Giderek daha fazla şehirleşen bir dünyada seller, kasırgalar, heyelanlar ve diğer felaketler şehirleri vurduğu zaman, nüfus yoğunluğu sebebiyle daha fazla ölüm meydana geliyor.
Fakat yaşam ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikeler, söz konusu yıkım etmeni depremler olduğunda artıyor. Çünkü depremler sadece ölümlere ve sakatlanmalara yol açmakla kalmıyor, ayrıca hayatta kalanları tedavi etmek için gereken hastaneleri de felce uğratıyor.
Şimdiyse Stanford Blume Deprem Mühendisliği Merkezi’nin önderliğinde çalışan uluslararası bir araştırma takımı, büyük şehirlerdeki afet hazırlık birimlerine yardımcı olması amacıyla bir metodoloji geliştirmişler. İlgili birimler bu sayede bölge çapında olasılık planları yapabilir ve acil durum ekiplerinin, yaralıları deprem sonrası çalışır halde kalması en muhtemel olan sağlık tesislerine götürmesi sağlanabilir.
Nature Communications bülteninde yayımlanan çalışmanın eş yazarı ve Stanford Üniversitesi’nde inşaat ve çevre mühendisliği profesörü olan Anne Kiremitçiyan, “Daha önce hastanelere yönelik yapılan çoğu hazırlık planında, yalnızca ufak bölgeler göz önüne alınıyordu çünkü hastenelere tek tek odaklanılıyordu” diyor.
Depremlere verilen bölgesel cevaplar, depremlere yatkın olan yerlerde çok yeni bir şey değil. 1994 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletinde meydana gelen Northridge depreminden sonra, Los Angeles İli Acil Yardım Hizmetleri Ajansı kısa dalga ve amatör radyo kullanmış, böylelikle hasar bölgesindeki yaralıların 76 hastane arasında hareketini koordine etmişti.
Kaliforniya eyalet meclisi, hastanelerin bekasını teminat altına almak amacıyla, tüm acil yardım hastanelerinin 2030’a kadar mevcut sismik standartlara getirilmesi talimatını verdi. “Yaralıları tedavi etmek ve daha büyük kayıpların önüne geçmek için, hastanelerin işler halde olmasını güvence altına almak zorundayız” diyor Deierlein.
Yeni araştırma Türkiye, Şili, Endonezya, Peru gibi sismik yönden faal ülkelerdeki afet kurumlarına, bölgesel olasılık planları oluşturmaları için etkili ancak nispeten bir yöntem sağlıyor: İstatistiksel tehlike analiz modelleri kullanılarak, şehrin hangi kalabalık bölgelerinde ölüm ve yaralanmaların en muhtemel olduğu tahmin ediliyor; binaya özgü performans yöntemleri uygulanarak, farklı hastanelerin ne kadar zarar görebileceği yansıtılıyor ve yaralıların hasar görmemiş uygun tesislere götürülmesi gerektiğinde, hastaneler arasındaki en iyi güzergâhların haritası çıkarılıyor.
Bu yeni bölgesel planlama metodolojisi, dünyanın nüfus artışı ve yoğun şehirleşmenin sonuçlarını fark ettiği bir zamanda karşımıza çıkıyor. Araştırmacılar 1900’den beri meydana gelen 21.000 felakete baktığında, toplamda en büyük yaralanmaya sebep olanların yarısının son 20 yılda meydana geldiğini keşfetmiş. Örneğin Türkiye’nin İzmit şehrini vuran 7.6 büyüklüğündeki deprem, yaklaşık 50 bin kişinin yaralanmasına sebep olmuş ve 10 büyük hastaneyi de sekteye uğratmıştı.
Araştırmayı koordine eden ve Stanford’da inşaat mühendisliği doktora adayı olan Luis Ceferino, makalenin 2007 yılında Peru’nun Pisco şehrini vuran 8.0 büyüklüğündeki bir depremin ardından neler yaşandığına odaklandığını söylüyor. Pisco, sadece birkaç dakika içerisinde toplam hasta yataklarının yarısından fazlasını kaybetmiş.
Tom Abate/Stanford Üniversitesi Mühendislik Fakültesi. Ç: O.