İnsanlar Dünya çapında iletişim kurmak için 100 yıldır radyo dalgaları kullanıyor. Aynı zamanda uzaya da sızan bu dalgalar, evren boyunca bizim var olduğumuzu gösteren bir parmak izi niteliğinde. Yakın zaman önce insanlar, gezegenimizin ötesine daha güçlü sinyaller de gönderdi. Bu sinyaller, ünlü Voyager uzay aracı gibi en uzağa giden araştırma araçlarımızla iletişim kurmamızı sağladı.
Bilim insanları kısa süre önce Dünya’dan gönderilen ve uzaktaki birden fazla uzay aracına ulaşan bu güçlü radyo sinyallerinin güzergâhlarını takip ederek, gönderilen bu mesajların en iyi hangi yıldızlara (ve bu yıldızların etrafında yaşam barındırabilecek bir gezegene) gidebileceğini araştırmış.
Araştırma takımı, Dünya’nın sinyalleriyle önümüzdeki yüzyıl içerisinde karşılaşacak yıldızların listesini çıkarmış ve (eğer varsa) uzaylı medeniyetlerin 2029 gibi yakın bir zamanda mesajımıza yanıt verebileceklerini keşfetmiş. Bilim insanlarının bulguları, geçtiğimiz ay Publications of the Astronomical Society of the Pacific bülteninde yayımlandı.
Berkeley – California Üniversitesinde çalışan gökbilimci ve makale eş yazarı Howard Isaacson, “Bu ünlü fikri Carl Sagan’dan bilirsiniz, Mesaj filminin hikayesini de bu şekilde yazmıştı” diyor.
Fakat Dünya dışı yaşamla ilgili bilimsel çalışmalara dikkatli yaklaşmakta fayda var. Washington Üniversitesinde çalışan ve makalede yer almayan Kaitlin Rasmussen, çalışmanın “ilginç bir uygulama olduğunu fakat sonuç getireceğini düşünmediğini” belirtiyor. Bu durumda sonuçlar, belli bir süre içerisinde Dünya ile temas kuran uzaylılar oluyor.
Radyo sinyalleri uzayda yolculuk ederken yayılıp zayıflıyorlar ve tespit edilmeleri zorlaşıyor. Yakındaki bir yıldız civarına park eden uzaylılar, muhtemelen TV’ler ve diğer ufak cihazlardan sızan bu zayıf sinyalleri fark edemeyecektir. Fakat Güneş sisteminin kenarına ulaşan öncü araştırma araçlarına (Voyager 1, Voyager 2, Pioneer 10, Pioneer 11 ve New Horizons) gönderdiğimiz talimatlarda NASA’nın Derin Uzay Ağı’ndan (DSN) çok daha odaklı ve güçlü yayınlar iletiliyor. DSN, uzay iletişimi için tasarlanan ve Dünya geneline yayılmış bir radyo çanağı ağı.
DSN sinyalleri, hedeflendikleri uzay aracında sihirli bir şekilde durmuyor: Uzay boşluğunda gitmeye devam ediyor ve nihayetinde diğer yıldızlara ulaşıyorlar. Fakat radyo iletişimi ve ışık gibi elektromanyetik dalgalar belli bir hıza kadar yolculuk edebiliyor; bu yüzden evrendeki mesafeleri ölçerken ışık yılını kullanıyoruz. Araştırmacılar fiziğin bu kanununu kullanarak, DSN sinyallerinin yakındaki yıldızlara ne kadar sürede ulaşacağını ve uzaylı yaşamın mesaja ne kadar sürede yanıt vereceğini tahmin etmişler.
Tahmin işleminin sonucunda çeşitli fikirler ortaya atmışlar. Örneğin araştırmacıların hesaplamalarına göre Pioneer 10’a gönderilen bir sinyal, beyaz cüce şeklinde bilinen ve yaklaşık 27 ışık yılı uzakta bulunan ölü bir yıldıza 2002 yılında ulaşmış. Araştırma takımı, bu ölü yıldızın yakınındaki herhangi bir uzaylı yaşamdan gönderilen yanıt mesajının bize 2029’dan önce ulaşmayacağını tahmin ediyor.
Önümüzdeki on yıl içerisinde, yanıt mesajları için daha fazla fırsat ortaya çıkacak. Voyager 2’ye 1980 ve 1983 civarlarında gönderilen sinyaller, 2007 yılında iki yıldıza ulaşmış. Bu yıldızların ilki 26 ışık yılı uzaktayken, diğeri ise 24 ışık yılı uzaktaki bir kahverengi cüce. Uzaylılar herhangi birinden doğrudan mesaj gönderdiyse, Dünya’ya 2030’ların başlarında ulaşabilir.
Los Angeles – California Üniversitesinde çalışan mühendislik öğrencisi ve makale baş yazarı Reilly Derrick, çalışmanın “Dünya dışı yaşam arayan araştırmacılara odaklanacakları daha dar bir yıldız grubu sağladığını” belirtiyor.
Derrick ve Isaacson, radyo gökbilimcilerinin bu yıldız listesini kullanarak önceden belirlenmiş tarihlerde yanıt mesajlarına kulak verebileceklerini ileri sürüyor. Örneğin 2029 yılında, Dünya’nın bazı önemli radyo teleskoplarını Pioneer 10’un mesajını alan beyaz cüceye doğru yöneltebilirler.
Fakat diğer gökbilimciler konuya kuşkuyla yaklaşıyor. Penn State Üniversitesinde çalışan ve yeni çalışmada yer almayan gökbilimci Macy Huston, “Eğer bir yanıt gönderilecek olsaydı, onu tespit etme kabiliyetimiz pek çok etmene bağlı olurdu” diyor. Bu etmenler arasında “cevabı dinlemek için yıldızı ne kadar uzun veya ne kadar sık gözlemlediğimiz ve bu yanıt sinyalinin ne kadar uzun veya sık aktarıldığı” da bulunuyor.
Radyo yayınlarımız, şimdiye dek Samanyolu galaksisinin sadece milyonda bir hacmine ulaşmış.
Uzaylı yaşamını düşünürken halen bilinmeyen pek çok unsur var. Özellikle de gökbilimciler, bu çalışmadaki belirli yıldızların gezegenleri olup olmadığını bilmiyor. Fakat diğer ötegezegen çalışmalarına göre en azından bazılarının gezegeni var. DSN’den giden sinyaller de böylesine uzun mesafelerde hâlâ inanılmaz derecede zayıf. Bu yüzden diğer yıldızların aktardıklarımızı tespit etmesi ne kadar olası, belli değil.
Yeni çalışmada yer almayan ve Los Angeles – California Üniversitesinde çalışan radyo gökbilimci Jean Luc Margot, “Uzaylıların cılız ve seyrek aktarımlarımızla insanlığı tespit etmesi muhtemel görünmüyor” diyor. Margot, radyo sinyallerimizin Samanyolu galaksisinin toplam hacminin sadece milyonda birine ulaştığını açıklıyor.
“Bu küçük baloncuk içerisinde başka bir medeniyetin yaşama ihtimali son derece ufak; tabi Samanyolu galaksisinde milyonlarca medeniyet yoksa” diyor. Fakat oradalarsa, bunun kanıtını saptayıp yakalamanın da bir zamanı olabilir.
Yazar: Briley Lewis/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.