Vostok Gölünde Hayat Var!

0

3.700 metrelik buzul tabakasının altındaki habitat

Antarktika’da toplam 400 adet buzul-altı göl bulunmakta. Doğu Antarktik buz tabakasının orta bölgelerindeki Vostok bunların en büyüğü. Tam üzerinde 1957 yılında Rusya’nın Antarktik araştırma merkezi olarak kurulan Vostok İstasyonu yer alıyor. Gölün keşfi bu istasyon sayesinde gerçekleştirilmişti. 250 km uzunluğunda, 50 km genişliğinde olan dev göl ortalama 344 metre derinliğe sahip. Buzul altında kapladığı alan ise yaklaşık 6.000 metre kare.

Dünyanın en derin 4. gölü olan Vostok, 3.700 metrelik bir buzul tabakasının altında bulunuyor. Buzul-altı göller, hidrotermal aktiviteler nedeniyle ısı açısından soğuk ve sıcağın bir kombinasyonu olarak düşünülebilir. Bu koşullar, belirli bir ısıyı tercih eden organizmaların barınması açısından oldukça zorlu bir habitat sunuyor. Üzerini kaplayan buz tabakasının yaptığı baskı da düşünülürse, ortamın fevkalade uç şartlara sahip olduğu çok açık. Vostok, ışığı tamamen bloke edebilecek kadar kalın bir buz tabakasıyla örtülü. Bu nedenle öyle karanlık ki, hayat için gereken besini sağlayamayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak son gelen haberler gölde şaşırtıcı derecede yaşam çeşitliliği bulunduğunu gösteriyor.

Ohio, Green State Üniversitesi biyoloji bilimleri profesörü Scott Rogers önderliğindeki araştırma grubu, yıllardır Vostok Gölü üzerinde çalışmalar yapıyor. 2012 yılında başladıkları son araştırmada gölün derinliklerine ulaşarak örnek toplamayı da başardılar. Araştırma grubunda bu müthiş keşfe imza atanların arasında bir de Türk biyolog var. Grubun laboratuar çalışmalarının büyük bir kısmını gerçekleştirmiş olan Zeynep Koçer, ekipteki faaliyetlerinin yanı sıra Amerika St. Jude Araştırma Hastanesi’nde bulaşıcı hastalıklar üzerine doktora yapıyor.

Elde edilen örnekler üzerinde iki yıl boyunca titizlikle yürütülen incelemeler, 3.507 adet organizmanın genetik izini ortaya çıkardı. RNA ve DNA eşleştirmesi yöntemiyle türlerine göre tasnif edildiklerinde %94’ünün bakteri düzeyinde olduğu anlaşıldı. Ancak bilimin bugüne dek hiç karşılaşmadığı bakteriler olarak kayda geçirildiler. Geri kalan %6’lık bölüm ise tek ve çok hücreli bazı organizmalar ile funguslara dair DNA kanıtlarını içeriyor. Rogers ve ekibi, metagenom ve metatranskript olarak adlandırılan, bilgisayar yardımıyla binlerce genomun eş zamanlı sınıflandırılmasını sağlayan alışılmışın dışında bir teknoloji kullanmakta. Bu sayede, elde ettikleri veriler %100 güvenilirliğe sahip oluyor.

Örneklerde rastlanan bazı bakterilerin DNA’ları yakından incelendiğinde, balıklar, deniz kabukluları ve halkalı solucanların sindirim sisteminde yaygınca bulunanlara çok benzedikleri görüldü. Bu durum, gölde henüz keşfedilmemiş kompleks yaşam türlerinin de olabileceğinin bir işareti. Dünyanın geri kalanından 15 milyon yıl boyunca korunmuş olan Vostok habitatı, daha önce hiç karşılaşmadığımız yaşam formlarının evrimine olanak tanımış olabilir. Ayrıca verilerin %6’lık birimini oluşturan kısımda, bazı hayvan ve bitkilerin üzerinde yaşayan simbiyoz organizmalar da tespit edildi.

Scott Rogers bu şaşırtıcı keşfi şöyle yorumluyor; “Burada hayal edebileceğimizin ötesinde bir çeşitlikle karşılaştık. Vostok örneği yaşamın ne kadar dirençli olabileceğinin en güzel kanıtı. Hiçbir şeyin hayatta kalamayacağını sandığımız bir ortamda bile organizmaların canlı olarak korunduğunu görüyoruz. Yaşanabilir ve yaşanamaz diye adlandırdığımız habitatların sınırları her geçen gün değişiyor”.

35 milyon yıl önce gölün etrafı ormanlık bir ekosistem ile çevriliydi. O zamanlar üzeri henüz buzlarla kaplanmamış olduğu için atmosferle de direkt bağlantısı vardı. Buzulla kaplanma süresi jeolojik anlamda uzun bir zamana yayıldığından, barındırdığı türlerin bir kısmı bu süre boyunca adaptasyon geçirerek korunmuş olabilir. Ama 15 milyon yıldır buzul tabakasıyla örtülü olması nedeniyle yaşamın korunamayacağı kadar zorlu koşullara sahip olduğu ve tamamen steril hale geldiği sanılıyordu. Dolayısıyla bilim dünyası, Vostok’tan gelen sonuçlar karşısında bir hayli şaşkın. Gölde karşılaşılan çeşitlilik, aşırı zorlu koşulları nedeniyle hiçbir organizmanın canlı kalamayacağı iddia edilen bazı gezegenler için de yeni bir umut yarattı.

Jüpiter’in son yıllarda çok tartışılan uydusu Europa bunlardan biri. Jüpiter’in uydularından biri olan Europa’nın yer kabuğundaki izler, buzla kaplı atmosferin altında okyanusları olduğunu gösteren jeolojik kanıtlar niteliğinde. Europa okyanusları, Dünya’daki okyanusların toplamından daha fazla suyu barındırıyor. Yüzeyi de tamamen buzla kaplı. Bu buzulun Vostok Gölü’ndeki kadar kalın bir tabaka olduğu düşünülüyor.

Astronomlar uzun yıllardır onu yakından izliyor, buzla kaplı atmosferin altında saklanmış okyanuslarında nasıl olabileceği hakkında tahminlerde bulunmaya çalışıyorlar. Bu noktada Vostok verileri, Europa’nın okyanuslarında yaşam bulunabileceği yönündeki görüşleri güçlendirmiş oldu. Üstelik NASA’nın Gallieo insansız uzay aracı tarafından 2011 yılında yollanan veriler, okyanusların yanı sıra bazı buzul-altı göllerin jeolojik izlerini de ortaya koymuştu. Bu yılın başlarında Caltech Üniversitesi bilim insanlarının yaptığı bir başka araştırma da, Europa’nın yüzeyinde bolca hidrojen peroksit bulunduğunu söylüyor. Peroksit, okyanusların içeriğiyle birleştiğinde hayat için çok güçlü bir enerji kaynağına dönüşebilir. Çünkü gezegenimizdeki peroksit benzeri oksidanların izleri geriye doğru takip edildiğinde, yoğunlukla bulundukları yerlerin çok hücreli kompleks yaşamın başladığı düşünülen bölgelerle örtüştüğü görülüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz