Şu an 22 ülkeden 5,1 milyondan fazla insana, ulusal yetkili kurumların bağımsız şekilde onay verdiği birkaç COVID-19 aşısından biri tek doz halinde uygulandı.
Çin ve Rusya’nın kendi aşılarını erkenden uygulamasını bir kenara koyarsak, pek çok ülkede sadece birkaç haftada böylesine geniş bir etki alanına ulaşmak, önümüzdeki aylarda yapılabileceklerin umut verici bir işareti niteliğinde.
Durumu her ne kadar insanlığın nesiller boyunca gördüğü en kötü salgının son aşaması şeklinde düşünmek istesek de, aşılama aslında bir takım çalışması. Ayrıca saat hâlâ işliyor.
İşte, oyunun ikinci yarısı için kazanma stratejisi.
Henüz aşı olmadım. Ne olacak?
Her aşıda olduğu gibi; vücudun bağışıklık sistemini harekete geçirmek, istenmeyen yan etkilerin tehlikesini de beraberinde getiriyor. Bu yan etkiler en azından, enfeksiyon bölgesinde oluşan ve en kötü ihtimalle aşıdan sonra bir gün kadar süren hassaslığı da içeriyor olabilir.
Vücudunuz, sanki hasta oluyormuşsunuz gibi oldukça fersiz bir ateş cevabı da verecek. Bunun içerisinde eklem ağrıları, baş ağrısı ve rehavet de yer alabilir.
Sıcak bastığınızı hissedebilseniz de, gerçek bir ateş muhtemel değil; eğer termometreniz fazla hareketlenirse, başka bir enfeksiyonunuz olabilir. Bu belirtilerin hiçbirinin bir haftadan uzun sürmemesi de gerekiyor. Söz konusu yan etkiler, her iki durumda da aile hekiminize danışmanızı gerektirebilir.
Pfizer-BioNTech aşısının birkaç vakada, aşıdaki maddelere karşı hassaslığı bulunan bireylerde anafilaktik bir tepki oluşturduğu bulunmuş. Son derece nadir bir tepki gibi görünüyor ancak dikkate alınmaya değer.
Eğer alerjilerden veya herhangi bir yan etkiden endişe duyuyorsanız, aile hekiminiz sizin için bunlara da bakabilir.
Pfizer aşısının ilk iki dozunu yaptırdım. Şimdi COVID-19’a karşı bağışıklık kazanma ihtimalim var mı?
Var. Fakat bu durum, sandığınız anlama gelmeyebilir.
Pfizer-BioNTech aşı deneylerinden elde edilen klinik bulgular, ilk iki dozdan yaklaşık 10 gün sonra COVID-19’a karşı güçlü bir koruma oluştuğunu ve bunun yüzde 52 civarında dengelendiğini öne sürüyor.
Bu rakamlar, birkaç ay önce 44.000’den fazla gönüllü arasında bulunan COVID-19 vakalarının karşılaştırılmasına dayanıyor. Toplamda, COVID-19 belirtileri tek bir plasebo aşısı yapılan 82 gönüllüde görülürken, tek doz aşı yapılan 39 kişide görülmüş.
Bu miktar, iki dozun sağladığı yüzde 92’nin çok altında olmasına rağmen, yine de sağlam bir kumar sayılır, değil mi?
İşte, COVID-19 (hastalık) ile SARS-CoV-2 (virüs) arasındaki farkı bilmek burada önem taşıyor.
Böylesi olumlu klinik sonuçların ışığında bile, virüsün burun boşluğunuzdaki yüzey katmanı dokularını işgal edebilme ve bağışıklık sisteminiz virüsün varlığını hissedip onu kovana kadar çoğalma ihtimali var.
Mukoz membranınızdaki kısa bir konaklama, vücudun geri kalanında COVID-19 belirtileri oluşmasına sebep olmayabilir fakat virüsün hızlı bir şekilde çoğalıp, sonraki hapşırıkta yeni bir konağa doğru yol alması için yeterli süreyi sağlayabilir.
Yani SARS-CoV-2’nin radardan ne kadar kolay kaçabildiğini ve belirti göstermeyen daha hafif vakalar yoluyla ne kadar kolay şekilde yayılmaya devam ettiğini bilmiyoruz.
