Kaliforniya’daki San Mateo’daki geçici bir ev programındaki sınıfta, Brianna 2 yaşındaki kızı Hope hakkında konuşuyor. Kızıyla konuşmakta sıkıntılar yaşıyor ama daha yeni yürümeye başlayan Hope, Disney’in Küçük Einstein’ları izlerken televizyonla sohbet etmekten oldukça mutluluk duyuyor.
Hope da sınıfta, beş ebeveyn ve birkaç genç çocuk var. Brianna konuşurken, Hope kaşıkla masaya vuruyor. Yüzünü, iki aylık Javier’in yanına yaklaştırıyor, siyah saçlarına dokunuyor ve ona oyuncak vermeye çalışıyor.
Joanna, San Mateo kütüphane sisteminden sınıfı yöneten bir danışman, Brianna’ya kızıyla konuşmalarını sağlamak ve televizyon izlemek yerine kitap okumayı da bir etkinlik olarak düşünmesi için hatırlatmalarda bulunuyor. Joanna ve diğer onun gibi sınıfı yönlendirenler, ebeveynlerin ufaklıklarının dikkatlerini çekmeyi başarabildikleri yerlere dikkat edip onlardan daha fazlasını nasıl yapacaklarını düşünmeleri için teşvik ediyorlar.
Kalın, parlak el kitapları masalarda ve yarısı İspanyolca yarısı da İngilizce yazılmış. Bütün ebeveynler, oyunlarda ve şarkılarda çocuklarının liderliklerini takip etmelerini hatırlatan bir video izliyorlar. Burası, çocuklarıyla birlikte okumak, şarkı söylemek ve oyunlar oynamak, ayrıca onları eğlendirmek ve meşgul etmek için değil ama mümkün olan en iyi bilişsel gelişimi teşvik etmek isteyen ebeveynlerden oluşan bir sınıf.
Danışmanlar her katılımcıya haftalık ilerlemelerini özetleyen bir rapor hazırlıyorlar. Her hafta, aileler bir gün boyunca konuşmalarını kaydediyorlar. Kaydediciyi açtıktan sonra, çocuklarının kaç kelime duyduğunu, kaç kelime konuştuğunu ve çocuğun elektronik medya dakikalarını tükettiğini öğreniyorlar.
Bir anne mırıldanıyor: ‘’Bakın, bir yıldızım var!’’
Bir baba çocuğunun ekranı izlediği süreyi görünce hayal kırıklığına uğruyor ve ‘’Çok kötü hissettim! Ona sadece iPad vermiştim’’ eklemesini yapıyor.
Kendi kâğıdıma bakıyorum ve 3 yaşındaki çocuğumun saat 19.00 ’daki hikaye zamanı hakkında merak etmeye başladım.
İlk dada’dan önce, bir bebek dili kendine göre değiştiriyor ve temel konuşma becerilerini geliştiriyor. Bilim adamları yıllarca bebeklerin kullandığı çorba kelimesi üzerinde çalıştılar. 1995’te bir atılım geldi, Kansas Üniversitesi’nden Betty Hart ve Todd R. Risley adlı iki öncü araştırmacı, ailelerin bebekleri ile daha fazla konuşanlarında ilerleyen hayatta akademide başarılı olduklarını keşfetti.
Beyin gelişiminin yüzde 85’i hayatın ilk üç yılında gerçekleşir. Daha fazla sözcük duyan çocuklar okulda dili daha hızlı kavrayabiliyorlar ve bu nedenle akademide daha başarılı oluyorlar. Beş yaşına gelindiğinde en sözel ailelerden gelen çocuklar en az sözel aileden olan çocuklara göre en az 30 milyon kelime daha işitmiş olurlar. Buna ‘’kelime boşluğu’’ deniyor.
Araştırmacılar, ebeveynlerin çocuklarıyla yalnızca biraz konuştuklarında dahi o dilin çoğunluğunun iş yaşantısına ait olduğunu bulmuşlardır: ‘’Ona dokunma. Al şunu. ‘’
Fakat ebeveynler çocuklarıyla daha fazla konuştuklarında, konular daha verimle ve zengin. Akşam yemeği hazırlanırken suyun nasıl kaynadığını ya da bir oyuncak ayı ve bir kedinin boyutunu tartışırlar. Çocuklarınızla konuşurken hiçbir şey konu dışı değildir.
Hart ve Risley’in araştırmaları, bir takım bilim adamlarına ebeveynleri bulmak –özellikle düşük eğitimli, düşük gelirli olanlar- ve çocuklarıyla daha fazla konuşarak onlarla daha verimli kelimeler kullanmak için ilham kaynağı oldu.
Araştırmalarında –üç yıl içinde ayda bir kez, 53 evdeki temaslarının bir saatlik kayıtlarından alındı-konuşmacıların yelpazesi merak ediliyordu. Çoğu ebeveyn, çocuklarıyla konuştuklarını düşünüyordu. Fakat nasıl emin olunabilirdi?
Ebeveynler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, çocukların gerçekte ne duyduğunu anlamalarına yardımcı olmak için teknolojiye yöneldiler. LENA (Language Environment Analysis/Çevresel Dil Analizi Kuruluşu-0-5 yaş arası çocuklardaki dil gelişimini destekleyen ve fırsat eşitliği sağlamaya yönelik çalışan kurum) isimli kuruluş, özel olarak tasarlanmış tulumlar konan cep boyutundaki bir kayıt cihazı yaptı ve cihaz bir çocuğu çevreleyen bütün kelimeleri bütün bir gün boyunca kaydedebiliyor.
Veriler, LENA algoritmalarının dili ayrıştırdığı ve yetişkinler tarafından konuşulan kelime sayısına, çocuğa yapılan konuşmalara, karşılıklı görüşme sayısına, ekran saati miktarına ve üzerinde ipuçlarına ilişkin bilgi veren bir sunucuya yükleniyor.
Kaydedici, ülkedeki dil bilimcileri tarafından kullanılmakta fakat LENA da daha doğrudan bir yaklaşım benimseyerek kendi sınıfını kütüphane sistemleri vasıtasıyla sunmaktadır. Her sekiz haftalık ders ebeveynlere ‘’kelime boşluğu’’ hakkında bilgi veriyor ve çocukların beyin gelişimine okumak, şarkı söylemek ve çocuklarıyla konuşmak için ipuçları sunma konusunda katkıda bulunuyor. Bu süre boyunca, ebeveynler kendi kayıtlarındaki bilgileri bir kılavuz olarak kullanıyor.
Geçen sonbaharda iki cumartesi, LENA kaydedicisi yürümeye başlayan çocuğa yelek giydirip cebine konuldu. Güne başlandığında kayda basıldı ve kaydedici etrafındaki tüm konuşmaları kaydetti. Sonuçlara göre, günde 13.000 ile 16.000 kelime arasında ses duydu.
Ortalama bir çocuk 12.000 duyuyor. Ancak konuşmanın dönmesi de kelime sayısı kadar önemlidir. Yeni yürümeyen başlayan çocuklar için, bu dönüşler, araştırmacıların söylediklerini bildikleri için, dil öğreniminin çekirdeğini oluşturuyorlar.
Günün belirli saatlerinde, yatma zamanı gibi, kelime sayıları yüksekti fakat konuşmaları daha azdı. Sınıf liderleri, çocuk kendisi yerine sadece konuşulduğunu söylüyordu. Peki kim suçlayabilir? Ebeveynler için 8.000 kere okunan Şapkalı Kedi uzun uzun tartışılmak istenen son şey.
Dokuz yıllık temel çalışmaların ardından, Gilkerson, LENA veri bankasının ayrıca aile dinamiklerine ilişkin diğer anlayışlar sunabileceğini söylüyor. Örneğin, daha çok para konuşmaya eşit değildir. ‘’ Bu gruplarda çok değişkenlik var’’ diyor ve ekliyor ‘’Her düşük sosyo-ekonomik durum ailesinin çocuklarıyla konuşmadığı durumuna gelmez ve çocuklarıyla fazla konuşmayan yüksek gelirli aileler var.’’
