Dünya, enerjisinin büyük çoğunluğunu güneşten sağlıyor. Foton ışınları çarparak, enerjilerini yeşil bitkilere boşaltıyor. Ardından bizler bitkileri veya bitkileri yiyen hayvanları yiyoruz (veya buna benzer şekilde, besin zincirinin tepesine doğru) ve biz de o tatlı güneş enerjisini dolaylı yoldan almış oluyoruz.
Kozmik ışınlar, etrafında dolanacakları bir yıldızları olmayan ve karanlık, yıldızlar arası uzay boyunca yalnız başına gezen gezegenler için, Dünya’daki güneş ışığına benzer şekilde bir işlev sağlıyor olablir. Journal of the Royal Society Interface bilim dergisindeki yeni bir tezde sunulan fikir, yüksek enerjili radyasyon ışınlarının, fazla güneş ışığı veya atmosfer içermeyen gezegenlerdeki yer altı ekosistemlerine güç sağlıyor olabileceğini öne sürüyor.
Varsayım, Dünya’da gerçekleşen bir olgunun yan ürünü. Desulforudis audaxviator bakterisi, yerin derinliklerinde, radyoaktif uranyum, toryum ve potasyumun yan ürünlerini yiyerek hayatta kalıyor. Tıpkı yüzeydeki bitkilerin güneş enerjisini kullanarak, suyu karbonhidratlar (besin) için bir yapıtaşına ayırması gibi, bu bakteri de radyoaktif kayalardan fırlayan parçacıklardan faydalanıyor. Bu parçacıklar da, suyu parçalara ayırıyor ve bu parçalar diğer moleküller ile birleşip bakteri besinini oluşturuyor.
Blue Marble Bilim Enstitüsü’nden astrobiyolog Dimitra Atri tarafından yazılan tezde, galaktik kozmik radyasyonun, suyu ve diğer molekülleri kullanışlı yapılara ayırma gücü sağlayabileceği öne sürülüyor.
NASA astrobiyoloğu Chris McKay, benzer bir şekilde işleyen Dünya ekosistemleri bulunduğundan, varsayımın “tamamen mantıklı” olduğunu söylüyor.
Kozmik ışınlar DNA’ya ölümcül hasarlar verebilse de, D. audaxviator, canlıların kendilerini koruyabilecek şekilde evrimleşebildiklerini ve evrimleştirdiklerini kanıtlıyor. Ayrıca uzaylı mikropların yer altında yaşaması, onları en kötü radyasyondan koruyacaktır.
Atri’nin gerçekleştirdiği simülasyonlar, kozmik ışınların yeterince bol olduğunu ve bu kozmik ışınların; Ay, kuyruklu yıldız, Mars, Plüton ve Europa’nın dış kabuğunun yer altı yaşamını desteleyebilecek kadar altına gidebildiğini öne sürüyor.
McKay, herhangi bir organizmanın gerçekten kozmik ışınlardan güç alıyorsa, çok yavaş metabolizmalara sahip olacaklarını belirtiyor. Şöyle açıklıyor: “Havasız bir cismin bile yüzeyine ulaşan kozmik ışınlardaki toplam enerji, Dünya yüzeyine ulaşan ve fotosentezde kullanılan güneş ışığı seviyesiyle karşılaştırıldığında ufak miktardadır.”
Atri, bu gibi bir ekosistemin karmaşık, çok hücreli yaşama evrimleşme ihtimalinin düşük olduğunu söylüyor. “Enerjinin kendisi çok küçük ve organizma, radyasyon yüzünden aldığı hasarı onarmak için fazlasıyla enerji harcamak zorunda kalacaktır. Bu süreçte enerjisinin çoğunu bu işlemde kullanır.”
Atri’nin söylediğine göre, eğer kozmik ışınımda gelişen hayat varsa, muhtemelen D. audaxviator’a benzer görünüyordur.
Fikir şimdilik sadece bir hipotez. Atri, kuramını sınamadı fakat bunu yapmayı umuyor. D. audaxviator’u, bir parçacık hızlandırıcısı radyasyonuna maruz bırakmak ve bakterinin hayatta kalıp kalamayacağına ve gelişip gelişemeyeceğine bakmak istiyor. Eğer bakteriler bunu yapabilirse, bu durum, fikrin en azından mümkün olduğunu gösterecek ve uzaylı yaşamı arayışı için güneş sistemi ve ötesinde yeni yerler açacak.
Çeviren : Ozan Zaloğlu