PETER DOCKRILL
Akıllı telefon bağımlılığı, tartışmaya açık bir şey gibi görünmüyor. Böyle bir şey var. Tabii ki var, değil mi?
Sonuçta, bu konuda bir Vikipedi sayfası var. The New York Times gazetesi bu konu hakkında bir şeyler yazıyor. Hatta bunun bizi öldürdüğünü; akıllı telefonların bütün bir nesli yok ettiğini iddia edenler bile var.
Kimse telefonlarımızla daha fazla vakit geçirmemiz gerektiğini söylemese de (veya kimse, bu cihazlar kafamızı karıştırmıyormuş gibi davranmasa da); belki de akıllı telefon bağımlılığı bizim zannettiğimiz şey değildir.
İngiltere’deki psikologların önderlik ettiği yeni bir çalışmada, akıllı telefon bağımlılığı korkumuzun sağlam kanıtlara dayanmadığı; çünkü, bağımlılık gibi görünen bu şeyin kapsamını ölçerken kullandığımız en temel aracın kusurlu olduğu öne sürülüyor.
Lancaster Üniversitesi’nde çalışan baş yazar David Ellis’in önderlik ettiği araştırma takımı, yeni makalelerinde şöyle açıklıyor: “Akıllı telefon kullanımının miktarını belirleyebilen ve sayıları giderek artan kaynaklara rağmen; psikoloji ve sosyal bilimlerdeki araştırmalar, ezici bir çoğunlukla insanların kendi yaptığı değerlendirmelere dayanıyor.”
Araştırmacılara göre davranış bilimi, şimdiye kadar neredeyse sadece “insanlara soru sormaya” odaklandı ve bu sorular ile insanlardan, teknolojinin kendileri üzerindeki etkisini değerlendirmelerini istedi.
Sosyal psikolojide yaygın olan bu akım sebebiyle; kişilerin (anketler, soru kağıtları veya mülakatlar yoluyla) kendi beyanlarına dayanan değerlendirmeler, akıllı telefon kullanımının araştırıldığı pek çok araştırmanın temel taşını oluşturuyormuş.
Peki akıllı telefon kullanımına yönelik kişisel beyanlar, insanların sergilediği gerçek kullanım davranışlarıyla ne kadar bağdaşıyor? Diğer bir ifadeyle; gerçek hayatta telefonlarımızı zannettiğimiz şekilde mi kullanıyoruz?
Araştırmacıların söylediğine göre pek öyle değil.
Bath Üniversitesi’nde dijital davranış araştırmacısı olan takım üyesi Brittany Davidson, şöyle açıklıyor: “Bizim sonuçlarımız; kişinin kendi bildirimine dayanan akıllı telefon değerlendirmelerinin büyük bölümünün, gerçek hayat davranışı tahmin edilmeye çalışıldığında kötü bir verim sergilediğini öne sürüyor.”
Takımın iddiasına göre buradaki sorun, akıllı telefon ile teknoloji kullanımını ölçmek üzere geliştirilmiş ‘bağımlılık’ ölçeği tiplerinin henüz doğrulanmamış olması; en azından bunlar, teknolojik olmayan diğer alanlarda bağımlılık ölçmekte kullanılan davranışsal ölçümler kadar kesin kapsamlı değiller.
Araştırmacılar, cihaz kullanımı ya da bununla ilişkili durumları* değerlendirmek için kullanılan akıllı telefon bağımlılığı ölçütlerinden 10 tanesini incelemiş (*bunlar arasında bağlılık, sorunsal davranış ve nomofobi yer alıyormuş. Nomofobi, telefonsuz kalma veya telefonu kullanamama korkusuymuş).
Yapılan deneylerden birinde, iPhone sahibi olan 238 kişiye; her gün ne kadar süre telefon kullandıkları sorulmuş ve aldıkları bildirimlerin sayısı ile gün içinde cihazlarına kaç kez baktıklarını tahmin etmeleri istenmiş. Ayrıca, bu 10 telefon bağımlılığı ölçütüyle ilgili de bazı anketler doldurmuşlar.
Bu veriler daha sonra Apple’ın Ekran Süresi uygulamasından alınan verilerle karşılaştırılmış (bu uygulama; telefon kullanımını, geçirilen süreyi, alınan bildirimleri vs. otomatik şekilde belirten ve varsayılan biçimde kurulan bir yazılım).
Google’ın Yeni Çıkardığı ‘Akıllı Telefon Bağımlılığı’ Özellikleri Neden Bilime Dayanmıyor?
Sonuç olarak, katılımcıların kendi yaptığı değerlendirmeler ile nesnel davranışlar arasında bazı ilişkiler olmuşsa da; insanların akıllı telefon kullanımlarına (veya bunun kendileri üzerindeki etkilerine) dair söyledikleri şeylerin birçoğu, gerçekle örtüşmemiş.
Yazarlar şöyle yazıyor: “Her psikometrik ölçek, en az bir nesnel ölçüt ile bağıntılı durumdaydı fakat bu ilişkilerin gücü, ikna edici değildi”
“Bu ölçekler, basit davranışları yakalamakta zorlandığı sürece; bunların alışılagelmiş, alışılmamış ve daha karmaşık olan davranış kalıplarını nasıl etkili şekilde ölçeceği, merak konusu olmaya devam edecek.”
Araştırmacılara göre bu bağlantı kopukluğu önemli bir sorun; çünkü akıllı telefon kullanımı ile insanların sağlık ve mutluluğu arasındaki bağlantıların incelendiği mevcut araştırmaların bir çoğu, bu türden öz beyanlara dayanıyor ve bu ölçütler, artık biraz geçersiz gibi görünüyor.
“Bu meseleler, çeşitli bireysel farklılıkları (ör. kişilik) teknoloji kullanımıyla ilişkilendirmeye çalışan araştırmalara kadar uzanıyor” diye açıklıyor araştırmacılar.
“Buradaki ölçüm hataları o kadar büyük ki; tahmin gerektiren geniş ölçekli araştırmalarda tespit edilen küçük etkiler, istatistiksel bir gürültü öğesi veya diğer psikolojik durumların zayıf bir temsilcisi olabilirler.”
Bu duruma verilecek yanıtlardan biri de, akıllı telefon kullanımını ölçmede kullandığımız anketleri geliştirmeye devam etmek olabilir. Takım, Akıllı Telefon Kullanımı Anketleri (SUQ) isimli yeni bir örneğin, bu çalışmada en güçlü bağlantıları sağlayarak umut vadettiğini belirtiyor.
Bir başka seçenek ise, bu tür ölçümlerde öz beyan mekanizmalarına dayanmaktan uzaklaşmayı sağlayacak bir “paradigma değişimi” yapmak olabilir. Apple ve Google’ın, Ekran Süresi gibi uygulamalar aracılığıyla kullanıcılara doğrudan şeffaf kullanım analizleri sunmaya yönelik çabaları, bu konuda epey yardımcı olabilir.
Hâlâ çözmemiz gereken birçok şey var ancak, akıllı telefon bağımlılığını belirlemenin basit bir teşhis olmadığı açıklık kazanıyor; fakat bilim insanlarının bu belirsizlikleri çözmesi, hepimiz için büyük bir etki oluşturabilir.
Yazarlar şöyle bitiriyor: “Burada vurgulanan meseleler; psikoloji bilimi her ne kadar tekrarlamayla ilgili bir sorun olduğunun farkında olsa da, bu disiplinin ölçüm konusunda da benzer meseleleri ele alması gerektiğine yönelik giderek artan bir görüş birliğine eklemleniyor”
“Psikoloji bilimi genelinde, pek çok öz beyan; büyük iddialar öne sürmeye devam eden araştırmacılar için yetersiz kalıyor. Özellikle de, teknolojinin kamu sağlığı üzerindeki etkisiyle ilgili olanlar.”
Bulgular, International Journal of Human-Computer Studies bülteninde sunuldu.
ScienceAlert