İşte Bazı İnsanların Uyuşturucu Bağımlısı Olmasının Sebebi

0

İrade ile ilgisi yok.

Mike Robinson

Neden böyleler? Bağımlı olan insanların arkadaşları ve aileleri sık sık bu soruyu sorar.

Uyuşturucu (veya ilaç) bağımlılığının zamanla nasıl geliştiğini açıklamak zordur. Pek çok kişi için bu durum, sürekli keyif aramaya benzer. Fakat eroin gibi opioidler veya kokain gibi uyarıcılardan elde edilen keyif, tekrarlı kullanım ile azalır. Dahası, nikotin gibi bağımlılık yapan bazı uyuşturucular, düzenli şekilde kullanan insanlarda farkedilebilir bir haz üretmez hale gelirler.

Peki bağımlılığın devamlılığını açıklayan şey nedir? Son 15 yıldır bağımlılık araştırmacılığı yapan biri olarak, eğlence için yapılan kullanımın dürtüsel hale nasıl geldiğini ve sizin, benim gibi insanları kötü seçimler yapmaya nasıl teşvik ettiğini anlamak üzere beyne baktım.

Bağımlılık hakkındaki efsaneler

Bağımlılığın iki tane meşhur açıklaması var ve dikkatli şekilde incelendikleri zaman doğru olmadıkları anlaşılıyor.

İlki, dürtüsel uyuşturucu kullanımının kötü bir alışkanlık olması; alışkanlıkların sadece “bırakılması” gerektiği.

Ancak beyne göre bir alışkanlık, tekrarlı işleri giderek daha verimli şekilde yapma kabiliyetimizden başkası değil (ayakkabı bağcıklarımızı bağlamak veya dişlerimizi fırçalamak gibi). İnsanlar genelde sonu gelmeyen ve dürtüsel bir ayakkabı bağlama döngüsüne yakalanmıyorlar.

Bir diğer kuram ise, pek çok kişi için bırakmanın üstesinden gelmenin çok zorlu olduğunu iddia ediyor. Bırakmanın, yani ilaç vücudunuzu terk ettiği zaman meydana gelen ve büyük oranda tatsız olan hissin içinde terlemeler, titremeler, anksiyete ve kalp çarpıntıları bulunabilir.

Alkol gibi belirli uyuşturucularda bırakma süreci uygun şekilde yönetilmezse ölüm tehlikesi oluşabilir.

Bırakmanın eziyet veren belirtileri, bağımlılığın kaçınılmaz gibi görünmesinin sebebidir. Ancak bırakma belirtileri, eroin için bile yaklaşık iki hafta sonra büyük oranda geçer. Üstelik, bağımlılık yapan pek çok ilaç belirli oranlarda değişen ve bazen sadece hafif olan bırakma belirtileri oluşturur.

Bu durum, keyfin, alışkanlıkların veya bırakmanın bağımlılık ile ilgisi olmadığı anlamına gelmiyor. Fakat bunların bağımlılığın zorunlu öğeleri olup olmadığını; ya da bağımlılığın bunlar yokken bile devam edip etmeyeceğini sormalıyız.

Keyfe karşılık istek

Araştırmacılar 1980’li yıllarda şaşırtıcı bir şey keşfettiler. Yiyeceklerin, seksin ve uyuşturucuların, nükleüs accumbens gibi beynin belirli bölgelerinde dopamin salgılanmasına sebep oldukları ortaya çıktı.

Bu durum, bilimsel camiadaki pek çok kişiye, bu bölgelerin beynin keyif merkezleri olduğu ve dopaminin bizim iç keyif nörotransmiterimiz olduğu fikrini verdi. Ancak bu görüş o zamandan bu yana çürütüldü. Beynin keyif merkezleri var fakat bunları değiştiren şey dopamin değil.

Peki neler oluyor? Ortaya çıktığına göre beyinde, bir şeyi “sevmek” ile bir şeyi “istemek”, birbirinden ayrı iki olay olma özelliğini taşıyor.

“Sevmek”, kişinin damla çikolatalı bir kurabiye yediği zaman yaşayabileceği, kendiliğinden meydana gelen keyfi kastediyor. “İstemek” ise, bir toplantı sırasında masanın ortasında duran kurabiye tabağını süzdüğümüz zaman meydana gelen hoşnutsuz arzumuz.

Dopamin “istemekten” sorumlu, “sevmekten” değil. Örneğin yapılan bir çalışmada araştırmacılar, beyinlerinde dopamin üretemeyebilen fareleri gözlemlediler. Bu fareler yemek yeme isteklerini kaybetmişlerdi ancak ağızlarına yiyecek konulduğu zaman yine de yüzlerinde hoşnutluk ifadeleri gösteriyorlardı.

Bağımlılık yapan bütün uyuşturucular, beyinde bir dopamin taşkınlığını (bir “isteme” hücumunu) tetikliyor. Bu durum, daha fazla uyuşturucu için şiddetli bir istek duymamıza sebep oluyor. Tekrarlı uyuşturucu kullanımında “isteme” çoğalırken, ilacı “sevme” hissimiz durgunlaşıyor ve hatta azalıyor görünüyor; bu olgu, tahammül (tolerans) olarak biliniyor.

