Dünya çapında, tarım arazileri kabaca Kanada ve ABD’nin birleşimi kadar bir alanı kaplıyor. Dünyayı beslemek için yeterli meyve, sebze ve tahıl üretimi bu kadar alan kaplıyor; ineklere, koyunlara ve otlatmak için diğer hayvanlara ayrılan milyonlarca dönümden bahsetmiyoruz bile.
Bu çok büyük bir alan, ama Amerikan girişimci Bren Smith bu konuda güzel bir teklif yapabileceğini söylüyor. Smith, Washington Eyaleti kadar bir alan ile tüm dünyayı besleyebileceğini iddia ediyor. Ve bunu yaparken 1 metrekare tarım alanına bile ihtiyacı olmayacak. Peki sorun ne? Dünyadaki herkesin midye ve yosundan oluşan bir diyet yapması gerekli.
Thimble Adası Okyanus Çiftliği’nin sahibi Smith, üç boyutlu tarım alanında bir öncü. Connecticut’taki Stony Creek’in kıyılarından Smith’in dış görünüşü oldukça mütevazi gözüküyor -birtakım şamandıranın yanında salınan tek bir balıkçı teknesi. Ancak suyun altı yemek dolu. Büyük yapraklı şeker yosunları ve yatay bir ipe asılmış sepet dolusu midye, istiridye ve taraklar.
Bren, bir röpörtajında “Düzenek dikey olduğu için bir sütun halinde yetiştirebiliyoruz ve aynı anda karma türleri hasat edebiliyoruz. İki tür deniz yosunu, dört tür midye yetiştiriyoruz, ayrıca tuz da topluyoruz.” diyor. “Yalnızca 90 metreye 90 metrelik bir alanda, 5 ayda, 26 ton yosun üretebiliyorum.”
Smith işe istiridye yetiştirerek başlamış, ancak ısınan sular hasatı gittikçe azaltmış. Daha sonra da Irene ve Sandy kasırgaları Smith’in işlerine iyice ket vurmuş. Smith, “O zaman anladığım şey şu oldu: Yeni durumda normal olan buysa eğer, hayatta kalma şansım yoktu. Bu yüzden ben de 3 boyutlu dikey üretime geçtim, bir çok market için farklı ürünler yetiştirmeye başladım.” diyor.
3 boyutlu okyanus tarımı, bir çok anlamda toprağa ve suya bağlı tarıma karşı bir panzehir olarak görülebilir. ABD’nin ortabatısından geçerseniz sürekli mısır veya soya fasülyesi ekili, çok geniş alanlar kaplayan ve sentetik gübre üzerine kurulu, tek ürüne dayalı tarlaları görebilirsiniz. Ayrıca ortabatıdaki çiftlikler, Mississippi Nehri’ne uzanan su yollarına atık bırakıyorlar. Gübrenin içindeki nitrojen ve fosfor, daha sonra oksijeni toplayan ve diğer tüm su altı yaşamını tehlikeye sokan devasa alg kolonilerini besledikleri Meksika Körfezi’ne doğru akıyor.
Smith’in su altı çiftlikleri ise tam tersini yapıyor. Yosunlar nitrojen ve fosforu sudan emerek okyanus ekosistemlerinin korunmasına katkıda bulunuyorlar. Yosunlar ayrıca, karbon kirlenmesinin neden olduğu okyanus asitlenmesini de engelliyorlar, karbonu emerek çevre suları, midye ve diğer korunmasız yaratıklar için güvenli hale getiriyorlar. Bu nedenle Smith’in tarlaları aynı zamanda yengeç, karides ve diğer deniz türlerine sığınak oluyor.
Bren, “Şu an 80 dönümlük tarlamızda yeşeren bir ekosistem var. Eğer 100 metre ileri giderseniz, orasının ölü bir bölge olduğunu görürsünüz.” diyor.
Smith için en büyük mücadele yosun yetiştirmek değil, bu yosunları insanların yemesini sağlamak. Deniz ürünleri onun için bile satması zor şeyler: “Yemek seçen birisi değilim, ama biraz iğrenç gözüküyorlar doğrusu.”. Tabii bir çok insan aynısını karalahana, buğday çimi ve chia tohumu için de söyleyebilir, ancak bunların hepsi doğru hazırlama ve doğru markalamayla yenilebilir hale, hatta bazen trend haline bile geldiler.
Smith aynısını yosun için yapmak istiyor. Bunun için New York’ta kısa süre önce vejetaryen burger zinciri, Superiority Burger’da yosunlu scampi servis eden Brooks Headley gibi şefleri işe almış. Smith diğer olasılıkları da hayal ediyor: Turşulanmış yosun, yosunlu linguini makarna, yosunlu dondurma, yosun kokteylleri…
Bren, “Bizim yosunumuz -ki asıl çığır açıcı olan bu- kırmızı etten daha fazla proteine ve demire, sütten ise daha fazla kalsiyuma sahip.” diyor.
“Denizlerin karalahanası” sizin masanıza gelmese bile, onları diş macununuzda, şampuanınızda, hatta belki bir gün benzin deponuzda biyo-yakıt olarak bulabilirsiniz. Bu kadar fazla uygulama alanıyla yosun gelecek vaadeden bir sektör. Smith, insanların bunu fark etmesi gerektiğini düşünüyor.
80 dönüm okyanus arazisi, bir tekne ve 30.000 doları olan herkesin kendi 3 boyutlu çiftliğini kurabileceğini düşünüyor ve daha fazla insanı bu işe dahil etmek istiyor. Smith, okyanus çiftçiliği yapmak isteyen kişileri eğitmek ve onların finansal yatırımlara, tohum ve araçlara daha hızlı ulaşabilmesini sağlamak amacıyla kar amacı gütmeyen GreenWave adlı bir dernek kurdu. Bu dernek yeni okyanus çiftliklerinin ilk 5 yılda ürettiği ürünlerin %80’ini piyasa fiyatının 3 katına alacak.
Smith’in bu cömertliği belki de kendi hayatında yaşadığı zorluklara karşı bir tepki. Bu Amerikalı okyanus çiftçisinin alkol, kafein ve uykusuzluk nedeniye tetiklenen astımı ve epilepsisi var. 14 yaşında liseyi bırakmış ve kendi deyişiyle hapiste birkaç geceden fazlasını geçirmiş. Denizde olduğu yıllarda ise yüzmeyi hiç öğrenmemiş.
Bu başarısızlıklara rağmen, Smith bir öncü haline geldi ve kendisiyle birlikte başkalarını da sürüklemeye kararlı. Okyanus çiftçilerini geleceğin fabrika işçileri olarak, yeni bir mavi yakalı orta sınıfın üyeleri olarak görüyor. Kendisi denize “ekonomiye yön veren ve iş yaratan bir ana sektör” olarak bakıyor.
“4000 dönümlük bir çiftlik istemiyorum. İstediğim şey 80 dönümlük tarlaları olan, biyo-yakıt üretmek için, yosunlu makarna yaratmak için birbirleriyle altyapıyı paylaşan binlerce balıkçı.” diyor Smith. “Gerçekten yeşil ve sürdürülebilir olan yeni işler kurmak için doğa ananın teknolojilerini kullanıyoruz.”
Çeviren: Berkay Belek