Türk Kahvesinin Bilimi

0
Sabahlarınız her gün böyle olabilir. Fotoğraf: Alisha McDarris

Türk kahvesi ve özel hazırlanma şekli, 16’ncı yüzyılın başlangıcına ve Osmanlı imparatorluğuna (özellikle güneydeki Yemen bölgesine) kadar uzanan dünyanın en eski kahve geleneklerinden biri. Ortadoğu ve güney Akdeniz bölgelerindeki insanlar, kahveyi Amerikalılardan uzun süre önce içiyordu.

Fakat bu antik kahve, kökenleri tarihe dayanan bir içecekten daha fazlası. Türkiye’de çağdaş bir gelenek olan Türk kahvesi, misafirperverliğin ve merasimin de bir simgesi aynı zamanda. Örneğin evlenecek kadınlar, gelecekteki eşlerine nikah törenlerinde tuzlu kahve ikram ederler. Damatlar da sevgilerinin boyutunu göstermek için bu kahveyi içer. Her ne kadar eğlence amaçlı olsa da, boş fincanın dibine bakıp kalan tortulardan fal bakmaya çalışmak da halen yaygın bir davranış.

Türk kahvesini ortaya çıkaran demleme yöntemi, Amerikalıların daha aşina olduğu diğer yöntemlerden oldukça farklı. Kahve Bilimi Vakfının icra direktörü Peter Giuliano, Amerikan kahvesinin süzme yöntemiyle yapıldığını ve bu işlemde sıcak suyun kahve telvelerinden geçirildiğini açıklıyor. Filtre kahve makineleri, üstten su dökme yöntemi ve espresso makineleri böyle çalışıyor.

Diğer taraftan Türk kahvesi, kahve telvesinin suyla kaynatılmasını gerektiren ve çok daha güçlü, etkili bir aroma çıkarma yöntemi olan kaynatma yöntemiyle hazırlanıyor. Doğrudan ısı uygulayarak, kahve çekirdeklerinden daha fazla aroma çıkarıyor ve böylelikle Türk kahvesinin o güçlü, kendine özgü aromasını elde ediyorsunuz. Bu yöntemde, süper ince öğütülen kahve çekirdeği parçacıkları da daha fazla çözünüyor ve daha yoğun bir aroma ortaya çıkıyor.

Fakat iş sadece ısıtma ve çözündürmeyle kalmıyor; ince öğütülmüş çekirdekler de büyük bir rol oynuyor. Türk kahvesi, un kadar ince bir öğütme gerektiriyor. Bu öğütme yöntemi, kahvenin yüzey alanını artırıyor ve sıcak suyun ince taneciklerin her birinden çok daha fazla aroma çekmesini sağlıyor.

Ek olarak bu yöntem, içecekte asılı duran ve çözünmeyen ufak telve parçacıkları da bırakıyor ve Türk kahvesine o kendine özgü kıvamı ile ağızda bıraktığı hissi veriyor. Asılı duran bu parçacıklar, ağızda kalan tat ile de bağlantılı. Giuliano, yuttuktan sonra kelimenin tam anlamıyla ağzınız ile dilinize tutunduklarını ve ağız ile burun boşluğundaki tat ve koku almaçlarını uyarmaya devam ettiklerini söylüyor: “İçerken geçen süre, sonrasında [Türk kahvesinin] keyfini çıkardığınız sürenin yanında devede kulak gibi kalıyor.”

Bu yüzden düşündüğünüzde, Türk kahvesi yaparken harcayacağınız birkaç fazladan dakika, sabah kahvenizi yudumlarken keyfini çıkaracağınız birkaç fazladan dakikaya kesinlikle değiyor.

 

Yazar: Alisha McDarris/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz