Sonunda.
Depresyonda olup olmadığınızı ve hangi tedavinin gerektiğini söylemek için artık bir beyin taraması var. Şu an depresyonu, bireylerin ve sevdiklerinin, onların hisleri hakkında söylediklerine dayanarak teşhis ediyoruz. Depresyonlu insanlar genelde üzgün hissettiklerini belirtiyorlar veya önceden keyif aldıkları şeylerden keyif alamadıklarını söylüyorlar.
Fakat pek çok durumda, aslında klinik olarak depresif olduklarını farketmiyorlar veya bir sağlık uzmanıyla bu konu hakkında konuşmaktan rahatsızlık duyuyorlar.
Bu gibi durumlar önemli bir sorun oluşturuyor çünkü tedavi edilmeyen depresyon, birinin hayatına olağanüstü bir şekilde müdahale edebilir ve intihar tehlikesini önemli oranda artırabilir. Şu an, nasıl hissettikleri konusunda iletişim kuramayan veya kurmak istemeyen insanlara yardımcı olmak zor, çünkü bu durum için biyolojik işaretler bulunmuyor.
Fakat, depresyonlu insanlarda etkilenen bir beyin bölgeleri ağını belirlemeyi başardık. Bu durum, beyin taramalarının yakında bunu teşhis etmede kullanılabileceğine dair umut doğuruyor.
Depresyon, yüzyıllar boyunca bir hastalık olarak tanımlanmıştı ve ilk olarak melankoli şeklinde adlandırılmıştı; ardından, “kara safra” fazlalığından kaynaklandığına inanılmıştı.
Artık, depresyon tehlikesini artıran çevresel etmenlerin yanında genetik etmenlerin de bulunduğunun farkındayız.
Örneğin, depresyon belirli ailelerde ve suistimal mağduru olan çocuklarda daha sık meydana geliyor. Ayrıca, depresyon gelişimiyle ilişkili genleri de belirlemeye başlıyoruz.
Depresyonun birkaç fiziksel belirtisi var. Bunlar arasında iştah azalması ve kilo kaybı da bulunuyor. Fakat sorun şu ki, bunlar çeşitli durumlardan kaynaklanabilir.
Ayrıca, insanlar farklı şekillerde etkilenebilirler; örneğin bazıları, iştah azalması yerine iştah azalması olduğunu fark edebilir.
Uyku sorunları da yaygın bir durumdur. Pek çok insan gecenin ortasında kalkar ve sonra yeniden uyumakta sorun yaşar. Diğerleri, genelde uyuduklarından daha fazla uyuyor olabilir.
Ek belirtiler arasında, iş yapmaya karşı ilgisini kaybetmek, cinsel dürtüde azalma, enerji eksikliği ve odaklanmakta zorlanmak bulunur. Bazı insanlar, bazı şeyleri aşırı düşünmeye, kendini suçlu hissetmeye ve hatta ölmeyi bile dilemeye başlayabilir.
Hayatlarımızın bazı noktalarında hepimizin morali bozuk olsa da, depresyonun temel özelliği, bu belirtilerin ne kadar devam ettiği ve ne kadar kötü hale gelebildiğidir. Bu belirtiler genelde aralıksız yaşanır.
Bunalmış beyin
Bir süredir depresyonun etkilediği beyin bölgeleri üzerinde çalışıyoruz.
Örneğin, depresyonlu insanlarda limbik beyin lobu (duygu, davranış ve motivasyonun dahil olduğu işlevleri destekler) ile prefrontal bölgelerde (karmaşık algısal davranışları planlamayla ve karar vermeyle ilişkilidir) bulunan ve gri madde olarak bilinen beyin dokusunda, yaygın azalmalar olduğunu halihazırda belirlemiş durumdayız.
Önceden yapılan araştırmaların çoğunda, depresyonlu insan grupları ile sağlıklı gönüllü grupları arasındaki genel farklılıklara bakılmıştı. Biz farklı bir şey yaptık.
Bizler, en yaygın şekilde, depresyonlu hasta grubumuzda bulunan beyin bölgesi kalıplarını belirledik. Ardından, aynı kalıbın diğer insanlarda bulunup bulunmayacağını ve bu kişilerin de depresyon mağduru olduklarını gösterip göstermeyeceğini sorduk.
Bunu yapmak için, istatistiksel öğrenme kuramından geliştirilen algoritmaları ve yapay zekayı kullanarak, makine öğrenimi adı verilen bir çözümleme şekli uyguladık. Bu yöntem, verideki kalıpları belirleyerek ve yeni veri dizileri hakkında tahminler yapmak amacıyla bu kalıplardan öğrenim gerçekleştirerek çalışıyor.
Veriler, major depresif bozukluk sahibi 23 yetişkin ile bunlara denk 20 sağlıklı bireyde yapılan yapısal manyetik yankı görüntüleme (MRI) taramalarından (vücuttaki su ve yağ bölgesini haritalamak için güçlü manyetik alanlar kullanır) elde edildi.
Depresyonlu hastalarda, belirli gri ve beyaz madde yoğunluk farkları içeren yaygın bir beyin bölgesi ağı bulunduğunu keşfettik.
Bunlar, beynin prefrontal bölgelerinden parietal loblara (algısal bilgiyi tamamlar) kadar uzanıyor ve artkafasal (görsel işleme ile ilgili) ve serebellar (motor kontrol merkezi) bölgeleri kapsıyordu.
Depresyon yaşayan diğer insanlarda da tamamen aynı beyin bölgesi kalıplarını eşleştirdik.
British Journal of Psychiatry bülteninde yayınlanan çalışma, depresyonda altta yatan bir beyin yapısı bulunduğunu ve bu bilgiyi kullanmanın, bir teşhis koymada bize yardımcı olabileceğini söylüyor.
Ayrıca, farklı etnik yapıya sahip bireylerde aynı bölge kalıplarını kullanıp kullanamayacağımıza baktık. Bunun sebebi, farklı etnik yapılara sahip insanların, belirli koşullar altında farklı nöral tepkiler gösterebiliyor olmasıydı.
Ancak aynı bölge kalıpları, farklı etnik arkaplanlara sahip bireylerdeki depresyonun altında yatıyor görünüyordu; bu durum, aslında depresyon için gerçek bir biyolojik işaretçi bulduğumuza dair ilave umut sağlıyor.
Bir kişinin depresyonunun, bir antidepresan tedavisine veya bir konuşma terapisine cevap verip veremeyeceğini tahmin edip edemeyeceğimize de baktık.
Belirli terapileri nasıl başlatacağımız hakkında ilkelerimiz olsa da, belirli bir hasta için, terapinin bu kişinin depresyonuna yardımcı olmasının ne kadar muhtemel olduğunu söyleyemiyoruz.
Fakat, antidepresan tedavisi veya bir konuşma terapisi uygulandığı zaman, birisinin depresyonunun ne kadar iyi şekilde düzeleceğini ayırt eden belirli beyin kalıpları bulunduğunu keşfettik.
Bir hastanın ilaç tedavisine iyi bir cevap verip vermeyeceğini gösteren bölge kalıpları arasında, büyük miktarda gri madde içeren bölgeler de bulunuyor. Bu bölgeler, diğer şeylerin yanında davranışsal sonuçları motivasyona bağlamaya yardımcı oluyorlar.
Ancak, belirti sahibi olma tehlikesi bulunan ve ilaç tedavisine direnç gösteren katılımcılar, ödülü değerlendirmeyle ilgili beyin bölgelerinde daha yüksek gri madde yoğunluğuna sahipti.
Bu kalıba dayalı olarak, belirli bir hastanın antidepresan ilaç tedavisine cevap verme ihtimalinin en az yüzde 80 olduğunu ve bazı durumlarda bu miktarın daha da yüksek olduğunu söyleyebiliyoruz.
Tarama yaklaşık on dakika sürdü. MRI tarayıcıları umut vadetse de, şu an geniş ölçüde kullanılabilir değiller ve herkes bir MRI taraması yaptıramaz; örneğin kalp pili bulunanlar.
Bunun günlük klinik tedavide kullanılması için, ayrı beyin bölgesi ağları gösterebilen bipolar bozukluk ve şizofreni gibi diğer bozukluklardan depresyona özgü beyin bölgesi kalıplarını da ayırmaya ihtiyacımız olacak.
Fakat iyi haber, bu çalışmanın diğer araştırmalar tarafından destekleniyor olması. Bu araştırmalarda da benzer şekilde yapısal MRI taramalarının depresyon için teşhis ile ilgili olabileceği bulunmuştu. Bir sonraki adım, bu özel bulguları tekrarlamak ve genellemek.
Duygusal Sinirbilim Profesörü Cynthia Fu, East London Üniversitesi
The Conversation