıyor ve genlerinize daha fazla protein yapmasını söylüyor. Bunun sonucunda, hızlı şekilde melanin üretiliyor.

Sonrasında, pigment üretiminin artmasıyla nitelendirilen ve başlaması birkaç saat süren kalıcı bir koyulaşma tepkisi gelişiyor. Nihayetinde, ortaya çıkması bir günden uzun sürebilen ve epey uzunca bir zaman devam edebilen, vücudu gelecekteki maruziyete hazırlayan gecikmeli bir tepki bulunuyor. Tüm bunlar hep beraber çalışarak, size fotokoruyucu yaz bronzluğunu veriyor. Fakat bu tepkiler yeterince hızlı çalışamadığı zaman, güneş yanığı olabiliyorsunuz.

Ne kadar soluk görünürse görünsün, tüm insanların cildinde melanin bulunuyor. Melanin üreten cilt hücrelerine melanosit adı veriliyor ve aslında herkeste aynı miktarda melanosit bulunuyor; cilt, milimetrekare başına yaklaşık 1200 melanosit içeriyor. İki temel melanin çeşidi var: Kırmızı/sarı renkli feomelanin ve daha kahverengi/siyah renkli olup genelde daha fazla melanin üreten ömelanin. Cilt rengi, bir kişide her iki melanosit tipinden ne oranda bulunduğuna ve bu hücrelerin nihayetinde ne kadar fazla melanin ürettiğine göre belirleniyor.

Daha fazla melanin taşımak, dış kaynaklı en büyük yaşlanma şekline; güneş hasarına karşı da koruma sağlayabiliyor. Koyu bir cilt tonu ise güneş lekelerine, kırışıklığa ve pigmentlenmeye karşı bir süper kalkan görevi görüyor.

Bu doğal korumalar olmasaydı cilt, büyük miktarda güneş yanığı ve erken yaşlanma gibi güneşin tehlikeli etkilerine çok daha fazla maruz kalabilirdi. Özellikle daha açık cilt tonları bulunan kişilerde, kutanöz melanom şeklinde adlandırılan ve morötesi ışıkla ilişkili olan melanomlar gibi daha sinsi sonuçlar da başka bir endişe kaynağını oluşturuyor. 2019 yılında 192.000 vakanın tahmin edilmesiyle, ABD’de en yaygın tanı konan üçüncü kanser grubunu cilt kanseri oluşturuyor ve 40 yıl önceye kadar altı kat daha sık görülüyor.

Austin – Teksas Üniversitesi’nde yardımcı cilt profesörü olan Adewole Adamson, “Melanin, siyahi insanları güneşle ilişkili cilt kanserlerinden de koruyan bir şey; bu bir gerçek” diyor. “Afrika veya Asya’da en son ne zaman bir cilt kanseri salgını duyduk? Hiç duymadık.”

Norton’a göre bronzlaşabilme kabiliyeti, farklı iklim bölgelerine ve güneş ışığındaki mevsimsel değişimlere karşı evrimsel bir adaptasyon biçiminde gelişmiş olabilir. Daha açık bir ten rengine sahip olmak, kışın avantajlı olabilir çünkü bulunan az miktardaki UV’nin cildi delerek, vücutta D Vitamini üreten süreçleri başlatmasına olanak sağlar. Bir steroid hormonu olan D Vitamini, bağışıklık yanıtlarında ve bağırsaktan iskelet ile dişlere kalsiyum emilmesinde ihtiyaç duyulan bir madde.

Ayrıca Norton’a göre melanin, güneşe maruz kalmanın (üreme sağlığına zarar verebilen) bir başka gizli yan etkisine; vücuttaki folik asidin ayrışmasına karşı koruma sağlamak üzere evrimleşmiş olabilir. Morötesi ışınların vücuda girmesini önleyen melanin, üreme çağındaki insanlar için önemli bir koruma sağlıyor çünkü folik asit eksikliği, doğumda sinir yolu bozukluklarına ve spermin üretim süreci olan spermatojenezde hatalara yol açabilir.

Şimdilerde bütün modern güneş koruyucular ve D Vitamini destekleriyle birlikte cilt tonu, güneşsiz bir kışta ya da hararetli bir yazda hayatta kalmak söz konusu olduğunda atalarımızın zamanındaki kadar önem taşımıyor.

“İnsanlar şunu unutuyor: Bizler insan olarak, genlerimizin veya onların ürettiği proteinlerin çevresel baskılara karşı en iyi seçenek olmadığı yerlerde hayatta kalıp gelişmemize olanak sağlayan kültürel ve teknolojik adaptasyonlar geliştirmişiz” diyor Norton. “Kıyafet giyiyoruz, güneş kremini icat ettik. Tüm bu farklı yöntemleri, farklı yerlerde hayatta kalmak için geliştirmişiz.”

 

 

 

 

Yazar: Emily Cerf/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz