İlk fosilleri ile 2008 yılında Sibirya’daki bir mağarada karşılaştığımız Denisova insanları, o günden bu yana insan ağacının en esrarlı dalı olmaya devam ediyor.
Bu insanlar da tıpkı Neandertaller gibi Homo sapiens döneminde yaşıyorlardı; ancak on binlerce yıl önce yok oldular. Neredeyse on yıl boyunca Denisovalıların varlığını tek bir alanda, kırık bir parmak kemiği, 4 kişiye ait dişler ve kalıntılardan elde edilen DNA ile tanıdık. 2019 yılında ise ardı ardına gelen birkaç keşif sayesinde eski akrabalarımıza ait çok daha fazla detaya kavuştuk. Bu detaylar sayesinde bazı sorular yanıt bulsa da yenileri ortaya çıktı. Kesin olan tek şey, Denisovalıların düşündüğümüzden çok daha karmaşık bir yaşam sürdükleri idi: Asya’da büyük bir alana yayılmış, son derece çetin ve değişik koşullarda yaşamışlardı. Mart ayında araştırmacılar iki ufak kafatası parçası bulunduğunu açıkladılar. Bunlar, Güney Sibirya’nın Altay Dağlarındaki Denisova mağarasında yeni keşfedilen beşinci kişiye aitti. Ancak esrarlı kuzenlerimize dair en şaşırtıcı haber bu mağaranın dışından geldi.
YÜKSEKLERDE YAŞAM
Mayıs ayında Nature dergisinde yayınlanan bir yazıda, araştırmacıların Tibet platosundaki bir mağarada, Denisova insanına ait olduğu ortaya çıkan bir çene kemiği parçası bulunduğu müjdelendi. Böylece ilk defa, Denisova mağarası dışında bir Denisovalıya rastlanmış oldu. 160 bin yıl yaşında ve deniz seviyesinden 3200 metre yükseklikte bulunan bu kemik, yaşayan eski insanların bizim türümüze nazaran çok daha çetin koşullarda ve soğuklarda yaşayabildiklerini kanıtladı. Bu keşif aynı zamanda modern bir esrarı da aydınlatmış oldu: Bilim insanları günümüzde Tibetlilerin Denisova insanlarına ait genler taşıdıklarını düşünüyorlardı. EPAS1 adı verilen bu gen, vücutta oksijen taşıyan kırmızı hücrelerde bulunan bir protein olan hemoglobin üretimini değiştiriyor ve yüksek rakımlarda yaşayabilmeye olanak tanıyor. Ancak Denisova mağarası yüksek rakımda olmadığı için, araştırmacılar orada yaşayanların neden yüksek yaşama uyum sağlamış olduklarını çözememişlerdi. Tibet’te bulunan çene kemiği işte bu sırrı çözmüş oldu; Denisovalıların bilinen yaşam alanını da en az 1600 kilometre genişletti; aynı zamanda bir-iki soruya daha açıklık getirdi. Bilim insanları henüz Çin’de ortaya çıkarılmış birkaç kemiği tanımlayamamışlardı. Denisova kemiklerinin neye benzediği anlaşıldıktan sonra bunların sınıflandırılması da kolaylaştı.
DAHASI DA VAR
Denisova insanlarına ait fosiller hem sayıca az, hem de parçalanmış halde bulundu. Ancak bilimin elinde en az o kadar değerli birşey daha vardı: DNA. İlk Denisova genomu 2010 yılında, yeni keşiflerle neredeyse eşzamanlı olarak yayınlandı. Bu sayede bilim insanları bu türün tarihini farklı bir perspektiften görme şansı elde ettiler. Birçok araştırmacı tarafından kısa süre önce yapılan çalışmalar, Denisova ve modern insan genomlarını karşılaştırarak Tibet EPAS1 geni gibi bağlantıları ortaya çıkardılar. Diğer çalışmalarda, Güneydoğu Asya ve Okyanusya’da yaşayan insanların Denisovalılar ile çok ufak genetik farklılıklara sahip oldukları öğrenildi. Nisan ayında Cell’de yayınlanan bir makalede, Denisova tarihine ait yeni bir bulgu ortaya atıldı: Endonezya ve Papua-Yeni Gine’de yaşayan 161 kişinin genomları taranarak Denisova DNA’sının modern insanda hala yaşayan kırıntıları ile karşılaşıldı. Araştırmayı yapan ekip, Denisovalı olarak tanıdığımız türün, aslında eski insanların Sibirya’dan Güneydoğu Asya’ya kadar yayılan 3 belirgin türü olabileceğini öne sürüyor. Bulgulara göre Endonezya ve Papua-Yeni Gine’deki çalışmalarda elde edilen DNA’larda, Sibirya’dakinden farklı iki Denisova topluluğuna ait izler mevcut. Bu gruplardan biri, Denisovalılardan en az Neandertaller kadar farklı. Bu da, tamamen farklı bir alt tür olabileceğini gösteriyor. Öyle ki, Yeni Zelanda Massey Üniversitesi’nden Murray Cox, “Denisovalılara ve Neandertallere ayrı ayrı isim veriyorsak –ki veriyoruz-, bu gruba da farklı bir isim vermemiz gerekir” diyor.
Nathaniel Scharping/Popular Science