NASA’nın Sıradaki Teleskobu Casusluk Bürosu Kökenli

0
Sanatçının bu tasvirinde görülen Nancy Grace Roman Uzay Teleskobu, Hubble'dan daha geniş bir görüş alanı taşıyacak. Canlandırma: GSFC/SVS

ABD Savunma Bakanlığına bağlı bir büro, NASA’ya güneş sistemimizin ötesindeki dünyalara bakması için ayna hediye etmiş.

NASA, güneş sisteminin ötesindeki gezegenleri aramak üzere eski bir casus uyduyu elden geçiriyor. Uzay dairesinin 2027 yılında fırlatmayı beklediği teleskop faaliyete başladığında, güneş sistemlerinin uzak kısımlarındaki gezegenleri bularak yaşamın kökenlerini ortaya çıkarabilir.

James Webb Uzay Teleskobu fırlatılalı neredeyse beş yıl oldu ve şimdiden evrene dair bildiklerimizde devrim yarattı. Gökbilim camiası şimdi bir sonraki büyük fırlatış olan Nancy Grace Roman Uzay Teleskobu‘nu sabırsızlıkla bekliyor. Roman, yapacağı diğer şeylerin yanında olağanüstü bir ötegezegen avcısı da olacak ve bizimki gibi güneş sistemleri ile gezegenlerin oluşumuna dair önemli bilgileri açığa çıkaracak.

Fakat başlangıçta hiç gerçekleşmeyecek bir uzay göreviymiş gibi görünüyordu. 2000’lerin başında NASA ve ABD Enerji Bakanlığında çalışan bilim insanları, karanlık enerjinin ardındaki sebebi anlama umuduyla evrenin en uzak kısımlarını incelemek üzere yeni bir uydu teklifi sunmuştu. (Karanlık enerjinin ismi, evrenin hızlanarak genişlemesinin ardındaki gizeme atfen verilmiş.) Fakat politik ve ekonomik sermaye JWUT’ye dönüşecek projenin geliştirilmesine kayınca, öneri hayata geçirilememiş.

Ardından 2011 yılında beklenmedik bir hediye gelmiş. ABD hükümetinin NSA (ABD Ulusal Güvenlik Dairesi), CIA (ABD Merkezi Haber Alma Dairesi) ve diğer üç harfli kurumlar için casus uydular yapma ve işletme görevini üstlenen ABD Ulusal Keşif Bürosunda görünüşe göre biraz… fazladan eşya varmış. New York’un taşra bölgesindeki bir depoda, Hubble Uzay Teleskobu’ndakine benzeyen ve görünürde NRO’nun işine yaramayan iki ayna duruyormuş.

Bunun tam olarak ne denli gerçek üstü olduğuna dair bir fikir vermesi için JWUT’nin tasarım ve fırlatılışına giden bütün zamanı, parayı ve mühendisliği hayal edin. Şimdi de bir casusluk dairesinin JWUT sınıfı fazladan iki cihazı olmasının yanında bunlara artık ihtiyacının bile olmadığını düşünün.

Aynanın fiili maliyeti, bunun gibi bir uzay görevinin toplam bütçesinin nispeten küçük bir kısmını temsil etse de; bu beklenmedik hediye bahsettiğimiz uyduya dönük desteği yeniden harekete geçirmiş ve görev ilk resmî ismine kavuşmuş: Geniş-Alan Kızılötesi Uzay Teleskobu veya WFIRST.

JWUT’nin uzaya götürülmesinde yaşanan gecikmelerle geliştirilmesi ertelenen ve artık 2027’de fırlatılması beklenen WFIRST’in takma ismi ise NASA’da çalışan ilk kadın yönetici olan ve uzay dairesinin 1960’lar ile 70’lerdeki ilk Gökbilim Müdürü görevini de yürüten Nancy Roman onuruna verilmiş.

Aynası Hubble’ınki ile aynı boyutta olan Roman, çok daha geniş bir görüş alanı sergileyecek. Yeterince büyük bir kamerayla donatılan teleskop, aslında tek seferde “yüz Hubble” gibi davranabilir. Ohio Eyalet Üniversitesinde çalışan ve Roman görevinin liderlerinden biri olan gökbilim profesörü Scott Gaudi‘ye göre ekip, teleskobun planlanan 5 yıllık ana görevi esnasında 1.500 civarı ötegezegen bulmayı ümit ediyor. Fakat tam sayıyı belirlemek kolay değil çünkü diğer yıldızların yörüngesinde ne kadar çok gezegen döndüğünü bulmanın, “Tam da Roman’ın çözmeye çalıştığı şey” olduğunu söylüyor bilim insanı.

Roman Uzay Teleskobu’nun bilimsel hedeflerinden biri de kütleçekim mikro merceklenmesi şeklinde bilinen yenilikçi bir numarayı kullanarak, yeni ötegezegen popülasyonlarının peşine düşmek olacak.

Gaudi, “Bir gezegen sistemi bizim görüş hattımızın yakınından geçerken, arka plandaki uzak yıldızlardan gelen ışık kısa süreliğine arttığı zaman” mikro merceklenmenin meydana geldiğini söylüyor. Mikro merceklenme sadece tesadüfe dayanıyor: Bir yıldıza bakarken o yıldızın görüş çizgisinden başka bir cisim geçerse, arka plandan gelen bu ışığın cisim etrafında bükülmesi sebebiyle parlaklığı geçici süreyle artıyor.

[İlgili: James Webb’den uzak bir dünyanın ilk doğrudan fotoğrafı]

Araya giren bu cisim tümüyle bir gezegen sistemi de olabilir, herhangi bir yıldızdan kopan ve kendi halinde dolaşan “yetim” bir ötegezegen de. Gökbilimciler bu kayıp ruhlardan sadece iki düzine kadarını biliyor fakat galaksimizin yüz milyarlarcasıyla dolu olabileceğini tahmin ediyorlar. Roman ise Mars kadar küçük olan yetim ötegezegenleri bulabilir kataloğumuzu birkaç yüze kadar çıkarabilir. Bu sayede gökbilimciler güneş sisteminin ne kadar kaotik şekilde oluştuğu gibi önemli bilgileri elde edip, Dünya benzeri gezegenlerin gelişim modellerini rötuşlayabilirler.

Fakat likro merceklenme yöntemiyle ana yıldızlarına yakın dönen gezegenleri belirlemekte sorun yaşandığından, Roman Uzay Teleskobu bir Dünya 2.0’ı seçemeyecek. Bunun yerine güneş sistemimizin gaz ve buz devlerine benzeyen, yörüngeleri güneşlerinden uzak olan gezegenlere odaklanacak. Gökbilimciler, Jüpiter ve Satürn’ün egemen olduğu güneş sistemimizin tipik bir sistem mi olduğunu yoksa Neptün ve Uranüs gibi buz devlerinin daha mı yaygın olduğunu bilmiyor. Belki de çok daha küçük bir şeydir: Ötegezegen avcısı diğer teleskopların aksine Roman, kütlesi Ay’ın birkaç katı kadar küçük olan gezegenleri tespit edebilecek.

Yıldızlarından uzak yörüngelerde dönen gezegenlerin şimdiye kadarki ilk ölçümünü çıkarmak, yaşamın Dünya gibi gezegenlerdeki kökenlerini anlamak bakımından çok önemli. “Dünya benzeri gezegenlerdeki bütün suyun gezegen sistemlerinin dış bölgelerinden geldiğini düşündüğümüzden” diyor Gaudi, “bu bölgeleri gözlemleyerek yaşanabilir olma ihtimali taşıyan gezegenlerin ne denli yaygın olduklarını anlamaya başlayabiliriz.”

Bunlar yeterli gelmediyse, Roman’ın ceketinde bir tane daha gezegen avlama hilesi var. Teleskop bir korognaf taşıyacak: JWUT’nin bile yapamadığı bir şey yaparak, civardaki yıldızlardan gelen ışığı engelleyip doğrudan yıldız etrafındaki ötegezegenlerin görüntüsünü alacak.

Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde Gaudi, yaklaşan bu süper teleskopta kendisini en çok neyin heyecanlandırdığını şu sözlerle açıklıyor: “Beklenmedik şeyler!”

Yazar: Paul M. Sutter/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz