Arkansas Üniversitesinde çalışan biyologlar, omurgalı ve omurgasız yüzlerce canlıya ait görme verisini bir araya getirerek bilim insanlarının hayvanlardaki görme kabiliyetini daha derinden anlamasını sağlamış.
Araştırmacılar karaya uyum sağlayan hayvanların, suya uyum sağlayanlardan daha fazla renk görebildiğini belirlemişler. Açık karasal yaşam alanlarına uyum sağlayan hayvanlar, ormanlara uyum sağlayan hayvanlara kıyasla daha geniş bir renk yelpazesi görüyor.
Fakat evrim tarihi (özellikle de omurgalılar ve omurgasızlar arasındaki farklılık), bir türün gördüğü renkleri önemli ölçüde etkiliyor. Omurgasızlar, omurgalılara göre ışığın daha kısa dalga boylarını görüyor.
Biyolojik bilimlerde doktora öğrencisi olan Matt Murphy ve yardımcı profesör Erica Westerman’ın bulguları, üç hafta önce Proceedings of the Royal Society B bülteninde yayımlandı. Bilim insanlarının araştırması; çevrenin, evrimin ve bir dereceye kadar da genetik bileşimin, hayvanların görme şeklini ve gördüğü renkleri nasıl etkilediğini açıklıyor.
“Bilim insanları uzun süredir hayvanlardaki görüşün, hayvanların içinde yaşadığı ortamlardaki ışık renkleriyle eşleşecek şekilde evrimleştiğini düşünüyordu” diyor Westerman. “Fakat bu hipotezi kanıtlamak kolay değil ve hayvan görüşü hakkında halen bilmediğimiz çok fazla şey var. Geniş yelpazeli doğal yaşam alanlarında yaşayan yüzlerce hayvan türü için veri toplamak çok zor bir iş; özellikle de omurgalıların ve omurgasızların ışık enerjisini sinirsel yanıtlara çevirmede farklı tip göz hücreleri kullandığını düşündüğünüzde.”
Bir hayvanın görsel bilgiyi tespit etme kabiliyeti, belli bir ortamdaki ışığın dalga boylarına ve yoğunluğuna bağlı. Opsin adı verilen bir retina proteini ailesinin miktarı ve dalga boylarına karşı hassasiyeti, morötesinden uzak kırmızı ışığa kadar bir hayvanın gördüğü ışığın tayfına karar veriyor.
Fakat omurgasızlar ve omurgalılar, retinalarında filojenik olarak ayrı opsinler kullanıyor. Araştırmacılar ise bu ayrı opsinlerin hayvanların gördüklerini etkileyip etkilemediğini veya ışık ortamlarına nasıl uyum sağladıklarını belirlememiş.
Murphy ve Westerman, dört şubeyi kapsayan 446 hayvan türüne ait görme verisini karşılaştırmış. Bu şubelerden biri omurgalıları içeriyor; yani tıpkı balıklar ve insanlar gibi belkemikleri olan hayvanları. Şubelerin geri kalanı ise böcekler, mürekkepbalıkları ve denizanaları gibi belkemikleri olmayan omurgasızları barındırıyor.
Araştırmacıların çalışması, hayvanlar çevrelerine uyum sağlasa bile uyum sağlama kabiliyetlerinin fizyolojik bakımdan sınırlı olabileceğini gösteriyor. Omurgasızlar ve omurgalılar görmek için büyük oranda aynı hücre tipini (opsin) kullansa da, bu hücreler farklı şekilde yapılanmış. Biyologların omurgalılarda kirpiksi opsin ve omurgasızlarda rabdomerik opsin şeklinde adlandırdığı bu fizyolojik farklılık, omurgasızların neden daha kısa dalga boylarını daha iyi gördüğünü açıklayabilir; yaşam alanları sebebiyle omurgalıların da daha kısa dalga boylarında görmesi gerektiğinde bile…
Fakat Westerman’e göre bu farklılık, omurgasızlarda değil ama omurgalılarda gerçekleşen rastgele genetik mutasyonlardan kaynaklanıyor olabilir. Bu mutasyonlar, omurgalıların görebildiği ışık aralığını da sınırlandırıyor olabilir.
“Çalışmamız bazı önemli sorulara cevap sunuyor” diyor Murphy. “Fakat aynı zamanda, hayvan görüşünü çok daha iyi anlamamıza yardımcı olabilecek daha fazla soru ortaya çıkarıyor. Omurgalı ve omurgasızların retina yapısındaki farklılıkları ya da beyinlerinin görsel bilgiyi nasıl farklı biçimde ele aldıklarını değerlendirmek için daha fazla araştırma yapabiliriz. Bunlar heyecan verici sorular.”
Yazar: Matt McGowan/Arkansas Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.