Araştırma, ebeveynlerin kelime ve konuşma sayısını artırırken sözcük dağarcığı ve konuşma kalitesinin de iyileşme çabası gösterdiğini işaret ediyor. LENA’nın son iki yıldaki çalışmaları olumlu geçti. 2015 yılı mezunları ve 2016 yılı bahar programları, temel dil ile mezuniyet arasındaki bir çocukta dil gelişimini sekiz puan arttırdı ve 40. yüzdeliğin çevresinden 61. yüzdeliğe doğru bir harekete karşılık gelir. Yine de, diğer araştırmacılar, sözcük saymaya odaklanmanın doğru yol olup olmadığını merak ediyor.
Houston’da, e-PALS (Play and Learning Strategies-Oyun ve Öğrenme Becerileri) adlı bir program, konuşma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olan uzaktan antrenörlere aileleri eşleştiriyor. Aileler, dersleri gözden geçirmek ve kendilerini bir çocuğun sinyallerine dikkat etmek gibi bir beceri üzerinde çalışmak, kaydetmek, açık uçlu sorular sormak veya açıklayıcı etiketler kullanmak için dizüstü bilgisayarları kullanıyor. Ardından, antrenör ve ebeveynler kayıtları birlikte inceliyor.
Houston’daki Texas Üniversitesi Sağlık Bilimler Merkezi, Çocuk Öğrenim Enstitüsü’nde çalışan Pediatri Yardımcı Doçenti Ursula Johnson, ‘’ebeveynler kendilerini videoda gördüklerinde, genellikle bazı şeyleri farklı şekilde yapabiliyorlar’’ diyor.
Johnson’a göre, dilin niteliği her zaman niceliğine ağır basıyor. Daha çok konuşmaktan çok ‘’etkileşim şeklini’’ değiştirmek burada önem kazanıyor. Ve bu da çocuklarıyla oyun oynamaya alışık olmayan ya da henüz bebeklik döneminde konuşmayan çocuklarla konuşmayı garip sayabilecek aileler için çok zor bir durum olabilir..
Hem e-PALS hem de LENA yakın gelecekte genişlemeyi umuyor. Bu arada, diğer çocuk dili gözlem teknolojisi akıllı telefonlara entegre ediliyor.
Versame adlı şirketin Menlo Park merkezi, Starling adı verilen esnek bir silikon çipi üretiyor ve cihazın dört adım ötesinde kayıtları giriyor. Starling, bir çocuğun gerçek zamanlı olarak maruz kaldığı kelimelerin sayısını analiz ederek meta verileri bir ebeveynin akıllı telefonuna ilettiği 199 dolara satıyor. Ayrıca ipuçları ve küçük çocuklar ile nasıl konuşacağınız konusunda bilgi veriyor.
LENA’nın aksine, Starling konuşmayı değil sadece sözcük sayısını sayar. Kurucu Jon Boggiano, cihazın ebeveynlere hızlı bir şekilde bilgi vermek için tasarlandığını ve bu sayede hala sayılırken davranışlarını değiştirebileceklerini belirtiyor. O, üç çocuğundan en küçüğü olan çocuğuyla böyle kullanıyor. ‘’Veriler, telefonum ya da bilgisayarım gibi diğer teknolojilerin nasıl dikkatimi dağıttığını hatırlatıyor .’’ diyor. Jon bir günün sonunda, kelime istatistiklerini kontrol ediyor ve rakamlar istediği değilse ekstra öyküler okuyor.
Dil becerileri ve akademik mükemmellik arasındaki bağlantı bilinen gerçekler olurken ebeveynler pedometre benzeri dil izleyicilerinin en iyi uygulamalarını değerlendirebildikleri için memnun. Her seferinde bir öneri götürmekle işe başlanabilir. İşe, düşünceli çocuğu yatmadan önce hikâyelere özendirmek için teşvik edilerek başlanabilir.
Çeviri: Sercan Kule