Her iki dozu da olduktan sonra maske takmayı bırakabilir miyim?
Maske takmaya devam edin. Maske modası yakın zamanda geçecek gibi görünmüyor.
Araştırmacılar, bu aşıların toplumun COVID-19 hastalığına yatkınlığını azaltacağından emin olabilir; fakat yukarıda değinildiği gibi, vücudun virüse gizlenecek yer bırakmayacağını düşünmek için çok az sebebimiz var.
Giderek daha fazla insan aşılandıkça, hastaneye kaldırılan kişi sayısının da azalmasını bekleyebiliriz. Belki de daha kötüsü; morga kaldırılacak kişi sayısının… Hayatların kurtarılması, aşılama programının ana hedeflerinden biri şeklinde düşünülmeli.
Bir nüfusun tamamını aşılamanın güzel sonuçlarından biri de virüsü yok etmek olurdu. Fakat aşıların bunu yapacağına dair yeterli kanıt yok; en azından şimdilik.
O zaman gelinceye kadar maskeler, kesin olarak fark yaratan ve hepimizin alabileceği önlemlerden biri niteliğinde.
Daha fazla mı sebep lazım? Maskeleri modaya uygun yapmak, kültürel bir yükümlülük. Kendinizi modayı belirleyen önemli biri gibi görmeyebilirsiniz fakat içinde bulunduğumuz durum, akran baskısının hayat kurtaracağı örneklerden birisi.
Bunu başkaları için yapın.
Her iki dozu da olduysam, yine karantinaya girmem gerekir mi?
Aşıları olduktan sonra maske takmaya devam etmeniz gerekmesiyle aynı sebepten, katı izolasyon ve karantina önlemlerine uymaya da devam etmeniz gerekiyor.
COVID-19’a karşı bağışıklık kazanmak, SARS-CoV-2 barındırmamak anlamına gelmiyor. Karantina, insan topluluklarını bu virüs parçacıklarından uzak tutmanın hâlâ en etkili araçlarından bir tanesi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün baş bilim insanı Soumya Swaminathan, geçenlerde şöyle bir tavsiye vermişti: “Bence daha fazla şey öğrenene ve nüfusta belli bir sürü bağışıklığı seviyesi oluşana kadar, aşılanan insanların da aynı tedbirleri alması gerektiğini varsaymamız lazım.”
Aşılama yoluyla o sürü bağışıklığı seviyesine ne zaman ulaşacağız?
Maalesef bu, basit bir cevabı bulunmayan o zor sorulardan bir tanesi.
Hızlı bir başlangıç yaptığımıza şüphe yok. Yine de bir toplum sadece, nüfusunun yüzde 70 civarı virüsün çoğalışını önleyecek kadar uzun süre bağışıklı kalırsa, virüsün kökünün yerel şekilde kurutulduğundan emin olabilir.
Aşılamanın ilk aşamaları; izole, kuşkulu veya aşılamaya düpedüz karşı olanlara ulaşmaya kıyasla kolay olacak.
Gelecekte destek aşılarına ihtiyaç duyacak mıyız?
Vücudunuzun SARS-CoV-2 enfeksiyonuyla yaşadığı karşılaşmaları tam olarak ne kadar uzun süre hatırlayabildiğine yönelik yürütülen en yeni çalışmalar, bağışıklığın en az sekiz ay sürdüğünü akla getiriyor. İyimser olursak; gelecekte yapılması muhtemel çalışmalar, bu bağışıklığın birkaç yıl olmasa bile bir yıl sürdüğünü gösterebilir.
Bu durum, her iki dozun da bir ülke nüfusuna uygulanmasının zaman alacağı aşılama programları için iyiye işaret. Fakat vücutların bir noktada, bu antikor hatırlatıcı ikazları muhafaza eden hücrelerle bağlantıyı kaybetme alışkanlığı var.
Hepimizin bir kere daha aşılanması gerekip gerekmeyeceğini söylemek mümkün değil. Fakat o zaman geldiğinde, unutamayacağımız bir şey var; bir virüsün yayılmasıyla hayatların, sağlıkların ve geçim kaynaklarının kaybedilmesi, 2020’nin Ocak ayından önce kimsenin duymadığı bir şeydi.
Yazar: Mike McRae/ScienceAlert. Çeviren: Ozan Zaloğlu.