Güney Pasifik’teki okyanus tabanı, Dünya’nın iklimini değiştirmiş olabilecek antik tozların izlerini barındırıyor. Yapılan yeni bir araştırmaya göre bu tozlar, buz devri zamanında şimdilerde Arjantin olan bölgede yer alan buzulların altından gelmiş olabilir.
Güçlü batı rüzgarlarının yaklaşık 20.000 yıl önce kamçıladığı bu mikroskobik mineraller, nihayetinde Pasifik’in orta enlemlerine ulaşmadan önce neredeyse bütün gezegeni dolaşmış olmalı.
Hatta bu tozlar, küresel bir soğuma dönemini açıklamaya yardımcı olabilecek bir besin maddesi taşımışlar. Bu besin maddesi ise demir.
Demir, okyanuslarımızda bulunan ve fitoplankton olarak bilinen mikroskobik algler için hayati önem taşıyan bir besin. Bu canlılar da Dünya’nın ikliminin temel bir parçasını oluşturuyor.
Fitoplanktonlar fotosentez sırasında karbon emdiği için, bu sayede atmosferden gelen CO2’yi okyanuslarımızda saklıyorlar ve küresel soğumaya yön veriyorlar. Hatta “gezegendeki en büyük biyolojik karbon ayırma mekanizması” bile olabilirler.
Günümüzde demir, halen okyanuslarımızı zenginleştirmeye yardımcı oluyor. Fakat Dünya’nın son buzul devrinin zirvesinde, mevsimsel buzul erimesi sırasında demir barındıran çok daha fazla sayıda toz açığa çıkmış ve okyanusa çok daha büyük bir oranda savrulmuş.
Tüm bu fazladan demir, fitoplanktonları beslemiş. Sonrasında ise fitoplanktonlar, atmosferdeki CO2 seviyelerini düşürmüş. Almanya’daki Oldenburg Üniversitesi’nde yerbilimci olan Torben Struve, bu durumun “Dünya’nın o zamanlar neden bu kadar soğuk hale geldiğini” açıklamaya yardımcı olabileceğini söylüyor.
Bu sebeple bazı bilim insanları, okyanusları demirle zenginleştirmenin karbon tutulumunu artırmak bakımından faydalı bir yöntem olabileceğini ve gelecekte gezegenimizi soğutmaya yardımcı olabileceğini düşünüyor.
Fakat bu türden bir biyomühendisliğin uygulanması tehlikeli ve tartışmalı bir strateji. Ayrıca bu çalışmanın sonuçları, yeterince büyük bir etkinin oluşması için ne kadar fazla toz gerekeceğini de gösteriyor.
Günümüzde insanların yaydığı sera gazları, CO2 seviyelerinin sanayi devriminden bu yana yaklaşık 280 ppm’den (milyon başına parça) 415 ppm civarına çıkmasına yol açmış. Bu yükseliş, doğal seviyelerin çok üzerinde.
Ancak önceki modellerde, demir taşıyan tozların son buzul çağı sırasında atmosferdeki CO2’yi yaklaşık 40 ppm azalttığı doğrulanmış.
Bu miktar, o buzul çağı ile sonraki buzullararası dönem arasındaki doğal değişimin yaklaşık yarısı kadar ve bizim sebep olduğumuz yayılımların çeyreği bile değil.
Yine de araştırmacılar, bu karmaşık geri besleme sistemine dair daha fazla şey öğrenmekte kararlı. Bilim insanları bu çalışmaların, günün birinde iklim modellerimizi geliştirmeye ve atmosferden daha fazla karbon yakalamamıza yardımcı olmasını umuyor.
Antarktika, Yeni Zelanda ve Şili arasında yer alan Güney Pasifik Okyanus’undan alınmış 18 çökelti çekirdeğinin analiz edildiği yeni çalışmada, antik tozların kimyasal parmak izleri birkaç farklı kıtadan alınan jeolojik verilerle karşılaştırılıyor.
Bulgular en sonunda, demir içeren tozların yüzde 80’e kadarının bugün kuzey batı Arjantin olan yerden geldiğini öne sürüyor. Bu tozlar muhtemelen uzun bir yol gitmiş ve son büyük buzul çağı sırasında esen kuvvetli batı rüzgarlarıyla, yaklaşık 20.000 kilometre mesafe katetmişler.
Bu keşif benzersiz ve ilginç bir nitelik taşıyor çünkü günümüzde Avustralya’nın nehirleri ile göllerinden gelen toz girdisi, çalışmanın yapıldığı tüm alana hakim.
Geçmişte bile genelde uzun mesafeler kateden antik tozlar yönünden Orta Güney Amerika’nın daha kuzeyindeki bölgelerin değil; Patagonya’nın önemli bir kaynak olduğu düşünülmüş.
“Bu toz kaynaklarının ve taşınma güzergâhlarının, günümüzdekilerden tamamen farklı olduğunu bulduğumuzda şaşırdık. Üstelik bunlar tahmin ettiğimizden de farklı” diyor Struve.
“Küresel ısınma, bu kaynak bölgelerindeki rüzgarlar ile çevresel koşulları değiştirmiş.”
Toz kadar ufak olan bir şeyin bile küresel çapta yan etkileri olabiliyor. İklim sistemi üzerindeki etkisini ilk keşfedişimizden otuz yıl sonra, bu mikroskobik mineraller hakkında hâlâ yeni şeyler öğreniyoruz; nereden geldikleri de dahil…
Çalışma, Nature Communications bülteninde yayımlandı.
Yazar: Carly Cassella/ScienceAlert. Çeviren: Ozan Zaloğlu.