Dinozorlara derinlemesine bakış:
Dinozorların, bir asteroid çarpması sonucu, tamamen ortadan yok olmadığı bir dünya hayal edelim. Sonrasında ne olurdu ve onların varlığı bizim gibi memelileri nasıl etkilerdi?
Güçlükle hayal edebileceğimiz türden bir afetti. 66 Milyon yıl önce, 15 km genişliğinde bir asteroid Dünya’ya düştüğünde, yaklaşık 10 milyar Hiroşima bombasına eşdeğer bir kuvvetle yere çarptı. Radyoaktif bir ateş topu, yüzlerce kilometre çevresinde bulunan her yöndeki, her şeyi kuruttu ve yer kürenin çevresinin yarısına kadar büyük bir hızla giden tsunamiler oluşturdu. Hatta atmosfer yanmaya başlamış bile olabilir ve böyle bir durumda 25 kg dan ağır hiç bir kara hayvanı hayatta kalamaz; hakikaten de, tüm türlerin yaklaşık yüzde 75’inin nesli tükendi. ”Uçamayan” sınıfına giren dinozorların hiç şansı yoktu, sadece bugün kuşlar olarak bildiğimiz küçük, tüylü, uçan dinozorlar hayatta kalabildi.
Aynen atalarımızın kılıç dişli kedilerle mücadele etmek zorunda olmaları gibi, ilk insanlar, koşan kertenkelelerle ve etobur dinozorlarla mücadele etmek zorundaydılar.
Fakat, ya bu tarihsel süreç farklı bir şekilde işlemiş olsaydı? Ya asteroid, bir şekilde, bir kaç dakika erken ya da geç düşerek burayı ıskalasaydı? Geçtiğimiz günlerde yayınlanan, Dinozorların Öldüğü Gün (The Day the Dinosaurs Died) adlı belgeselde araştırmacılar tarafından anlatılan senaryonun konusu buydu. Teksas Üniversitesi’nden Sean Gulick’in de aralarında bulunduğu bir grup bilim insanı, asteroidin bir kaç dakika erken ya da geç düşmesi konusunu tartıştılar, ya Meksika’nın Yucatan yarımadasının sığ suları yerine, şiddetinin bir kısmını emecek ve sonraki aylar ve yıllar boyunca çıkardığı sülfürden zengin tortuların atmosferi boğucu hale getirmesini sınırlayacak, Pasifik ya da Atlas okyanusunun derin sularına gömülmüş olsaydı.
Durum böyle olsaydı, bir felaket ve yok olma yine meydana gelir, ancak bazı daha büyük dinozorlar hayatta kalabilirdi. Bu alternatif zaman gidişatını düşünmek, dinozor bilimcilerin spekülasyon yapmak için çok hevesli oldukları ilginç bir düşünce deneyidir. Bugün dinozorlar var olabilir miydi? Hangi yeni dinozorlar ortaya çıkardı? Dinozorlar insanlarınkine benzer bir iletişim sistemi geliştirebilirler miydi? Memeliler gölgede kalır mıydı? İnsanlar evrim geçirip Disney’in 2015 yapımı The Good Dinosaur filminde tasvir edildiği gibi onların yanında hayatta kalmanın bir yolunu bulurlar mıydı?
Bazı araştırmacılar, asteroidler olmadan bile dinozorların saltanatının zaten bitecek olduğunu savunuyor. İngiltere’nin Bristol Üniversitesi’nde paleontolog olan Mike Benton, “soğuk iklimlerden dolayı zaten dinozorların azaldığına dair alışılmışın dışında bir görüşe kapıldım,” diyor. Benton, memelilerin dinozorları değiştirmeye devam edeceğine inandığını açıkladı: “Kretase Dönem’in (145-6 milyon yıl önce) bitimine kadar kendilerini tutmuşlardı, ancak memelilerin bundan sonra çeşitlendiğini biliyoruz … dinozorlar zaten 40 milyon yıldır azalmaktaydılar,” dedi. O, 2016 yılında yayınlanan bir makalenin de yazarıydı, dinozorları, nesli tükenen türlerin yerini almış olan memelilerden daha yavaş buluyordu.
- Dinozorları yok eden asteroid, düşebileceği en kötü yere düştü.
- Neden film dinozorları, gerçeklere benzemiyor?
Diğer uzmanlar, çok farklı bir bakış açısına sahipler. Amerika, College Park’daki, Maryland Üniversitesi’nden, etçil dinozor araştırmacısı Tom Holtz, 66 milyon yıl önce, Hindistan’daki Deccan Tuzakları’nda volkan patlamaları ve büyük lav akıntılarından ötürü bazı nesil tükenme olayları gerçekleştiğini kabul ediyor; ancak, ”Paleosen (zamanımızdan 65 milyon yıl önce başlayıp 23 milyon yıl önce sona eren jeolojik zaman dilimidir) ve Eosen’e (günümüzden 55,8± 0.2 ila 33,9± 0.1 milyon yıl önce arasında sürmüş bir jeolojik devirdir) giderseniz, genel dinozor biyolojisi etkileyen başka bir şey olmadı. Asteroid düşmemiş olsaydı, Kretase dinozorlarının hala rahat edebileceği bir Dünya mevcut olacaktı,” diyor.
Edinburgh Üniversitesi’nden Stephen Brusatte, iklim değişikliği nedeniyle, 160 milyon yıldır, dinozorların çok büyük zorluklara karşı, çok çeşitli çözümler üretmek suretiyle hayatta kaldıklarını ekliyor. “Dinozorlar, Kretase Dönem sonuna gelindiğinde adapte olmuşlardı, bu yok olmaya yüz tutan bir grubun yapacağı bir şey değil, sadece bazı asteroidler onları vurmak için bekliyordu, o kadar. Yoksa evrimsel potansiyele sahip bir gruptular. ”
Dinozorlar hayatta kalsalardı, hangi faktörler evrimi şekillendirirdi? İklim değişikliği, belki de en büyük sorun olacaktı. 55 milyon yıl önce Paleosen-Eosen Termal Maksimum olarak bilinen bir olay, ortalama küresel sıcaklığın günümüzden daha sıcak olmasına yol açmıştı ve bu yüzden gezegenin büyük bölümünü yağmur ormanları kaplamıştı.
Bol bol bitki örtüsüne sahip, bu seraya dönen Dünya’da belki de pek çok uzun boylu sauropod daha çabuk büyürdü, daha genç yaşta ürerdi ve boyutları küçülürdü; geç Kretase Dönem’de Avrupa adalarında, “cüce” sauropodlar (inekten biraz daha büyük) bulunduğu biliniyor. Orta Kretase’de Güney Amerika’nın en büyük titanozorları (en büyük dinozor türü), iki jet uçağından daha ağır, 40 metre uzunluğunda yaratıklardı ve çoktan yok oldular.
Belki de vücut boyutlarında genel bir düşüş görebilirdik… Mezozoik dinozorların dev boyutlarında olmazlardı.
Geç Kretase’de bir başka yönelim, çiçekli bitkilerin veya kapalı tohumluların artmasıydı. Jura döneminde bitkiler çoğunlukla, eğrelti otları ve açık tohumlulardı (örneğin, japon eriği, sikadlar ve kozalaklı ağaçlar). Kapalı tohumlulardan daha az besleyiciydiler ve sauropodların büyüklüğü, bunları verimli bir şekilde sindirmek için gereken işleme süresi ve bağırsak boyutuna bağlı olmalıydı.
New Jersey Stockton Üniversitesi’nden Matt Bonnan, “modern dünyamızda olduğu gibi bir bitki örtüsünde yaşasalardı , otçul dinozorlar neredeyse kesinlikle çiçekli bitkilerden oluşan bir beslenmeye geçmiş olurlardı,” diyor. “Sindiriminin biraz daha kolay olduğu göz önüne alındığında, belki de vücut boyutunda genel bir azalma görmüş olurduk … Mezozoik dinozorların dev boyutlarında olmayabilirlerdi.”
Çiçekli bitkiler yanında, tohumları yaymalarına yardım eden memeliler ve kuşlar ile birlikte, yeniden evrilen meyveler ortaya çıktı. Maymun benzeri dinozorlar, primatların günümüzde yaptığı gibi, bu kaynaklardan faydalanmak için evrilebilir miydi? “Bir çok kuş meyve yiyor. Bu nedenle, böyle bir diyete adapte olmuş, kuş dışında dinozorlar da olabilirdi,” diyor Bonnan.
