Bütün kuşların atası, yerde yaşamıştı.
Bir gök taşı Dünya’ya 66 milyon yıl önce çarptığında ormanlar yanmış, gökten erimiş kayalar yağmış, tsunamiler kıyıları dövmüş ve gökyüzü karanlığa bürünmüştü. Çoğu dinozor, dünyadaki türlerin dörtte üçünü yok eden bu kıyametten sağ çıkamamış fakat birkaç şanslı kuş hayatta kalmıştı. İki yıl önce yayımlanan bir araştırmaya göre, bu canlıların hepsi de yerde yaşıyordu.
Araştırmacılara göre dünyadaki ormanların neredeyse tamamen yok olması yüzünden, ağaçta yaşayan kuşların duracak başka yeri kalmamıştı. İşlerini ağaçların altında idare eden sadece bir grup cesur hayvan, gelecek nesillere kadar devam edecek ve bugün var olan yaklaşık 10.000 türe evrimleşecekti.
Çalışmanın yazarlarından biri olan ve Şikago’daki Field Müzesi’nde çalışan paleobotanikçi Regan Dunn, “Bitki örtüsünde ne zaman önemli bir değişim meydana gelse, sonrasında her şeyde büyük değişimler olduğunu görürsünüz” diyor. Çoğu bilim insanı; dinozorların egemenliğinin, küresel çaptaki yaşamın neredeyse tamamını etkileyen dev bir gök taşının çarpmasıyla sona erdiğinde hem fikir. “Esasında bir anda olmuş” diyor Dunn. “Bildiğimiz şekliyle yaşam, kuluçkaya yatmış.”
Dunn ve meslektaşları mikroskobik polen ve spor fosilleri kullanarak, asteroitin öncesi ve sonrasındaki dünyayı kaplayan bitkilere ait zaman çizelgesini yeniden oluşturmuşlar. Araştırmacılar bu polen kayıtlarını kuşların evrimsel tarihiyle birleştirerek, yok oluş olayından sadece yerde yaşayan türlerin kurtulduğunu göstermişler.
“Eğreltiotu sporlarında oluşan büyük bir artışı görebiliyorsunuz” diyor Dunn. “Bu durum genelde, ekosistemde bir şeyin korkunç şekilde yanlış gittiği anlamına geliyor.” Aynı kalıp, günümüzde bozulan doğal yaşam alanlarında da gerçekleşiyor. Çalışmanın ortak yazarı ve Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde polen uzmanı olan Antoine Bercovici, Hawaii’deki volkanik faaliyetin güzel bir örnek olduğunu söylüyor. “Eğreltiotu gibi bitkilerin ucunda bulunan o ufak kısımların, lav akışıyla zirveye çıktığını görüyorsunuz” diyor. 66 milyon önce de küresel ölçekte olan şey buydu.
Asteroit darbesinin, dünyadaki ormanları tam olarak nasıl yok ettiği belli değil. Fakat Dunn’a göre “bir felaket kakafonisi” yaşanmış olmalı. “Korkunç bir gün olmalıydı.”
Dunn’a göre çarpışmadan büyük bir enerji dalgası çıkmış ve “bir atom bombasında olanlara benzer şekilde”, ağaçları her yönde bin kilometre yerle bir etmiş olmalıydı. Alev alan ve atmosfere fırlayan enkazlar, dünya çapındaki orman yangınlarının fitilini ateşlemiş olabilirdi. Bercovici’ye göre patlamanın akıbeti, güneş ışığının dünyaya ulaşmasını önlemiş ve dünyayı “nükleer bir kış” ile kuşatmış olmalıydı.
Bu kitlesel yok oluş öncesinde, pençeli parmakları ve dişleri bulunan kuşlar ortama egemen olmuş fakat onların soyundan gelen hiçbir kuş bugün hayatta değil. Hayatta kalan kuşların nesli, rekabet yüzünden çoğunlukla yerde yaşamış. Bu çalışmada yer almayan ve Connecticut eyaletindeki Bruce Müzesi’nde taşılbilimci olan Daniel Ksepka, “Bir bakıma kenara itilmişlerdi” diyor. “Fakat bunun, çok faydalı bir şey olduğu ortaya çıkıyor.”
Makalenin baş yazarı ve Bath Üniversitesi’nde evrimsel taşılbilimci olan Daniel Field, Orta ve Güney Amerika’daki tinamogil kuşlarının, asteroitten sonraki ilk zamanlarda hayatta kalmayı başaran kuşlara en yakın örnekler olabileceğini söylüyor. “Biraz bıldırcınlara benziyorlar” diyor. Bu kuşlar ayrıca devekuşları ve koşucu devekuşu gibi yerde yaşayan, ilkel görünümlü diğer kuşların da uzak akrabası.
Fosil kalıntıları, kuşların çarpışmadan birkaç milyon yıl sonra ağaçlara gittiğini gösteriyor fakat yok oluş olayını çevreleyen yıllardaki kayıtlar şimdilik boş. Field, ağaçta yaşama geçişin milyonlardan ziyade yüz binlerce yılda meydana gelmiş olabileceğini düşünüyor. “Çeşitliliğin kademeli şekilde kazanılmasından bahsetmiyoruz” diyor. “Ciddi anlamda hızlı bir değişim oranından söz ediyoruz.”
Field’in araştırması, fosil kayıtlarından elde edilen ormansızlaşma öyküsünü genetik bulgularla aynı eksene getirerek bir boşluğu dolduruyor ve bizi, kuşların evrimini anlamaya bir adım daha yaklaştırıyor.
“İlk defa birisi, her şeyin karada yaşamakla ilgili olduğunu söyledi” diyor Ksepka. “Kulağa tamamen mantıklı geliyor.”
Yazar: Lexi Krupp/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.