Biraz çılgınca olabilir fakat güzel gibi.
Yaz saatinin uygulandığı ülkelerde yaşayan insanlar, her sene yeni zaman dilimini kabul etmek zorunda kalıyorlar. Kaçınılmaz olarak her yıl “Neden gün ışığından tasarruf ediyoruz ki?” tartışması yaşanıyor.
Fakat bu tartışma geçenlerde biraz daha farklı oldu çünkü bilim insanları, bu durumun sağlığımıza zarar verdiğini öne süren ve sayıları artan bulgular elde ediyorlar.
Basit bir şekilde açıklamak gerekirse, vücutlarımız saatin ne olduğunu ve hangi günde olduğumuzu bilmiyor. Vücutlarımız, günışığının olması veya olmamasıyla yönetilen, dahili ve biyolojik bir saat ile yönetiliyor. Buna sirkadyen saati de deniyor.
Günışığı vurduğu zaman, bizi uyandıran bir hormon dozu alıyoruz. Karanlık olduğu zaman ise vücutlarımız bizi sakinleştirmek ve uykumuzu getirmek amacıyla hormonlar üretiyor. Araştırmacıların bulduğuna göre bu çok temel işleyişi görmezden geldiğimiz zaman, vücutlarımızı isteğe bağlı zamanlara göre çalışmaya zorluyoruz, sağlığımızı tehlikeye atıyoruz.
ABD’deki Emory Üniversitesi’nde uyku bozuklukları uzmanı olan Gari Clifford, CNN’den Ralitsa Vassileva’ya şöyle söylüyor: “Sabah 7.30’da okula giden öğrencilerin, sabah 8.30’da başlayan denk akranlarına göre daha kötü verim sergilediğini, çünkü iç ritimleriyle mücadele ettiklerini (böyle olduğu düşünülüyor) gösteren bulgular var.”
“Herkesi daha erken kalkmaya zorlamak yerine, herkesi daha geç kaldırmak daha mantıklı olabilir.”
2015 yılında sonuçlanan bir çalışmada, sağlıksız insanların daha sağlıklı akranlarıyla karşılaştırıldığında yaz saati uygulamasına geçişte zorlanmaya yatkın oldukları bulunmuştu. Bunun gerçek sebebi, bu durumun tamamen keyfî olmasıydı.
Şu an hayatlarımızı ayarladığımız küresel zaman dilimleri, ilk önce 1883 yılındaki Meridyen Toplantısı’nda belirlendi. Vassileva, dünya çapındaki yüzlerce farklı zaman dilimini bağdaştırmak amacıyla ülkelerin 24 tane zaman diliminde karar kıldığını, bunların her birinin 15 derece genişliğinde olmasını ve Londra’daki Greenwich Meridyeni’ne dayandırılmasını kabul ettiğini söylüyor.
Peki zaman dilimlerinin sayısını daha fazla azaltmayı düşünme zamanı gelmedi mi? Ya hepimiz pilotların yaptığı gibi sadece bir tane evrensel zaman dilimine göre yaşasaydık? Yine sabah kalkar, işe gider ve akşam yatağa girerdik fakat fakat hepimiz aynı saatlerle yaşıyor olurduk.
ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nden uygulamalı iktisatçı Steve H. Hanke, Vassileva’ya şöyle söylüyor: “Günlük hayat bakımından, bir tane büyük şey dışında değişen fazla şey olmazdı. Dünyadaki herkes, saatlerinden aynı zamanı aynı anda okuyor olurdu.”
“Bu yüzden eğer Atlanta’da Standart Doğu Zamanı’na göre güneşin doğuşu sabah saat 6’daysa, bu saat değişip sabah 11 GMT olurdu. Bu yüzden Atlanta’da normalde sabah 6’da kalkan insanlar, bu varsayımla saat 11’de kalkarlardı.”
Hanke, zamanı ele alış şeklimizdeki köktenci fikirlere yabancı değil. Johns Hopkins’ten astrofizikçi Richard Conn Henry ile birlikte, her yıl tamamen aynı kalan yeni bir takvim türü teklif etmişti. Zamanın geriye kalanı boyunca her tatilin aynı güne denk geldiğini hayal edin. Doğum gününüz her zaman Salı günü olacak.
Bugün kullandığımız takvim yaklaşık 400 yıllık. Bu takvim, 1582 yılında Papa Gregor’un tasarladığı ve MÖ 46 yılında Jül Sezar’ın başlattığı takvime dayanan bir tekrar niteliğinde.
Henry ve Henke, bilgisayar modelleri ve matematiksel formüller kullanarak, her aydaki belirli tarihlerin her yıl haftanın aynı gününe denk düştüğü Hanke-Henry Kalıcı Takvimi’ni ortaya sürdü.
Bu yüzden, mesela 1 Haziran’ın her zaman Pazartesi olması mümkün. Hiç artıkyıl ve keyfî 30 veya 31 günlük aylar yok. Bunun yerine, Eylül, Haziran, Mart ve Aralık’ta 31 gün ve geri kalanında 30 gün var. Üstelik bu, kusursuz bir formüle göre işliyor; 30 günlük iyi aydan oluşan, üçüncü ayın 31 gün olduğu ve böyle devam eden, 91 günlük, tahmin edilebilir üç aylık bir kalıp.
Henry, bir basın bülteninde şöyle söylüyor: “Bizim tasarımız, yıldan yıla kesinlikle aynı olan değişmez bir takvim sunuyor ve okuldan iş tatillerine kadar yıllık faaliyetlerin kalıcı ve mantıklı şekilde tasarlanmasına olanak sağlıyor.”
“Her yıl dünyadaki her bir organizasyonun takvimini yeniden düzenlemeye ayrılan zaman ve çaba miktarını düşündüğünüzde, bizim takvimimizin hayatı çok daha basitleştireceği ve kayda değer faydalara sahip olduğu belirgin hale geliyor.”
Üstelik sadece resmi tatillerin her zaman Cuma gününe denk gelmesinden ve bu sayede uzun bir haftasonu olmasından bahsetmiyoruz. Takım, takvimlerimizi düzeltmede ciddi bir ekonomik olduğuna da söylüyor.
“Bizim takvimimiz, iktisadî hesaplamaları basitleştirecek ve ‘soyma etmeni’ olarak adlandırdığımız şeyi de ortadan kaldıracaktır” diyor Hanke.
“Mortgage’ler, senetler, vadeli kur anlaşmaları, takaslar ve diğer şeyler üzerinde ne kadar faiz biriktiğine karar verirken, gün hesapları gerekiyor. Mevcut takvimimiz, faiz hesaplamalarının basitleştirilmeye çalışıldığı çok sayıda teamülün kurulmasına yol açan anormalliklerle dolu.”
Bütün bu şeylerin nasıl işleyeceğini sadece düşünmek bile beyinlerimizi ağrıtıyor. Ancak bu kesinlikle iyi türden bir ağrı.
ScienceAlert