Kendinizi kandırmak normal ve kısa vadede faydalı bir davranış olabilse de, uzun vadede böyle değil.
Ruhr – Bochum Üniversitesi (RUB) ve Antwerp Üniversitesinde çalışan felsefeciler, kendini kandırmanın gündelik yaşamda oynadığı rolü ve insanların kendilerini kandırırken kullandığı stratejileri analiz etmiş. Dr. Francesco Marchi ve Profesör Albert Newen, iki hafta önce Philosophical Psychology bülteninde yayımlanan çalışmalarında insanların benlik algılarını dengede tutmak ve korumak üzere kullandığı dört stratejiyi tarif ediyor. Bilim insanlarının kuramına göre kendini kandırmak, insanların zor koşullarda motive kalmasına yardımcı oluyor.
Kendini kandırmada dört strateji
RUB Felsefe Enstitüsünde çalışan Albert Newen, “Herkes kendini kandırır ve bunu da oldukça sık yapar” diyor. “Diyelim ki bir baba oğlunun iyi bir öğrenci olduğuna inanıyor ve çocuk eve kötü notlar getiriyor. Baba ilk önce durumun o kadar da önemli olmadığını veya öğretmenin dersi iyi anlatmadığını düşünebilir.” Araştırmacılar bu stratejiyi inançların yeniden düzenlenmesi şeklinde adlandırıyor. Makalede, hoş olmayan gerçeklerin öğrenilmesini önlemek için çok daha erken devreye giren ve sık şekilde kullanılan üç strateji daha tarif ediliyor.
Bunlar arasında, gerçeklerin kasıtlı şekilde seçilmesi de yer alıyor: İnsanlar, veli toplantıları gibi problemli gerçeklerin farkına varmalarını sağlayabilecek yer ya da kişilerden kaçıyorlar. Bir diğer strateji de kaynağın güvenilirliğine kuşku düşürüp gerçekleri reddetmek. Baba oğlunun akademik problemlerini yalnızca dolaylı yoldan duyduğu ve notları görmediği müddetçe, sorunları görmezden gelebiliyor. Son strateji ise, Newen ve Marchi’nin muğlak durumdan gerçek üretmek şeklinde adlandırdığı bir yöntem. Francesco Marchi, şöyle örnek veriyor: “Mesela kibar matematik öğretmeni, nazik bir şekilde öğrencinin uğraşmadığını söylüyor ve baba da zor durumlarda net bir ifade bekliyorsa, karşılaştığı bu büyük nezaket ve kibar ifadeyi oğlunun kabiliyetlerinin olumlu şekilde değerlendirilmesi olarak yorumlayabilir.”
Araştırmacılar, bu dört stratejinin hepsini tipik psikolojik düşünme eğilimleri şeklinde tanımlıyor. Kendini kandırmak kısa vadede mantıksız veya zararlı olmasa da, orta ve uzun vadede böyle değil. “Bunlar kasıtlı yapılan şeyler olmaktan ziyade, insanların kendilerine ve dünyaya ilişkin yerleşik görüşlerini korumak için kullandıkları temel bilişsel araçlar” diyor Newen. Yerleşik görüşlere bağlı kalma eğilimi, az sayıda değişimin yaşandığı normal zamanlarda faydalı olmanın yanısıra evrimsel açıdan da kökleşmiş bir olgu. “Fakat bu bilişsel eğilim, davranışlarda hızlı değişimler gerektiren yeni ve köklü güçlükler karşısında felaket getirebilir” diye ekliyor bilim insanı.
Koronavirüs durumundan bir örnek
Newen, koronavirüs durumundan da bir örnek veriyor: “Diyelim ki insanlar bir salgının ilk aşamalarında bulunuyor ve geliştirilen bir aşının hâlâ beklenmedik yan etkiler göstereceğinden kuşkulanıyorlar. Bu anlaşılabilir bir tedbirdir ve insanlar, önlem kurallarına sıkı şekilde uyarak başlangıçta durumu telafi edebilirler. Kendini kandırmak, telaşlı tepkilerden kaçınmaya da yardımcı olabilir. Fakat orta vadede aşının yan etkilerinin net biçimde sınırlı olduğu belli olursa, o zaman kuşku duymak mantıksız hale gelip kişi ve diğer insanlara karşı doğrudan bir tehlikeye dönüşür. Kendini kandırmak, tehlikelerin de hatalı değerlendirilmesine sebebiyet verir çünkü aşılanmaktan vazgeçmenin yarattığı sağlık tehlikesi, aşılama sonucu oluşan tehlikeden çok daha büyüktür. Bu sebeple kendini kandırmak normal zamanlarda benlik algısını, yerleşik düşünme şekillerini ve eylem motivasyonunu dengeleyebilir ancak köklü ölçüde yeniden düşünmenin ve yeni eylem şekillerinin gerektiği kriz zamanlarında zararlı olup, toplumu tehlikeye sokabilir.”
Yazar: Julia Weiler/Ruhr – Bochum Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.