Benim yaptığım araştırmada, badem şekline sahip bir beyin yapısı olan ve korku ile duygudaki rolüyle bilinen amigdalanın küçük bir altbölgesini inceledik.

Bu bölgeyi faal hale getirmenin, farelerin bağımlılık benzeri davranış göstermesini daha muhtemel hale getirdiğini bulduk: odakları daralıyor, kokain alımlarını hızlı bir şekilde artırıyor ve hatta dürtü etkisiyle bir kokain girişini kemiriyorlardı. Bu altbölge, insanlarda da aşırı “isteme” ile ilişkili olabilir ve tehlikeli seçimler yapmamızda etkili olabilir.

İstemsiz bağımlılar

Son zamanlardaki opioid salgını, “istemsiz” bağımlılar olarak adlandırabileceğimiz şeye neden oldu. Oksikodon, persoset, vikodin veya fentanil gibi opioidler, normalde zorlu olan ağrıları kontrol altına alma konusunda çok etkililer. Ancak, dopamin salgısında kabarmalar oluşturabiliyorlar.

Çoğu birey, reçeteyle satılan opioidleri genelde doktor tavsiyesiyle keyif için değil, ağrılarını kontrol altına alma ihtiyacından dolayı almaya başlar. Yaşayabilecekleri herhangi bir keyif, ağrıdan kurtulmaktan kaynaklanır.

Ancak kullanıcılar zamanla bir tahammül oluşturmaya yatkındırlar. İlaç giderek daha az etki göstermeye başlar ve ağrıyı kontrol etmek için daha büyük dozlara ihtiyaç duyarlar. Bu durum, insanları beyinde büyük dopamin taşkınlarına maruz bırakır. Ağrı yatıştıkça, izah edilemez şekilde kendilerini bir ilaca kapılmış ve onu daha fazla almaya mecbur kalmış halde bulurlar.

Geniş miktardaki bu düzenli ilaç alımının sonucu, hipertepkisel “isteme” sistemidir. Hassas hale gelmiş “isteme” sistemi, ilaç mevcut olduğu zaman veya ilaç uyaranlarına maruz kalındığı zaman yoğun istek nöbetlerini tetikler.

Bu uyaranların arasında ilaç öteberisi, stres gibi olumsuz duygular hatta belirli insanlar ve yerler bulunabilir. İlaç uyaranları, bir bağımlının karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir.

Beyindeki bu değişimler, kalıcı değilse bile uzun süreli olabilir. Bazı bireylerin bu değişimleri geçirmesi daha muhtemel gibi görünüyor.

Araştırmalar, bu genetik etmenlerin belirli bireyleri uygun hale getirebildiğini söylüyor. Bu durum, ailede bağımlılık geçmişi olmasının tehlikeyi niçin artırdığını açıklayabilir. Çocuklukta karşılaşılan zorlu sıkıntılar veya fiziksel taciz gibi hayatın erken dönemlerinde maruz kalınan stres de insanları daha fazla tehlikeye sokabilir.

Bağımlılık ve seçim

Birçoğumuz düzenli olarak alkol ve nikotin gibi bağımlılık yapan uyuşturuculara düşkünlük gösteririz. Hatta bazen fazla düşkünlük gösterebiliriz. Fakat çoğu durumda buna bağımlılık denmez. Bunun sebebi kısmen, dengeyi yeniden kazanmayı başarmamız ve aile ile veya uyuşturucu içermeyen, keyif alınabilir hobilerle vakit geçirmek gibi alternatif mükafatları seçmemizdir.

Ancak, aşırı “istemeye” karşı hassas olanlar için bu dengeyi sürdürmek zor olabilir. Araştırmacılar bir bireyin hiperaktif “isteme” sistemi geliştirmesine sebep olan şeyi çözdükleri zaman, hekimlerin hastaları bu gibi kuvvetli bağımlılık potensiyeli olan ilaçlara maruz bırakma tehlikesini yönetmelerine daha iyi şekilde yardımcı olabiliriz.

Bu sırada çoğumuz, bağımlılık hakkında düşünme şeklimizi değiştirmeliyiz. Bağımlılığı önceden haber veren şeyleri anlamadığımızda, biz de o kadar kolay etkilenebiliriz.

Bağımlılıktan muzdarip olan bireyin pek çok durumda ilacı bırakma iradesi vardır. İlacın oluşturduğu acı ve ızdırabı bilir, görürler. Basitçe bağımlılık, genelde herhangi bir insanın tek başına üstesinden gelebileceğinden daha güçlü bir kriz oluşturur.

Bu yüzden bağımlılık ile mücadele eden insanlar, toplumumuzun çok sık gösterdiği güvensizlik ve dışlama davranışı yerine, desteğimizi ve refakatimizi hak ederler.

 

 

 

 

The Conversation

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz