Aşı Tereddütü Olan Tanıdıklarınızla Nasıl Konuşmalısınız?

0
Dinlemek, empati göstermek ve bildiklerinizi paylaşmak, birisinin aşılanmaya yönelik görüşlerini değiştirmede iyi stratejiler. Fotoğraf: WaveBreakMedia/Deposit Photos

Johns Hopkins Üniversitesinde davranış ve halk sağlığı araştırmacısı olan Rupali Limaye, insanlar ile ne zaman fırsat bulursa aşılar hakkında konuşuyor. Limaye bu aşılanma konusunu ailesi, arkadaşları ve komşuları arasında o kadar sık açmış ki, insanlar artık endişelerini doğrudan ona iletiyor. Geçenlerde halka açık bir yüzme havuzunda bulunduğu sırada, bir tanıdığı kendisine yaklaşmış. “Her iki çocuğumla oradaydım ve kızımın futbol takımından tanıdığımız biri gelip, ‘Rica etsem bir arkadaşımla konuşabilir misiniz, kendisi oğluna aşı yaptırma konusunda kararsız da’ dedi” diyor.

Limaye, arkadaşının arkadaşıyla havuz kenarında konuşmayı kabul etmiş. Bu kişiyi dinlemiş ve yan etkiler ile uzun vadeli sonuçlar hakkındaki sorularını cevaplamış. “Oturdum ve onunla sohbet ettim” diyor.

Aşı hakkında konuşmak neden önemli?

Günümüzde birçok ülke yükselen bir COVID-19 vaka dalgası yaşıyor. Bu yeni dalgada insanlar enfeksiyon kapıyor, hastaneye kaldırılıyor ya da hayatlarını kaybediyor. Aşılar ise hayat kurtarıyor; hastanelerin fazla kalabalıklaşmasını önlüyor, ağır hastalık ve ölümleri en aza indirip bulaş oranlarını düşürüyor. Fakat ABD’deki aşılanma sayısı, kış aylarında yaptığı zirveden bu yana gerilemiş. Süper bulaşıcı Delta varyantının yayılışına rağmen, birçok insan aşılanmaya karşı tereddüt gösteriyor.

ABD’de 192 milyondan fazla kişi ve yetişkinlerin yüzde 70’ten fazlası en az bir doz aşı olmuş. Günümüzdeki mevcut üç koronavirüs aşısının tamamının güvenli ve etkili olduğu gösterilse de, herkes katılım sağlamıyor. Erişim engelleri ve sağlık hizmetlerindeki eşitsizlikler, aşılanma oranlarının hız kesmesinde büyük bir rol oynasa da, yapılan anketler herkesin aşı olma fırsatı bulması durumunda birçok kişinin halen aşı olmayacağını gösteriyor.

Limaye’nin söylediğine göre bireylerin bu konudaki karar verme sürecini etkileyen pek çok unsur var. Salgın sırasında siyasi görüşler ve insanların yöneldiği medya kaynakları, kişilerin aşı olup olmayacağında çok büyük bir etki meydana getiriyor. Limaye, fazla miktarda yanlış bilginin döndüğünü ekliyor. İnsanların COVID aşısına yönelik taşıdığı kaygılar, korkular veya tereddütler ise bir anda ortaya çıkmıyor. Fakat New York Üniversitesinde halk sağlığı acil durum hazırlığı ve tehlike iletişimi araştırmacısı ile Harvard T. H. Chan Halk Sağlığı Fakültesinde acil durum hazırlığı öğretim üyesi olan Rachael Piltch-Loeb, sevdiklerimizle konuşmanın bu davranışı yönlendirme konusunda hâlâ çok işe yarayabileceğini söylüyor. “Aile ve arkadaşlar, sağlığa ve aşılanmaya yönelik verilen kararlarda inanılmaz derecede etkili olabilir” diyor. “Aile ve arkadaşlar güvenilir bilgi kaynaklarıdır. En sık konuştuğumuz kişiler bunlardır. Üstelik bu kişiler, bilinç ya da bilinçsiz şekilde davranışlarımızda da örnek aldığımız insanlardır.”

Arkadaşlarınız veya aileniz aşılanmaktan tereddüt ediyorsa, bu kişilerin fikrini değiştirmenin en muhtemel yolu, o kişilerin sevdikleri biriyle konuşması olabilir. “Bence bazı şeyleri bize daha yakın kişilerden veya kendi kişisel çevremizden duymak, kitlesel bir basın kampanyasından çok daha etkili” diyor Piltch-Loeb ve ekliyor: “Bir insan size ne kadar yakınsa, paylaştığı bilgilere de o kadar fazla değer verme eğilimi gösterirsiniz.”

Aşı tereddütüne yönelik konuşurken en iyi stratejiler hangileri?

O halde, aşı olma konusunda nasıl verimli bir konuşma gerçekleştirebilirsiniz? Soru sormak anahtar öneme sahip; karşımızdaki kişinin endişelerini empatiyle dinlemek de öyle. Aşıya karşı tereddüt gösteren kişilerin aptal olmadıklarını anlamamız gerekiyor. “Ne aptal, ne de saflar” diyor Piltch-Loeb ve tüm bu konuşmaların temelinin, ortak insani değerler olması gerektiğini vurguluyor. Aşıdan tereddüt edenlerin, sıklıkla kendi bilgi arama süreçlerinden geçtiklerini ve kendilerine çok gerçek gelen endişeleri bulunduğunu açıklıyor. “‘Tamam, ne demek istediğini anlıyorum’ veya ‘Bu kanıya nasıl varmış olabileceğini görüyorum’ gibi bir onaylama olmalı.”

Las Vegas – Nevada Üniversitesinde iletişim araştırmacısı olan ve bilim kuşkuculuğuyla mücadelede en iyi stratejiler üzerinde çalışan Emma Frances Bloomfield, birisinin tereddütlerine yanıt vermeden önce onların kökenini anlamanın önemli olduğunu söylüyor. Sorular, bu anlayışın geliştirilmesinde çok önemli. “Şu ‘Problem nerede?’ gibi soruların sorulduğu stratejilerden biri de bu. Problemi belirlediğinizde, söz konusu endişelerin bazılarını ele almaya çalışabilirsiniz” diyor. Bir insanın koronavirüs aşısından sakınmasının farklı sebepleri olabilir ve bu kişilerin endişelerine özgü olmayan bilgiler sunulması fayda getirmez. ‘Neden bu seçimi yaptın?’ veya ‘Bu bilgiyi nereden duydun?’ gibi sorular, sohbeti birazdan hangi yöne taşıyacağınızı açıklığa kavuşturmaya yardımcı olur.

Dinlemek ve empati kurmak da güven oluşturmada büyük bir rol oynuyor. Limaye, bunun başarılı iletişimin anahtar bileşenlerinden biri olduğunu söylüyor. Dinlemek, her endişeye ‘bu yanlış’ şeklinde veya zıt bir gerçekle karşılık vermek anlamına gelmiyor; korkutucu bir durum içerisinde bulunduğumuzu onaylamak anlamına geliyor. Ayrıca, neye inanacağını bilmek de zor olabilir.

Güven sağlandığında ve birinin kaygısının temel sebebine yönelik net bir fikriniz olduğunda, aşılamanın faydaları hakkında bildiklerinizi paylaşmaya başlayabilirsiniz. Bu bilgiler, CDC veya bölgesel bir sağlık kurumu gibi güvenli bir kaynaktan gelen veriler, aşılanmayı neden seçtiğinize yönelik kişisel bir hikaye veya sayılar ile öykülerin bir karışımı olabilir. Bloomfield, herkesin gerçekler ve sayılarla kolay şekilde bağlantı kurmadığını söylüyor; dolayısıyla duygusal cazibenin ve kişisel deneyimin de dahil edilmesi önem taşıyor. “Bilime aşırı bel bağlamak hatalıdır” diye ekliyor. Veriler kıymetli olsa da, “COVID’i somutlaştırmak ve insanlara belli hikayeler ya da yüzler sunmak gerçekten yardımcı olabilir.” Örneğin hastalanan, hastaneye kaldırılan veya bağışıklık sistemi baskılanan ortak tanıdıklarınızdan bahsetmek, birisinin tehlike hesabını yeni bir çerçeveye oturtmaya yardımcı olabilir.

Sizi harekete geçiren şeyleri veya düşünce sürecinizi paylaşmanın da yardımı olabilir. “Belki sizin de bir karar verme sürecinden geçtiğinizi ve otomatik olarak ‘Evet, aşı olacağım’ demediğinizi vurgulamak gerçekten önemli” diyor Limaye. Bu yolla aşı tereddütü olan sevdiklerinizin sizinle kendileri arasında bağlantı kurabilir ve birisine kendilerinden farklı bir seçim yaptıran geçerli sebepler bulunduğunu anlayabilirler.

Dahası, uzmanların tamamı üslubunuzun önemli olduğunda hemfikir. Bloomfield’in söylediğine göre yukarıdan almak, önemsemez davranmak ve öfke, bir konuşmayı tamamen bitirebilir ve insanları savunmacı duruma geçirebilir. Sonuç vermemesi halinde bir görüşmeyi ne zaman bitireceğinizi de bilmeniz gerekiyor. “Eğer sohbet kızışmaya başlıyorsa ve kişinin savunmacı hale geldiğini düşünüyorsanız, o zaman bu konuşma çok da iyi olmayabilir” diye ekliyor Limaye.

Son olarak, eğer konuştuğunuz biri aşı olmaya karar verirse, Limaye bu kişilerin plan yapmasına yardımcı olmanızı ve erişim engellerini ortadan kaldırmada yapabileceğiniz tüm yardımları yapmanızı öneriyor. Örneğin yaşlı bir aile üyesinin internetten randevu almasına yardımcı olmak veya birini arabayla bir aşı merkezine götürmek gibi…

Tüm bunların yanında sabır da büyük önem taşıyor. Herkes bir konuşmayla kararını değiştirmez. Piltch-Loeb’in ailesinin bazı üyeleri sonunda aşı olmaya karar vermeden önce haftalar geçmiş. “Bu konuşmalar kolay değil” diyor ancak yine de önemli. “Eğer aşılara tereddütü olan biriyle konuşabiliyorsanız, konuşma onların fikrini değiştirmese bile o tohumu ekmiş oluyorsunuz” diyor Bloomfield. Bu tohum, söz konusu kişinin daha fazla araştırma yapmasına veya gelecekte konuşmaya açık olmasına yol açabilir.

Belki de Limaye gibi bir sonuç elde edersiniz. Kendisinin havuzda bir yabancıyla olan etkileşimi, bir kişinin daha COVID’in en ciddi sonuçlarına karşı korunmasına yol açmış. Empati ile soru ve bilgi değiş tokuşu yoluyla, annenin ergenlik dönemindeki oğluna aşı yaptırma konusundaki korkularını gidermeyi başarmış. “Sonrasında anne artık çok daha rahat olduğunu, o zamana kadar kendini dinlediğini düşündüğü biriyle konuşamadığını söylemişti” diyor Bloomfield.

 

 

 

 

Yazar: Lauren Leffer/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz