Köpeklerin Duygularını Tanıma Beceriniz, Nerede Yetiştiğinizi Gösteriyor Olabilir

0

YAZAR: CARLY CASSELLA

Köpekler, insanların yanında en az 30.000 yıl geçirdikten sonra bizim duygularımızı çok iyi okur hale gelmişler.

En simgesel kelimelerimizden, işaretlerimizden ve el hareketlerimizden bazılarını anlamakla kalmıyor; ayrıca yüz ifadelerimizi tanıyabiliyor ve tepkilerimizin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğuna da karar verebiliyorlar.

En yakın akrabamız olan şempanzeler bile bizi bu kadar anlamıyor. Peki biz köpekleri ne kadar tanıyoruz?

Yeni araştırmanın öne sürdüğüne göre bu durum, her şeyden önce nerede ve nasıl yetiştiğimize bağlı; önceden bir köpeğe bakıp bakmamış olmamıza değil.

Bilimsel çalışmaların çoğunda, evcil hayvanlarımızın bizi nasıl anladığı incelenirken; şaşırtıcı derecede az sayıda çalışmada hayvanlar yerine insanlara odaklanılmış. Yine de, bu konuda bazı kuramlar var.

Örneğin eş-evcilleşme hipotezinde, hem insanların hem de köpeklerin yakın şekilde evrimleşmesiyle, doğal ve karşılıklı bir anlayışın geliştiği söyleniyor. Her iki türün de zamanla daha fazla yakınlaşmasıyla, köpeklerde ve insanlarda birbirlerinin duygularını okuma becerisi evrimleşmiş.

Bu kurama göre köpek besleyenler, evcil hayvanlarını diğer insanlara göre daha iyi okuyabiliyor olsa da; nihayetinde bu yetenek her insanda kısmen mevcut.

Bu ilginç bir görüş olsa da, bu kuramın incelendiği araştırmalarda karışık sonuçlar elde edilmiş. Bazı çalışmalarda, köpeklerle tecrübesi olmayan kişilerin aslında köpek duygularını okumada daha iyi olduğu gösterilmişken; diğer çalışmalarda da köpek besleyenler ile beslemeyenler arasında herhangi bir farklılık bulunmamış.

Şimdiyse yeni ve kapsamlı bir çalışma, bu hipoteze kısmen destek sağlıyor. Öfke ve mutluluk gibi bazı köpek duyguları, genç bir yaştan itibaren kolayca tanınsa da (belki de doğuştan geliyor olabilir), yazarlar bu becerinin temelde deneyim yoluyla kazanıldığını öne sürüyor.

Diğer bir ifadeyle, bir köpeğin yüz ifadesini tanımak, evrimsel süreçte seçilim kazanmış bir özellik değil; kültürel çevremizin getirdiği bir sonuç.

Yazarlar şu karara varıyor: “Özellikle, genel olarak köpeklerle daha fazla deneyimi olan katılımcılar; köpeklerle daha az deneyimi olan katılımcılara kıyasla köpek duygularını tanıma konusunda daha maharetliydi.”

Çalışma, 89 yetişkin ile yaşları beş ve altı arasında değişen 77 çocuk üzerinde yapılmış. Bu kişiler ise ya Avrupalı Müslüman ya da Müslüman olmayan Avrupalıymış. Her katılımcı, kişisel köpek bakma geçmişlerinin yanısıra, kendi kültürlerinin köpeklere olan yaklaşımına göre de sınıflandırılmış.

Katılımcılara köpeklerin, şempanzelerin ve insanların yer aldığı bir dizi fotoğraf gösterilmiş ve katılımcılardan bunların ne kadar mutlu, üzgün, öfkeli ya da korkmuş olduklarını değerlendirmeleri istenmiş.

Köpeklere ait bazı duygular, hayatın erken dönemlerinde kolayca tanınabiliyorken; bulgular, bu becerinin çoğunlukla yaş ve deneyim üzerinden kazanıldığını akla getiriyor; hatta bu deneyim ilk elden olmasa bile.

Örneğin çalışmadaki çocuklar, köpeklerle olan geçmişlerinden veya yetiştikleri kültürden bağımsız olarak, köpek duygularını tanımak yönünden epey kısıtlıymış. Ancak yetişkinler söz konusu olduğunda, deneyim ciddi anlamda önem taşıyormuş.

Yazarlar, Avrupa’nın köpeklere olumlu bakan (köpeklere önem verilen ve köpeklerin toplumun yakın bir parçası olduğu) kültüründe yetişmiş katılımcıların, kendileri hiç köpek beslememiş olsalar bile köpek duygularını tanımada genelde daha iyi olduklarını bulmuşlar.

Max Planck Enstitüsü’nde evrimsel antropolog olan Federica Amici şöyle söylüyor: “Bu sonuçlar dikkate değer çünkü köpeklerle doğrudan bir deneyim yaşamanın, insanların onların duygularını tanıma becerisi etkilemeyebileceğini; bu beceriyi etkileyen şeyin, insanların içinde büyüdüğü kültürel çevre olduğunu akla getiriyor.”

Çalışma, ölçek bakımından nispeten ufak ve bazı kısıtlamalar barındırıyor. Örneğin çalışmada kullanılan bütün köpekler, Alman çoban köpeğine benzeyen suratlara sahipmiş; beş yaşın altındaki çocuklar test edilmemiş; sadece iki farklı kültürel grup incelenmiş ve deneyden önce katılımcılara, köpeklerle olan deneyimleri sorulmuş ki bu durum, onların cevaplarını etkilemiş olabilir.

Yine de ön bulgular, köpek duygularını okumanın, küçük çocuklarda kendiliğinden ortaya çıkmadığını ve içinde yaşadığımız toplumda zamanla kazanıldığını öne sürüyor.

Bunların tek istisnası, çocukların dahi köpeklerin suratlarında tanıyabildiği öfke ve belki de mutluluk duyguları olmuş.

“Bu sonuçlar; en az deneyime sahip çocukların bile bazı köpek duygularını doğru bir şekilde yorumlayabilmesinden dolayı, eş evcilleşme hipotezini destekliyor gibi görünüyor” diye yazıyor araştırmacılar.

“Öfkeyi tanıma becerisi şüphesiz ki adaptif bir beceri. Çünkü muhtemel olarak tehlikeli durumlar hakkında önemli bilgiler iletiyor ve bu sayede hayatta kalma açısından daha yüksek masrafları karşılayarak, uygunluk bakımından doğrudan faydalar sağlıyor.”

Ancak başka bir açıklama daha var. Öfkeyi tanımak, deneyim yoluyla hızlı bir şekilde öğreniliyor ve bu beceri, beş yaşından önce kazanılmış olabilir.

Yine de yazarlar, köpeklerin evcil hayvan yönünden öncelikli olmadığı Fas’taki küçük Müslüman çocukların, köpeklerin öfkesini başarılı bir şekilde tanıyabildiğini söylüyorlar. Bu durum, en azından öfke bakımından; belirli deneyimlerin, zamanla evrimleşen özel uyumsal mekanizmalar kadar önemli olmadığını akla getiriyor.

Korku ve üzüntü gibi diğer köpek duygularında ise, tanımanın doğuştan gelen bir yetenek olmadığı görülüyor.

Kesin konuşmadan önce daha fazla çalışmanın yapılması gerekiyor fakat bu sonuçlar kesin olarak, köpeklerdeki ince ipuçlarını tanımanın, binlerce yılda kazandığımız bir şey olmadığını akla getiriyor.

Juliane Bräuer karşılaştırmalı psikoloji uzmanı Juliane Bräuer şöyle söylüyor: “Gelecekte, kişinin köpek duygularını okuma becerisine tam olarak hangi kültürel etmenlerin karar verdiğini inceleyen çalışmaların yapılması ve öğretilen uyaranlar ile yüz ifadelerine ek olarak, gerçek yaşamdaki uyaranların ve vücut ifadelerinin de dahil edilmesi faydalı olur”

“Bu yolla, duygu tanımaya yönelik kültürler arası değişimi daha iyi anlayabiliriz.”

Çalışma, Scientific Reports bülteninde yayınlandı.

 

 

 

 

ScienceAlert

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz