Sanki Doktor Strange’mişsiniz gibi ama sadece kafanızda.
Ne kadar yaşlanırsak, her şey o kadar kısa sürüyormuş gibi geliyor ve bu durum oldukça üzüntü verici olabiliyor. Geçen yılın tatil sezonu sanki dünmüş gibi geliyor. Kulağa gelecekvari gelen 2000 yılının üzerinden neredeyse 24 yıl geçti. Yazlar bile gençliğimizdeki kadar uzun ve rahatlatıcı değil.
Zamandan ne kadar kaçmak istersek isteyelim, yapamayız. Zamanın bir şekilde vücutlarımızın yapısında olduğunu ileri süren araştırmaların sayısı ise giderek artıyor. Elbette sirkadiyen ritim diye bir şey var. İçimizdeki bu doğal saat, karanlık ve boş bir odada aylarca kalsak bile 24 saatlik bir döngü sürdürebiliyor. Ayrıca her hücremizin kendi saati de var; hatta o kadar ki, bazı bilim insanları nasıl çalıştığını incelemek için bir test tüpünün içerisinde biyolojik saat bile montajlamış.
Fakat zamanın tabiatını belirlemek için entelektüel bir yolculuğa çıkmasanız bile, zaman algınız geçmişi, şimdiyi ve geleceği nasıl yaşayacağınızda büyük bir pay sahibi. Zamanı nasıl algıladığınızı anlamak ise ondan en iyi şekilde faydalanmanıza yardımcı olabilir.
Şimdiye önem verin
Zamanın kontrolünü ele almak söz konusu olduğunda, en önemli tüyo bu olabilir: Zamanın elinizden kaçıp gitmemesinin anahtarı, şu an yaşadığınız ana dikkat etmek olabilir.
Sheffield Üniversitesinde çalışan ve erteleme sanatında uzmanlaşmış psikoloji profesörü Fuschia Sirois şöyle aktarıyor: “İster birini tecrübelerini paylaşırken dinlemek olsun, ister sadece A noktasından B noktasına kadar yürümek; eğer zihniniz geçmişe veya geleceğe gidiyorsa (B noktasına varmanın nasıl olacağını veya o kişinin size en son ne söylediğini düşünmek gibi), o an yaşanan deneyimlerin zenginliğine tümüyle katılmış olmazsınız.”
Hem zihinsel hem de duygusal olarak tamamen o anda bulunmak, arkadaşınızın kelimelerindeki her ayrıntıyı gözlemlemekten tutun da etrafınızdaki çevresel detaylara kadar her şey olabilir. Yapılan bir çalışmada meditasyon uzmanlarının zamanı daha iyi algıladığı gösterilirken; başka çalışmalarda ise meditasyon yapanların, meditasyon yapmayanlara kıyasla zamanın daha yavaş geçtiğini hissettiği belirlenmiş.
“Deneyimlerimizde daha duyarlı olarak, bunların bizim için nasıl anlamlı olabileceğini fark edebiliriz” diyor Sirois. “Duyarlılık olumlu hisleri teşvik edebilir. Bu olumlu hisler ise geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek algılarımızı birleştirebilen geniş düşünce yapılarını destekleyip, şimdiki zamanın daha doygun ve daha yerinde duruyor gibi gelmesini sağlar.”
Yenilik ve yeni deneyimler bulmaya çalışın
Stanford Üniversitesinde çalışan sinirbilimci David Eagleman, “Zihnimde, zamanı yavaşlatmanın sadece tek yolu var: Yenilik aramak” diyor. “Bunun işe yaramasının sebebi, yeni deneyimlerin beynin daha fazla anı kaydetmesini sağlaması ve sonrasında bu anıları geri dönük olarak okuduğunuzda, olayların daha uzun sürmüş gibi görünmesi.”
Aslında bir yere ilk kez seyahat ettiğinizde, gidiş yolunun dönüş yoluna göre çok daha uzun sürmüş gibi gelmesinin sebebi de budur. Bu yüzden zamanı daha da uzatmak için kendinizi mümkün olduğunca yeni şeyler öğrenmeye itmeli ya da en azından kendinizi bir şeyin yeni olduğu yönünde kandırmalısınız; ör. yeni bir deneyimmiş gibi hissettirmesi için ofisinizi yeniden düzenleyerek. Hollanda’da çalışan araştırmacılar, bu yeniliğin bahsettiğimiz deneyimleri; dolayısıyla da zamanı daha iyi algılamamıza neden olduğunu keşfetmişler. Aynı şey tersi için de geçerli olabilir. İşte sebeple zaman, COVID-19 döneminde daha hızlı geçmiş gibi geliyor çünkü yeni deneyimler yaşamıyorduk ve her şey büyük bir anı baloncuğu olmuş gibi görünüyor.
Kendinizi zorlayın ve beyninizi meşgul edin
Rensselaer Yapay Zeka ve Muhakeme Laboratuvarının müdürü, mantık ve felsefe profesörü Selmer Bringsjord için en uzun günler, genelde matematiksel bilgisayar bilimlerinde çözmesi en uzun ve en zor problemlerle uğraşırken geçiyor.
“Örneğin, girdilerine kıyasla katbekat zaman gerektirdiği bilinen problemler var; bunlara EXPTIME problemleri deniyor. Bringsjord özellikle Amerikan futbolunu seviyor ve NFL oyun ve istatistiklerini yakından inceleyip tahminler yaptığınızda, bir EXPTIME oyunu oynadığınızı söylüyor. “En uzun günlerim genelde Pazartesi’leri olur çünkü NFL’de önceki gün olanları incelerim, sonrasında Pazartesi Gecesi Futbolu’nu izler ve daha da fazla analiz ederim; bir de bazı detaylı tahminler yaparım.”
Rakamlara ve karmaşık problemlere onun kadar derinden dalmanıza gerek yok ama satranç, dama veya Go oynamayı denerseniz (hepsi EXPTIME oyunlarıdır), zaman biraz daha yavaş akıyormuş gibi hissedebilirsiniz.
Birden fazla iş yapmayı bırakın ve tek seferde bir şeye odaklanın
Birden fazla iş yapmak olarak bilinen ‘çoklu iş’ bir efsaneden ibarettir: Tek seferde birden fazla işte hokkabazlık yapmıyor, sadece işler arasında hızlıca geçiş yapıyorsunuz. Eğer yaptığınız şeyleri hızla değiştirirseniz, gerçekte hiçbirine anlamlı bir şekilde odaklanmıyor olursunuz ki bu durum, dikkat ve üretkenliğinizin yanısıra zaman anlayışınız için de iyi bir şey değildir.
“Kasten çoklu iş yapmayı bırakmamız gerekiyor” diyor bilişsel sinirbilimci Caroline Leaf. “Böyle yaparak beyindeki enerji dalgalarını karıştırıyor ve beyin, zihin ile vücutta, zaman algınızı bozan bir nevi tsunami enerji etkisi meydana getiriyorsunuz.” Bu yüzden Illinois ve Wisconsin Üniversitelerinde çalışan araştırmacılar, 2015 yılında yürüttükleri bir çalışmada katılımcılar reklam izlerken başka işler yaptıkları zaman, sadece reklamlara odaklanmalarına kıyasla zamanın daha hızlı hızlı geçtiğini hissettiklerini göstermişler. Bu elbette sevdiğiniz filmin geri gelmesini beklerken zaman öldürmek için güzel bir yöntem ama temponuzu yavaşlatmaya uğraşıyorsanız zararlı.
Hayır deyin. En azından her zaman evet demeyin
Eğer zamanınızı koruyabiliyorsanız ve onu nasıl harcayacağınızla ilgili bir niyetiniz varsa, daha fazla kontrolünüz varmış gibi hissedecek ve zamanı daha yavaş algılayacaksınız. Rutgers Üniversitesinde tüketicilerin zaman algısı üzerinde araştırma yürüten ticaret profesörü Carol Kaufman-Scarborough, “Her şeye evet demeyin ve her hafta sadece belli miktarda randevu ya da sosyal etkinlik kuralını benimsemeye çalışın” diyor.
Aslında, önünüzde çok fazla şey olmasının stresi zaman algınızı çarpıtıyor; Pennsylvania Üniversitesince yürütülen bir araştırmaya göre, özellikle de iş ve tükenmişlik söz konusu olduğunda. Fakat bu çarpıtılma durumu sürekli değil; stres, duruma göre zamanın hızlanıp yavaşlıyor gibi görünmesine neden olabilir. Bu yüzden lütfen bu değişkeni tamamen ortadan kaldırın ve biraz daha fazla şeye hayır deyin.
Nefesinizi tutun, dinlenin ve bırakın zihniniz serbestçe dolaşsın
Buffalo – New York Eyalet Üniversitesinde farkındalık üzerine araştırmalar yürüten Catherine Cook Cottone, “Tepki modunda yaşadığımızda, zaman geçip giden veya kovaladığımız bir şeymiş gibi geliyor” diyor. “İnşasının bir parçası olmadığımız kaçıp giden bir nitelik, bizi ileride, ileriye doğru bir yere götüren kozmik bir taşıyıcı bant gibi. Zaman yavaşladığında genişler, sıkıştırıldığında veya görmezden gelindiğinde değil… O zaman ‘dara geliriz'”.
Bu durum aynı zamanda bir miktar hayal kurma veya yansıtma egzersizi yapmak anlamına da gelebilir; mesela, beyninizin uyarılmadığı zaman girdiği durum olan varsayılan mod ağını harekete geçirmek için zihninizi beş ila 10 dakika kadar boş boş dolaştırmak gibi. Beyniniz temelde bu şekilde sıfırlanır ve kendimizi nasıl hissettiğimizin yanısıra zamanı nasıl gördüğümüze yönelik de daha fazla bakış açısı edinebiliriz. Düşündüğümüz anlar, hayal kurduğumuz veya sıkıldığımız anlar da olabilir.
Bunun en olağanüstü örneklerinden biri de, Hiperdikkat kitabının yazarı Chris Bailey’in önerdiği “bir aylık sıkılma” düellosu. Bailey, fazla uyarılan beynini dinlendirmek için her gün bir saatliğine son derece sıkıcı bir şey yapmış. Bu sıkıcı işler, bir havayolu şirketinin hattında beklemekten şartlar ve koşullar sözleşmesini okumaya kadar değişiyor. Sizin bu kadar ileri gitmenize de gerek yok; sadece dinlenip sıkıldığınızda, beyniniz o varsayılan moda geri dönecek ve zamanı yavaşlatma gücünüz yerine gelecektir.
Çok hızlı seyahat edin
Çok hızlı derken, uzaya yolculuk türünde hızdan bahsediyoruz. Muhtemelen bu hızlarda yolculuk etme şansınız olmayacak ama bilmekte fayda var.
McMaster Üniversitesinde çalışan felsefe profesörü Richard Arthur, “Bu sayede zamanın geçişine ilişkin algınız etkilenecektir” diyor. “Fakat ışık hızının önemli bir kısmında seyahat etmemiş olan kişilerle bir araya geldiğinizde, bu kişilerin aslında daha yaşlı olduğunu görürsünüz: Onlara göre daha fazla yıl geçmiştir ve ağaçların artık daha fazla halkası vardır.”
Aslında yapılan çalışmalar, zamanın uzayda farklı aktığını gösteriyor. Astronotlar, Dünya’da bulundukları zamana kıyasla uzay yolculuğu sırasında daha yavaş yaşlanıyorlar. Hatta bir uzay yolculuğu sırasındaki radyasyon, mikrokütleçekimi ve hapsedilmenin insan vücudu için zamanın geçişini nasıl etkilediğine dair fikir edinmek isteyen NASA, ikiz astronotlar Scott ve Mark Kelly üzerinde çalışma yürüttü. Scott 340 gün boyunca uzayda kalırken, Mark ise karadaki kontrol üssündeydi. Sonuç olarak (doğru tahmin ettiiniz), uzayda kalan çok az daha yavaş yaşlanmıştı.
Sonuncusu fakat bir o kadar da önemlisi: İyi anılar edinin
Detayları bilinçli bir şekilde yakalamak, deneyimlerinizin tadını çıkarabilmenizi ve zamanın daha yavaş geçmesini sağlamak için çok önemli. Ancak bunu yapmanın bir kısmı da, özellikle de yaşanan olaydan sonra söz konusu anların anıların nasıl oluşturduğunuza bağlı. Zihinsel olarak doğru enstantane tipini geliştirmek, 10 dakikalık bir deneyimi 10 yıla, hatta ömrünüzün sonuna kadar uzatabilir.
Aslında böyle yapmak için pratik gerekebilir ama fotoğraf çekmemeyi düşünebilirsiniz. California Üniversitesi ve diğer yerlerde çalışan araştırmacıların yürüttüğü çalışmalara göre gülünç bir anı veya resmedilmeye değer bir manzarayı hatırlamak için fotoğraf çekmek, o zamana ilişkin anılarımızı sönükleştirebilir. Eğer bu sizin için büyük bir talepse, yine de yapabildiğiniz zaman zihinsel görüntüler oluşturmaya çalışabilirsiniz. Sonuçta beyniniz, Northwestern Üniversitesinde çalışan araştırmacılara göre 2,5 petabayta kadar veri depolayabiliyor. Bu miktar 300 yıllık Netflix’ten daha fazla. Eğer şanslıysanız, hayattan bu kadar uzun süre keyif aldığınızı hissedersiniz.
Yazar: Sofia Quaglia/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.