Brusatte, ”bazıları dallardan atıştırırken, diğer bazı, küçük, tüylü dinozorlar, primatların rotasından gidebilirdi,” diyor. ”Başkaları da, süreçte, çiçekten çiçeğe polen yayarak nektar içiyor olabilirdi.”
Yaklaşık 34 milyon yıl önce, Eosen-Oligosen sınırında, meydana gelen bir başka önemli olay, Güney Amerika ve Antarktika’nın ayrılmasıydı. Kutup çevresinde bir akım gelişmesine, Antarktika buz örtüsünün oluşumuna, dünyanın soğumasına ve kurumasına neden olmuştur. Oligosen ve daha sonraları Miyosen’de (günümüzden 23,03 ila 5,33 milyon yıl öncesine karşılık gelir) çayırlar gezegenin büyük bir bölümüne yayılmıştı.
Holtz, “ince bacaklı, hızlı koşan, otçul memeliler yaygınlaştı – geçmişte rahat rahat yürüyebilir, sıçrayabilir ve gizlenebilirdiniz, ancak açık çayırlarda saklanamazdınız,” diyor. Bu bizim tarihte, toynaklı, otlayan hayvanlar ve onlarla beslenen etçil hayvanların çeşitliliğinde patlama görmeye başladığımız bir dönemdir.
Dinozorlar, memelilerin geliştirmek için uzun zaman harcadıkları bir dizi büyük evrimsel avantaja zaten sahiptiler.
Southampton, İngiltere’de omurgalı paleontoloğu olan Darren Naish, alternatif zaman çizelgesinde belki de hızlı, çim biçme dinozor eşdeğerlerinin, Triceratops’un boynuzlu akrabalarından veya iki ayaklı, gagalı otçullardan, Hypsilophodon’a benzeyen torunları olacağını söylüyor.
“Dinozorlar, memelilerin evrimleşmesi için uzun zaman harcadıkları, devrim niteliğinde büyük bir takım avantaja zaten sahiptiler,” diye ekliyor ve çayırlara adapte olmaya liderlik edebilirlerdi. Ördek başlı hadrosaurlar, bir atın sahip olduğu 40 dişin aksine, çenelerinde 1000 dişe kadar ‘yedek’ bulunduruyordu, bu nedenle çimlerin öğütülmesi için kısa bir çalışma yapmaları yeterdi.
Dinozorların ayrıca, gözle görme düzeyi artardı, zaten memelilerden daha iyi görme yetenekleri vardı ve tehlike tespitinde daha usta olurlardı. Atlar ve ineklerin ağızlarını, sert ve alçakta bulunan yeşili bitki örtüsünü yemek için kullanışlı bir biçimde düzleştirmişlerdir, bu yüzden ördek kafalı ve sauropodlar da sivri uçları kütleştirmiş olabilirdi ve sauropodların boyunları ayaklarının diplerindeki otları yemelerine yardımcı olacak şekilde kısalabilirdi.
Günümüze daha yakın zamanlara değin yaşasalardı, dinozorlar 2.6 milyon yıl içerisinde çeşitli buzul çağlarını göreceklerdi. Fakat biliyoruz ki, Kretase dinozorları Kuzey Kutup Bölgesi üzerinde yaşıyorlardı. Naish, “belki daha serin yerlerde, tüylerle kaplı, kalın ve ayrıntılı derileri olan parmak ve kuyruklarının ucuna kadar tüylü olan şeyleri görürdünüz” diyor.
Kanada’daki Kraliyet Ontario Müzesi’nden zırhlı dinozor uzmanı Victoria Arbor, “velociraptorun akrabaları, yünlü tiranosaurus ya da dromaeosaurun evrim geçirmesi zor olmazdı.” “Belki de, tüylü ve yünlü ceratopsians, ankylosaurs veya hadrosaurs bile olabilirlerdi.”
Bugün yaygın olarak bilinen bazı adaptasyonlar var, ancak dinozorlarda bunlar nadirdir. Örneğin, Londra’nın Doğal Tarih Müzesi’nden paleontolog Paul Barrett, ”oyuk kazıp orada yaşayan hayvanlar var, dinozorların bunu yapmaması gerçekten çok tuhaf olurdu, çünkü kertenkeleler ve yılanlar arasında yaygın bir yaşam şekli,” diyor. Daha fazla zamanları olsaydı, bazı dinozorlar yer altı uzmanı haline gelebilirlerdi (memeli canlıların, tüylü benzerleri).
Okyanuslar, dinozorlar tarafından az keşfedilen bir başka bölgeydi. Spinosaurus gibi türler nehir ağzı ve nehir ortamlarında takılıyorlardı, zırhlı ankylosaurların ise sıklıkla deniz çökellerinde fosilleri bulundu, yani kıyı şeritlerinde yaşıyorlardı. Spinosaurlar veya ankylosaurlar, memeli balinaların yolunu izleyip tamamen denizde yaşayacak şekilde mi evrimleşirdi, yoksa yumurta bırakmak için karaya mı dönerlerdi ya da Ichthyosaursun ve plesiosaursların yaptığı gibi, belki denizde doğum yaparlardı.
Kara üzerinde dinozorlarını, gökyüzünde pterosaurlarını, denizde ichthyosaurlarını ve mosasaurlarını hiç kaybetmemiş bir Dünya’da, kuşlar ve memelilerin akibeti acaba ne olurdu?
Madagaskar, Morityus ve Yeni Zelanda gibi adalarda, karada yaşayan acayip teruzorların hakim olduğu bir dünya hayal edebilirsiniz.
Geç Kretase döneminde kuşlar çok çeşitliydiler. Holtz, belki de bunun sonucu olarak, “teruzor çeşitliliği gerçekten azalmıştı,” diyor. Kalan teruzorlar, bazıları 12 metre kanat genişliği bulunan çift kanatlı uçak büyüklüğünde devasa, dişsiz azhdarchidleri (sürüngenler) de kapsamaktadır. Zaten, bazı azhdarchidlerin uçamadıkların konusunda farklı fikirler vardır ve Madagaskar, Morityus ve Yeni Zelanda gibi adalarda, karada yaşayan acayip teruzorların hakim olduğu bir dünya hayal edebilirsiniz, bizim zaman çizelgemize göre oralar bir zamanlar, uçamayan fil kuşları, dodo kuşları ve dev devekuşlarına ait bölgelerdi.
Naish, bir dinozor dünyasında, modern kuşların, bugünkü çeşitliliğine yine de sahip olabileceğini savunuyor. Memeliler, bununla birlikte, farklı bir hikaye. Asteroid vurduğunda yaklaşık 160 milyon yıl boyunca zaten etraftaydılar, yine de “marjinal, gölgemsi küçük canlılardı,” diyor Brusatte, farklı ama tipik olarak küçük ve belirli oyuklarla sınırlı. “Sadece asteroidlerin, hayatlarını sürdüren dinozorları patlatması onların özgürce çeşitlenmelerine izin veren fırsat oldu,” diyor.
Diğerleri, büyük megafaunanın bir şansı olmayacağını düşünüyor, onlara göre sadece, yarasalar, kemirgenler, küçük etçiller, tırmanan primatlar gibi popülasyonlar varlıklarını sürdürebilirdi. Dinozorlar, etraflarında gezinirken marmoset, langur ve gibbonlar türlerin çeşitlenmesini etkilemek suretiyle, hominidlere benzer bir şeye evrimleşebilirler miydi?
Naish, “Bazı memeli soylar zaten yok olma olayından önce gelişmekte idi,” diyor. “Bunun karşılığında muhtemelen hala primatlar ve … insanlığın bir versiyonunu alırsınız. Dev memelilerle dolu bir dünyada geliştiğimiz göz önüne alındığında, akla yatkın,” dedi.
Holtz, şöyle bir ihtimal olduğunu kabul ediyor: “Ağaçta yaşayan bazı primatlara sahip olabilirdik, onlar da çayırlık alanlar genişledikçe, oralara taşınarak bu alternatif evrenin sözde insanları haline gelebilirlerdi. Tıpkı atalarımızın kılıç dişli kediler ve büyük antiloplarla uğraşmak zorunda oldukları gibi, bu primatlar da dromaeosaurlar ve abelizörlerle uğraşmak zorunda olacaklardı. ”
İnsanlar, Naish’in M.Ö. bir milyon yılında var olduğunu kabul ettiği gibi korunaklı yerler yaratmak zorunda kalacaktı, ancak aynı zamanda atalarımızın büyük tehlikeli hayvanların yanında yaşadıklarını ve hayatta kalmak için zorunlu olarak stratejiler geliştirdiklerini ifade ediyor. Naish, “İnsanlar Mezozoik (günümüzden 251 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl önce sona erdiği kabul edilen dönem) dünyanın, bir kaç saniyede parçalara ayrıldığınız, sürekli kan gölü halinde olan bir dönem olduğunu düşünüyor, ancak büyük yırtıcı hayvanlar çok seyrek dağılmış durumdaydı ve siz onların yollarından uzak durursanız, Dünya nispeten güvenli bir yer olabiliyordu,” diyor.
