Bilim insanları, yakın zaman önce onlarca yıllık bir gizemin çözüldüğünü duyurmuştu. Yukarıdaki resimde gördüğünüz ilginç canlı, yıllardır sınıflandırılamamıştı. Fakat yapılan iki ayrı çalışmada, canlının aslında bir omurgalı olduğuna yönelik sağlam kanıtlar bulunduğu belirtilmişti.
Ancak şimdi, kavgaya başka araştırmacılar da katıldı. Araştırmacılar, bu kararın düpedüz yanlış olduğunu; bu şeyin hiçbir şekilde bir balık olamayacağını söylüyor. Yani, kendisinin ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz.
Tully canavarı ismi verilen canlı, antik bir cins olan Tullimonstrum cinsine ait. Yaklaşık 300 milyon yıl önce, ABD’nin doğu kısmında yer alan çamurlu haliçlerin, sığ kıyı sularında yaşadığı düşünülüyor.
T. gregarium ismini taşıyan, sadece bir türü biliniyor. Canlının fosilleri, şimdiye kadar sadece Illionis’te bulunan Mazon Koyu’ndaki fosil yataklarında bulunmuş.
Fakat bölgede bol miktarda oldukları belli oluyor; tür 1950’li yıllarda ilk defa keşfedildikten sonra, Şikago’daki Field Müzesi’ne yüzlerce fosil gelmiş.
Aşağıdaki yeniden oluşturulan görüntüden görebileceğiniz üzere; Tully Canavarı’nın mürekkepbalığına benzeyen yüzgeçleri, yengeci andıran göz sapları ve korkutucu bir çenesi var:
Bu karmakarışık vücut parçaları, yumuşakçalardan eklembacaklılara ve solucanlara; geçtiğimiz zamanlarda ise taşemen gibi omurgalılara kadar her şeyle karşılaştırılmış.
Pensilvanya Üniversitesi’nde çalışan ve yapılan son analizin ardındaki takımın üyesi olan Lauren Sallan, “Bu hayvan kolayca sınıflandırılamıyor çünkü çok tuhaf” diyor.
“Sapların ucunda böyle gözleri var ve uzun bir hortumun ucunda da şöyle bir kıskaç bulunuyor. Hatta neyin ne olduğu konusunda bile anlaşmazlık var. Fakat Tully canavarının olacağı son şey balık olurdu.”
İlk defa 1955 yılında fosil koleksiyoncusu Francis Tully’nin keşfettiği bu canlı, sahip olduğu tuhaf özellikleri yüzünden onlarca yıldır inceleniyor ve anlaşılmaya çalışılıyor.
Tully, keşiften birkaç yıl sonra “Hemen anlamıştım. Hiç böyle bir şey görmemiştim” diyor ve konuya ilişkin birkaç uzmana danıştıktan sonra, onu büyük hayvan gruplarının hiçbirine bağlayamadığını ekliyor. Kendisinin deyimiyle bu, “ciddi ve can sıkıcı bir mesele”.
Araştırmacılar pek çok yıl boyunca, bunun deniz hıyarı gibi bir tür yumuşakça veya ıstakoz benzeri bir eklembacaklı olduğunu zannetmişti. Bu açıklama bir süre devam etse de, 2016 yılının Mart ayında (burada ve şurada) yayınlanan iki makale farklı görüşteydi.
Yale Üniversitesi’nde paleobiyolog Victoria McCoy’un önderliğindeki bir araştırma takımı, canlının orta kısmı boyunca devam eden hafif hattın bağırsak olmadığını; önceki araştırmada öne sürüldüğü gibi bir notokord olduğunu ileri sürüyor. (Notokord, omurgalı canlıların belkemiğinin temelini oluşturan bir iskelet çubuğu.)
Ed Yong’un The Atlantic sitesine açıkladığı üzere notokord, omurgalıların önemli bir özelliği. Omurgalılar grubu, içerisinde balıkların, yüzgergezer canlıların, sürüngenlerin, kuşların ve memelilerin yer aldığı büyük bir canlı grubu.
Araştırma takımı, incelediği 1.200 civarı örneğin bir kısmında solungaç kesesine yönelik bulgulara da rastlamış. Bu durum, önceki çalışmalarda iddia edilenlere kıyasla; bu canlıların balığa daha fazla benzediğini akla getiriyor.
Bilim insanları, diğer araştırmacıların bu özelliği gözden kaçırmış olabileceğini çünkü her nedense; bu canlıların ölürken yan yatmak yerine, ön ve arkaya doğru yatmaya eğilim gösterdiğini söylüyorlar. “Canlılar bu duruş ile beraber taşlaştığında, solungaçları gizli ve belirsiz hale geliyor” diyor Yong.
İngiltere’deki Leicester Üniversitesi’nde çalışan araştırmacıların yaptığı ikinci bir çalışmada da, Tully canavarının bir omurgalı olduğu sonucuna ulaşılmış. Canlının gözlerinin elektron mikroskobuyla (SEM) taranması, melanozom adı verilen yapıları ortaya çıkarmış.
Araştırma takımı bu durumun, canlının karmaşık gözlere sahip olduğunu gösterdiğini ve böylelikle, kendisinin bir omurgalı olmasının daha muhtemel hale geldiğini söylüyor.
Fakat Sallan ve meslektaşları, aslında her şeyi yanlış anladıklarını söylüyorlar.
İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nde çalışan takım üyesi Sam Giles, bir basın bülteninde şöyle söylüyor: “Esrarengiz fosilleri göz önüne alırken; anatomi, muhafaza ve kıyaslamayla ilgili tüm kanıtları bir araya getirmek önem taşıyor.”
“Bu standardın Tully canavarına uygulanması, omurgalı kimliğine kuvvetle karşı geliyor.”
Araştırmacılar, Yale takımının verdiği kararların; canlıların okyanus zemininde fosilleşme şekline yönelik bir yanlış anlamaya dayandığını iddia ediyorlar. Genelde, bir notokord gibi iç yapıların değil; yumuşak dokuların korunduğunun görüldüğünü söylüyorlar.
“Deniz kayalarında, sadece yumuşak dokuları görürsünüz. İç yapıların korunduğunu fazla görmezsiniz” diyor Sallan.
Takım ayrıca, gözlerde melanozom (melanin üreten ve depolayan yapılar) bulunmasının; Tully canavarını bir omurgalı biçiminde adlandırmak için yeterli kanıt sağlamadığını, çünkü bir sürü omurgalıda sıradışı şekilde karmaşık gözlerin evrimleştiğini öne sürüyorlar.
Ayrıca, bu fosilleşen gözleri kendileri inceledikleri zaman; bunların ‘fincan gözler’ olduğuna karar vermişler. Bu gözler, lens bulunmayan ve epey basit olan yapılar.
“Gözler çok kez evrim geçirdi. Tully canavarlarında, bir omurgalının gözünü andıran gözlerin evrimleşebileceğini düşünmek pek bir şey ifade etmiyor” diyor Sallan.
“Bu yüzden asıl sorun, fincan gözleri olup olmadığı. O zaman bu bir omurgalı olamaz. Çünkü bütün omurgalılarda, ya bundan daha karmaşık gözler var; ya da bu gözleri ikincil biçimde kaybetmiş durumdalar. Fakat ilkel omurgalılar, yumuşakçalar ve belli tip solucanlar gibi diğer bir sürü şeyde fincan göz var.”
Araştırmacılar bu kez, cevaptan çok soru getiriyorlar. Çünkü Tully canavarının bir omurgalı olmadığından emin olsalar da; onun ne olabileceğini söylemeye hazır değiller.
Ayrıca bu çalışmanın sadece; bir takımın, diğer takımın çalışmasına karşı yaptığı yorum olduğunu hatırda tutmamız gerekirken; herhangi bir kanıya varmadan önce bulguların belirleyici olması, bilimde önem taşıyan bir durum.
“Bu türden yanlış tayinlerin yapılması, bu zaman içerisindeki omurgalı evrimini ve omurgalı çeşitliliğini anlamamız bakımından ciddi etkiler oluşturuyor” diyor Sallan.
“Eğer böyle aykırı bir gözleminiz varsa, bir ekosisteme cevap olarak işlerin nasıl değiştiğini ortaya çıkarmak zorlaşıyor. Ayrıca, tabii ki fosil kalıntılarında aykırı şeyler var; bir sürü tuhaf şey var ve bu çok iyi. Eğer sıradışı iddialarınız varsa, sıradışı kanıtlarınız olmalı.”
Çalışma, Palaeontology bülteninde yayınlandı.
Yazar: Bec Crew/ScienceAlert. Çeviri: Ozan Zaloğlu.