1958’deki kuruluşundan bu yana NASA, bilim alanında gerçekten olağanüstü başarılara imza attı. Bu süreç içerisinde Ay’a altı kere insanlı iniş yapıldı, Mars’ın yüzeyine laboratuvarlar kuruldu, Güneş sistemindeki tüm gezegenler de yakın uçuşla keşfedildi. Buna asteroid sınıfından cüce gezegen sınıfına yükseltilen Ceres de dahil.
On yıllar boyunca devam eden bilimsel araştırmalara ve buluşlara rağmen hâlâ bazı insanlar NASA’ya ayrılan bütçeyi gereksiz bulmaktalar. Ancak gerçekten hesaplandığında, devlet tarafından yürütülen bir kurum olan NASA’nın ayrılan bütçe ile çok yararlı işler yaptığı görülecektir.
NASA’nın Katkıları
NASA’nın varoluşu için öncelikle Soğuk Savaş’a teşekkür edilmesi gerekir. Sputnik uydusunun 1957’ye yörüngeye oturtulmasının ardından ABD Başkanı Eisenhower, ülkesinin uzay yarışında geriye düşmekte olduğunu anlayıp hemen bir sonraki yıl Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’ni kurar.
57 yıl boyunca NASA, türlerimiz ve kâinattaki yerimiz hakkında bizlere yeni bilgiler ve bakış açıları sağladı. Apollo 8 görevi meşhur “Earthrise” (yukarıda gördüğünüz) fotoğrafını yolladığında, ilk kez kendimizi uzaydan görme imkanı bulduk. Yıl 1990 olduğunda ise Voyager bize Güneş sistemimizin dışından bir fotoğraf yollayarak evrende aslında ne kadar küçük olduğumuzu gösterdi. Ve bu fotoğraf da birçok çocuğun astronot olma hayallerini besledi.
Son zamanlarda ise dünya bir kez daha NASA’nın araçlarından biri olan New Horizons’ın Plüton’un yanından geçmesiyle birbirine kenetlendi. Güneş sisteminde her zaman üvey evlat muamelesi gören, keşfi sadece 1930 yılında yapılan ve neye benzediğini daha önce hiç bilmediğimiz Plüton’u bu görev sayesinde yakından tanıma fırsatı bulduk. 14 Temmuz’da Dünya üzerindeki herkes nefeslerini tutmuş, Plüton’un yakınından geçişimizi kutluyordu.
Hürmetin ve Hayretin Bedeli
Bilimden ve keşiflerden ilham almak insan olmanın en önemli yanlarından birisidir. Ancak keşif yapmak maalesef kendi bedellerine sahip olan bir aktivite, özellikle de uzayda yapılıyorsa. Peki bu saygı duyulan ve hayret uyandıran keşiflerin bedeli ne?
Apollo programının 1972 yılında sonlandırılmasından bu yana NASA, ABD bütçesinin %0,5’ini kullanarak faaliyetlerine devam etti. Bu, 2014 yılında ABD’ye ayrılan 3 trilyon dolarlık bütçenin yüzde biri bile değil demek. Ancak rakamlar hâlâ oldukça büyük görünüyor değil mi? İsterseniz bir de Apollo programının başlangıcıyla karşılaştıralım.
1961 yılında Başkan John F. Kennedy, on yıl içinde NASA’nın Ay’a insan göndermesi gerektiğine karar verdi. O günlerde her ABD vatandaşının NASA için verdiği 20 dolarlık payı ise yıllık 26 dolara çıkarttı. O zamanki doları 2015 yılına uyarladığımızda ise bunun her vatandaşa yıllık 200 dolarlık bir külfet olduğu otaya çıkıyor. Eğer NASA gerçekten bu kadar parayı alabilseydi, yıllık 17,5 milyar dolar olan bütçesi 65 milyar dolar olurdu. Ancak bunun yerine 2014 yılında her ABD vatandaşı yıllık yalnızca 54 dolarını NASA’ya verdi.
Elde edilen paralar değişik projeler için kullanılmakta. Örnek vermek gerekirse, Curiosity aracı 2,6 milyar dolarlık dudak uçuklatan bir maliyete sahip olmasına karşın, ABD vatandaşları bu aracın Mars’a indirilebilmesi için yıllık sadece 0,41 dolar ödediler.
1972’den bu yana NASA’nın bütçesi genişlemedi. Aksine %75 oranında azaltıldı ve günümüze kadar bu şekilde geldi. Apollo projesinin finanse edilmesinin imkansız olduğu tartışılabilirse de NASA’ya yapılan kesintiler olmasaydı günümüze kadar neler yapılmış olabileceği de merak edilen şeylerden biri.
NASA az miktarda bir parayla idare etmesini bildi. Uzay görevleri dışında 60.000 insanı da istihdam eden bir organizasyondan söz ediyoruz. Ancak kurumun bunların hepsini tek başına idare edebilmesi mümkün değil. Bütçede yapılan kesintiler NASA’nın uzaya insan göndermede ABD topraklarını kullanmasını imkansızlaştırıyor. Bu yüzden de Rus Soyuz’larına bağlı bir şekilde görevlerini gerçekleştirmekte.
Gelecekte Neler Var
Bütçedeki kısıtlamalara rağmen NASA hâlen ortaya iyi işler çıkarmakta.
NASA’nın gelecek planlarının başında Europa’ya düzenleyeceği bir yakın uçuş bulunmakta. Jupiter’in bu buzlu uydusunda Dünya’daki tüm suların toplamından daha fazla miktarda su bulunmakta ve bu da canlı yaşamına ev sahipliği yapabiliyor olması ihtimali bakımından astrobiyologların oldukça ilgisini çekmiş durumda.
2030 yılında Mars’a insan göndermek de NASA bilim adamlarının hedefledikleri şeyler arasında yer alıyor.
NASA’nın uzay programları arasında ikinci bir Apollo olmayacağı herkes tarafından kabul görmüş durumda. NASA bir daha asla JFK döneminde elde ettiği bütçeyi elde edemeyecek ve ufukta bir başka Soğuk Savaş da görünmüyor. Ancak herkesin merak ettiği başka bir soru var: Uzayda neler var?
Güneş sisteminin yüzeyini bile tam olarak resmedebilmiş durumda değiliz ve cevaplanması gereken oldukça fazla soru var. Kaldı ki varlıklarından bile haberdar olmadığımız sorular da cabası. Anlamanın bedeli gerçekten abartılmaması gereken bir şeydir. Ancak büyün insanların bir roketin fırlatılması, inişi veya uçuşu için birbirine kenetlenmesi gerçekten paha biçilemez bir şeydir. Umalım ki NASA çalışmalarına durmaksızın devam etsin ve eskiden de söylediği gibi “yüce şeyler yapmaya cüret etsin.”