Zeki memelilerin mümkün olduğu göz önüne alındığında, duyarlı dinozorlar da ortaya çıkabilir miydi?
Zeki memelilerin mümkün olduğu göz önüne alındığında, duygusal dinozorlar da evrimleşebilir miydi? Dale Russell 1982’de – daha sonra da Ottawa’da bulunan Kanada Doğa Müzesi’nde – bir gün zeki bir dinosauroid evrimleşebilirdi diyen bir makale yayınladı. Bir bilim kurgu şovundan fırlamış gibi görünen, yeşil ciltli, iri gözlü, uzaylıya benzeyen ve yaşasaydı olabileceği boyutlarda bir modeli devreye soktu. Teorisi, etçil dinozor, Troodon’un alışılmadık derecede büyük bir beyne sahip olduğu ve zeki dinozorların geliştiği bir nesli konu alıyordu.
Holtz, “kargalara, papağanlara veya primatlara eşdeğer olan, çok karmaşık beyinleri ve problem çözme yeteneklerine sahip olan dinozorlar evrimleşmiş olabilirdi,” diyor. Holtz, ancak dinozorların insan gibi görünebileceğine inanmıyor. İnsanlara giden yol gerçekten tuhaftı ve ağaçlara asılarak dolaştılar, v.b. Dinozorlar iki ayaklılığa ve manipülatif ellere daha makul bir yaklaşım getirirdi. ”
Naish, “insan düzeyinde istihbarata yaklaşacak bir şey elde edecek olduklarını sanmıyorum,” diyor. “Büyük beyinli, zeki dinozorlar olabilirler, ancak yine de dinozora benzeyeceklerdi … İnsan benzeri, başka zeka türlerinin evrimleşeceğini varsaymak insanlık dışıdır.”
Belki bazı çok küçük uçamayan dinozorlar, şehirlerde insanlarla yan yana yaşayarak kentsel çevreye adapte olacaklardı.
Dinozorların son birkaç yüz bin yıl boyunca yok olmadan kaldıklarını ve insanların yanında yaşadıklarını varsayarsak, günümüze kadar hayatta kalabilirler miydi? Cevap evet gibi görünüyor. Ancak insanlar tıpkı mamutları ve diğer megafanuayı yok etme pahasına avladıklarında, nüfus artışımız ve av teknolojimiz kaçınılmaz olarak, dünyaya yayılırken büyük dinozorlar üzerinde bir sıkıntı yaşatırdı. Holtz, “İnsanlar dünyanın neresinden geldiklerini öğrenirken, Pleistosen bir dinozor megafauna yok oluş olayını yaşıyor olabilirdi,” diyor.
Günümüze uyarladığımızda, bu alternatif zaman çizelgesinde, belki de bir kaç çeşit otçul sauropod, hatta T. rex’e benzer etoburlar, korunmuş vahşi doğada ya da ev boyutlarına uyacak kadar geniş parklarda varlıklarını sürdürebilirlerdi. Avustralya ve Alaska gibi yerlerde, çok az insani gelişim olmasına rağmen, gerçekten muazzam bir vahşi doğada olmaları gerekiyor. Belki bazı uçamayan kuş türü dinozorlar, şehirlerdeki insanlarla birlikte, gelişen kentsel çevrelere adapte olurdu; aynen güvercinler, sıçanlar ve martıların yaptıkları gibi.
Kendi geçmişimizdeki, büyük memeliler çoktan ortadan kalkmış olsa da, filler ve gergedanlar gibi birkaçı halen duruyor, bu yüzden belki de bugün bir dinozor safarisindeyken, sıçrayabileceğiniz paralel bir dünyayı hayal etmek abartı değildir, Jurassic Park- stili kameralar ve dürbünleri de hazır bulundurabiliriz.
Bu yazının yazarı, John Pickrell’dir, aynı zamanda Uçan Dinozorlar ve Tuhaf Dinozorlar kitaplarının da yazarıdır.
BBC