Türler Nasıl Belirleniyor?

0
Kolaj: Vizerskaya/iStock

Tanımlamak düşündüğünüzden daha zor.

Kediler ve köpekler birbirlerinden farklıdır. Farklı görünürler, sesleri farklı çıkar ve en önemlisi de (biyologlara göre), birbirlerinden çocuk yapmazlar.

Hiç kimse kedisini, kısırlaştırılmamış köpeğiyle yarı köpek yarı kedi bebekler dünyaya getirecek diye korktuğu için kısırlaştırmaz (CatDog çizgi filmini hatırlayan var mı?). Bunun boyutla da ilgisi yok. Kedilerle hemen hemen aynı boyutta olan birçok köpek olsa da, bir kedinin bir Çivava’dan hamile kalma tehlikesi yoktur. Bu durum tür ile ilgili. Köpekler ve kediler ayrı türlerdir ve genomlarındaki birçok farklılık sebebiyle de birbirleriyle çiftleşemezler. En azından geleneksel tür tanımı bu şekildedir ve çoğu zaman işe yarar. Ortak ataları milyonlarca yıl önce yaşayan kedi ve köpekler, bugün farklılıklarıyla ilgili espriler yaptığımız ayrı türler haline gelmiştir.

Fakat evrim halen devam ediyor. Yüz yıl sonra tamamen ayrı iki hayvan olacak türler var. Peki bu sürecin tam olarak hangi noktasında böyle tanımlanacak kadar farklılaşıyorlar?

Biyologların 2016 yılında yürüttüğü bir çalışma, sorulan bu sorunun ne kadar problemli olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar “gri bölge” adını verdikleri bir yerde farklı hayvan popülasyonlarının iki ayrı popülasyona ayrılmaya başladığını, fakat birbirlerinden belirgin şekilde farklı türler olacak kadar uzaklaşmadıklarını keşfetmişler. 6 yıl önce PLOS Biology bülteninde yayımlanan çalışmada 61 çift popülasyon veya türe bakılarak, ne kadar fazla genetik bilgi paylaştıkları araştırılmış. Araştırma sonucunda, ayrı hayvan grupları arasındaki sınırın epey bir bulanık olduğu saptanmış. Hayvanlar genetik olarak yüzde 0,5 ila 2 oranında farklılaştığında, hayvan çiftlerinin tek tür mü yoksa iki tür mü olduğunu belirlemek kolay olmamış.

Bu durum önemli bir şey gibi görünmeyebilir. “Evrim sürecindeki canlıların ufak bir kısmını neden önemsemeliyiz ki?” diye düşünebilirsiniz. Sonuçta ayrı türler olacaklar ve bir noktada farklı isimler vereceğiz; ya da olmayacak ve birer tartışma konusuna dönüşecekler.

Fakat öyle değil. Bu durum önemli. Bir türün ne zaman bir tür halini aldığını belirleyemezsek, çok kullanışlı bir “tür” tanımımız yok demektir. İyi bir “tür” tanımımız yoksa, biyoçeşitliliği korumak veya nesli tehlike altındaki canlıları kurtarmak gibi meselelerle ilgilenemeyiz. Belli bitki ve hayvanları koruyan yasal düzenlemelerin büyük bir kısmı, en başta hangi türlerin tehlike altında olduğunu belirlemeye dayanıyor. Bazı türler şimdiden tehlike altında.

Pasifik Yasal Birliği adlı bir hukuk grubu, 2016 yılının Ağustos ayında kıyı bölgelerinde yaşayan Kaliforniya Gnatcatcher kuşunun Tehlike Altındaki Türler Yasasındaki koruma listesinden çıkarılması için dilekçe vermiş. Grup bu kıyısal çeşidin ayrı bir tür olmadığını, dolayısıyla özel olarak korunmaması gerektiğini belirtmiş. Aynı şeyi, doğal yaşam alanı hızla yok alan bir diğer Pasifik kıyı kuşu olan Güneybatı Willow Flycatcher kuşu için de yapmışlar. Kıyısal Kaliforniya Gnatcatcher kuşunun koruma durumu muhafaza edilmiş çünkü uzmanlardan oluşan bir heyet, bu kıyısal çeşidin ayrı bir grup şeklinde nitelenecek kadar farklı olduğuna karar vermiş. Ancak Flycatcher kuşlarının durumu hâlâ tartışmalı. Aslında hepsi, bir türü nasıl tanımladığımıza bağlı.

Kıyısal Kaliforniya Gnatcatcher kuşu. Fotoğraf: Anonim

Çoğu bilim insanı, oldukça geleneksel bir tür tanımını kullanıyor: Tanıma göre birbiriyle eşleşerek üreyebilecek durumda bir nesil dünyaya getirebilen canlı popülasyonuna tür deniyor. Bu durumda neslin kendisi de üreyebiliyor. Dişi bir at ve erkek bir eşek çiftleşerek bir katır dünyaya getirebilir fakat katırlar kısır hayvanlar olduğundan, atlar ve eşekler de birbirinden ayrı türlerdir.

Bir türü tanımlarken kullanılan başka yöntemler de var. Ortak akla dayanan bu tanım, daha çok hayvanların neye benzediğiyle alakalı. Kuş gözlemcileri, kuşları fiziksel görünümlerine göre betimliyor. Bazen tek bir türü birden çok alt gruba ayırıyorlar. Hatta Amerikan Doğa Tarihi Müzesinde çalışan kuş gözlemcisi ve evrimsel biyolog Joel Cracraft, bu alt grupların ayrı bir tür şeklinde tanınması gerektiğini söylüyor. Kendisinin tahminine göre böyle yapılırsa, şimdiki kuş türü sayısı hemen hemen iki katına çıkarak 18.000’e ulaşır. Ufak alt grupların tanınmasıyla birlikte biyoçeşitliliğin, günümüzde kullanılan tür sisteminden daha iyi korunacağını düşünüyor Cracraft.

Belki de haklıdır fakat türleri fiziksel görünümlerine göre tanımlamanın da kendine has problemleri bulunuyor. Örneğin vali kelebeği, diğer kelebek türlerini taklit ediyor (ancak ilginçtir; korunma mekanizması olarak değil). Çoğu vali kelebeği kral kelebeklerine çok benziyor fakat ABD’nin bazı güney bölgelerinde yaşayan vali kelebekleri, kraliçe kelebekleri gibi görünüyor. Meksika vali kelebekleri ise asker kelebeklerine benziyor. Bunları genetik bilgilerine göre tek bir tür olarak mı düşünmeliyiz, yoksa görünüşlerine göre birden fazla tür olarak mı?

Bu genetik yaklaşım daha basit görünüyor. Eğer bir grup hayvan ırk karışımı yoluyla gen paylaşabiliyorsa, o halde bunlar bir türe aittir. Peki böyle değillerse? 2016 yılındaki çalışmada tek tür olarak düşünülen birkaç hayvan grubunun, aslında bir gen havuzu paylaşmadığı keşfedilmiş. Bu durum, iki popülasyonun zamanla ayrı türler olacak kadar uzaklaşmasını daha muhtemel hale getiriyor. Ayrı tür olduklarını ne zaman söyleyebiliriz bilinmez.

Fakat kesin olan bir şey var: Köpekler ve kediler kesinlikle ayrı türler. Bir kedi asla at getir oynamaz.

 

 

 

 

Yazar: Sara Chodosh/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz