Terk edilen bölgede 1986’dan beri en az 30 nesil dolaşmış.
Çernobil’in yakınında yaşayan sokak köpekleri, 1986’daki nükleer tesis felaketinden sağ kurtulan atalarından genetik olarak farklı. Fakat bu varyasyonlar, radyoaktivite ile başlayan mutasyonlardan kaynaklı görünmüyor. Yeni bulgular, uzmanların bu gibi ekolojik felaketlerin civardaki çevreyi nasıl etkileyebileceğini ve söz konusu etkilerin zamanla nasıl dağılabileceğini öğrenmesine yardımcı oluyor.
Çernobil’deki reaktör erimesi, tarihin en kötü nükleer felaketi olarak kaldı. Başlangıçtaki patlama, 26 Nisan 1986’da tesiste çalışan iki kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı fakat en az 28 başka kişi de sonraki üç ay boyunca akut radyasyon zehirlenmesi ve onunla ilişkili problemlere yenik düştü. Nükleer erimeden beri Ukrayna, Belarus ve Rusya genelinde en az 9.000 kişi kanserle alakalı olarak hayatını kaybetti ve tesisin etrafında halen, terk edilmiş Pripyat şehrinin de içerisinde bulunduğu 1.610 kilometrekarelik bir yasak bölge bulunuyor. Doğrulanan ölümlere ek olarak, birden fazla çalışmada ileri sürülen diğer uzun vadeli etkiler arasında su kirliliği, bitkilerde hasar ve hem insanlar hem de hayvanlarda doğum kusurları bulunuyor.
Ekolojik hasarı kavramak halen zor olsa da bölge hiçbir zaman yaşamdan tümüyle mahrum olmadı. Pek çok hayvan, radyasyona dayalı genetik mutasyonlar geçirdikten sonra bile hayatta kaldı; özellikle de Çernobil’in aceleci tahliye emirleri sırasında sahiplerinin terk ettiği bir kısım evcil köpek. Bugün bölgede birkaç yüz sokak köpeğinin yaşadığı tahmin ediliyor ve bu köpekler, popülasyonun çevrede meydana gelen büyük ve ani yıkıma nasıl uyum sağladığının incelenmesi yönünden benzersiz bir fırsat sunuyor.
Geçtiğimiz yıl yayımlanan bir çalışmada araştırmacılar, Yasak Bölge’deki sokak köpekleri ile Çernobil şehrinden sadece 16 km uzakta yaşayan köpekler arasında büyük genetik farklılıklar olduğunu belirlemiş. İki popülasyon arasındaki bu farklılıklar, bazıları DNA onarımıyla özel şekilde ilişkili olan 391 genetik uç bölgeyi de içeriyor. Fakat araştırma takımı, üç gün önce PLOS One bülteninde yayımlanan yeni çalışmasına göre bu zıtlıkların mutasyon oranındaki artıştan kaynaklandığına ilişkin “hiçbir bulgu” olmadığını söylüyor.
Araştırmacılar bu sonuca, ufak genom aralıkları ve nükleotitler arasındaki farklılıkları da göz önünde bulundurarak örnekleri kromozom seviyesinde analiz ettikten sonra varmış. Bilim insanları özellikle germ hattında biriken DNA mutasyonları gibi anormallik bulgularının peşindeymiş. Bunlar, birden fazla nesilde ebeveynlerden çocuklara geçen üreme hücrelerinin DNA’larındaki değişimler. North Carolina Eyalet Üniversitesinde çalışan karşılaştırmalı onkoloji profesörü ve makale yazarı Matthew Breen, genel süreci telefon kameranızın yakınlaştırma işlevine benzetiyor.
Breen, 13 Ocak’ta makaleyle birlikte yayımlanan bir açıklamada, “Öznenin geniş bir görünümüyle başladık ve daha sonra yaklaştırma yaptık” diyor. “Örneğin yüksek dozlarda radyasyona maruz kalmanın, kromozom düzeyden aşağıya doğru istikrarsızlığa neden olabileceğini biliyoruz.”
Breen, mevcut köpek popülasyonu 1986’da Çernobil felaketinden çıkan 30’dan fazla nesli kapsasa da; araştırma takımının ör. bir tür hayatta kalma avantajı sağlamaları durumunda genetik mutasyonları yine de belirleyebileceğini söylüyor. Fakat böyle anormalliklere dair hiçbir bulguya rastlamamışlar.
Yazarlar makaleyi şöyle bitiriyor: “Mutasyon, coğrafi bakımdan birbirine yakın olan ve serbest üreyen bu iki köpek popülasyonu arasında daha önce belirlenen genetik farklılaşmanın sebebi gibi görünmüyor. Bunu düşünerek neslin bileşimi, aynı soydan eşleşme ve diğer serbest üreyen köpek popülasyonlarıyla yapılan karşılaştırmalara dayanan önceki çalışmalarla bağlantılı olarak, bu genetik farklılaşmanın kesin sebebini belirlemiş değiliz.”
North Carolina Üniversitesinde doktora adayı ve çalışmanın baş yazarı olan Megan Dillon, Çernobil’den sağ kurtulan ilk köpek neslinin halihazırda taşıdıkları belli genetik özellikler sebebiyle hayatta kalmış olabileceklerini düşünüyor; yani radyoaktif mutasyonun verdiği genetik özelliklerle değil.
“Bu yüzden belki de başlangıçta uç derece seçilim baskısı vardı ve sonrasında enerji tesisindeki köpekler şehir popülasyonundan ayrı kalmışlardı” diyor. “Bu sorunun araştırılması, şu an üzerindeki çalıştığımız sonraki adımlardan biri.”
Bilim insanlarının son bulguları, köpeklerin ötesine de uzanıyor. Nükleer erimeden beri yaşamış köpek nesli sayısı düşünüldüğünde Dillon, günümüzdeki popülasyonu “felaket zamanındaki insanların yüzyıllar sonraki haline” benzetiyor.
Fakat bugünkü Çernobil köpeklerinde radyoaktif serpintiden kaynaklanan genetik mutasyonların olmaması, onların (veya hâlâ tasfiye çalışmalarında çalışan insanların) sağlık sorunlarından uzak oldukları anlamına gelmiyor.
Columbia Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesinde çevre sağlığı bilimleri profesörü olarak çalışan makale yazarı Norman Kleiman, “Çoğu kişi Çernobil nükleer kazasını Ukrayna’nın terk edilmiş bir köşesindeki radyolojik felaket olarak düşünse de sağlık açısından muhtemel olumsuz etkiler çok daha geniş çaplı” diyor.
Kleiman, radyasyona ek olarak kurşun tozu, böcek ilaçları, asbest ve ağır metaller gibi diğer zehirli maddelerin de binlerce insanın otuz yıldan uzun süre boyunca gerçekleştirdiği iyileştirme çalışmalarında çevreye yayıldığını açıklıyor.
“Bunun gibi büyük çaplı felaketlerin çevre sağlığına olan etkilerini incelemeye devam etmek çok büyük önem taşıyor” diyor Kleiman.
Yazar: Andrew Paul/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.