Tip 2 Diyabet Tedavisinde Umut Vadeden Yeni Güzergah

0
Fotoğraf: simpson33/iStock

Bu yıl, insülinin keşfedilmesinin 100. yıldönümü. Bilimsel bir devrim niteliğinde olan insülin keşfi, bir zamanlar genç diyabeti veya insüline bağlı diyabet şeklinde bilinen Tip 1 diyabeti de tedavisi olmayan bir hastalıktan yönetilebilir bir duruma dönüştürmüştü.

Günümüzde Tip 2 diyabet, Tip 1 diyabetten 24 kat daha yaygın görülüyor. Karaciğerin yeni ve yenilikçi tedavilerin anahtarını taşıyabileceğine inanan Arizona Üniversitesi araştırmacılarına göre, obezlik oranları ile Tip 2 diyabet vakalarındaki artış birbiriyle bağlantı gösteriyor ve bunun için yeni yaklaşımlar gerekiyor.

Arizona Üniversitesi Tarım ve Yaşam Bilimleri Fakültesi’nde yardımcı profesör ve BIO5 Enstitüsü üyesi Benjamin Renquist, “Tip 2 diyabete yönelik tüm mevcut tedaviler, temelde kandaki glukozu azaltmayı hedefliyor” diyor. “Bu yüzden, ateşi azaltarak gribi tedavi etmeye benzer şekilde bir belirtiye müdahale ediyorlar. Başka bir buluşa ihtiyacımız var.”

Renquist, St. Louis – Washington Üniversitesi, Pensilvanya Üniversitesi ve Northwestern Üniversitesi’ndeki araştırmacılarla beraber Cell Reports bülteninde yayımlanan iki yeni makalede Tip 2 diyabet tedavisine yönelik yeni bir hedefi aktarıyor.

Araştırma laboratuvarı obeziteye bağlı hastalıkları irdelemeyi hedefleyen Renquist, son dokuz yılını obezlik, karaciğer yağlanması ve diyabet arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamaya çalışarak geçirmiş; özellikle de karaciğerin, insülin duyarlılığını nasıl etkilediğini anlamaya çalışarak.

“Obezliğin Tip 2 diyabetin sebeplerinden olduğu biliniyor” diyor Renquist. “Uzun bir süredir, karaciğerdeki yağ miktarının da obezlikle beraber arttığını biliyorduk. Karaciğerdeki yağ arttıkça, diyabetin görülme sıklığı da artıyor.”

Bu durum, karaciğerdeki yağın Tip 2 diyabete sebep olabileceğini akla getirmiş. Fakat karaciğerdeki yağın, vücudun insüline direnç kazanmasına veya pankreasın aşırı insülin salgılamasına nasıl sebep olduğu gizemini korumuş.

Karaciğer yağlanmasına odaklanan Renquist ve ortakları, obezliğin hayvan modellerinde karaciğerden salınan nörotransmiterleri ölçerek, karaciğerin beyinle iletişim kurup obezlik ile diyabette görülen metabolik değişimleri nasıl etkilediğini daha iyi anlamaya çalışmış.

“Karaciğerdeki yağın, kısıtlayıcı Gama-aminobütrik asit veya GABA nörotransmiterinin salımını artırdığını keşfettik” diyor Renquist. “Daha sonra GABa sentezinin meydana geldiği güzergâhı ve karaciğerdeki GABA üretiminden sorumlu olan kilit enzimi; GABa transaminazını belirledik.”

Doğal şekilde ortaya çıkan GABA amino asidi, merkezi sinir sisteminde ana kısıtlayıcı nörotransmiter. Dolayısıyla sinir faaliyetini azaltıyor.

Sinirler, beyin ile vücudun geri kalanının iletişim kurması için bir kanal sağlıyor. Bu iletişim yalnızca beyinden diğer dokulara doğru gerçekleşmiyor, aynı zamanda dokulardan beyne doğru da gerçekleşiyor.

“Karaciğer GABA ürettiğinde, karaciğerden beyne doğru giden sinirlerin faaliyetini azaltıyor. Bu yüzden yağlı karaciğer GABA üreterek, beyne doğru olan sinyal ateşleme faaliyetini azaltıyor” diyor Renquist. “Ateşlemede meydana gelen bu azalma, gönderilen sinyalleri değiştiren merkezi sinir sistemi tarafından algılanıyor. Değişen bu sinyaller, glukoz özdengesini etkiliyor.”

Renquist’in laboratuvarında çalışan ve karaciğerde artan GABA sentezinin insülin direncine sebep olup olmadığını belirlemek isteyen yüksek lisans öğrencileri Caroline Geisler ve Susma Ghimire, Tip 2 diyabet hayvan modellerinde karaciğer GABa transaminazını ilaç yardımıyla kısıtlamış.

“Karaciğerdeki aşırı GABA üretiminin kısıtlanması, insülin duyarlılığını günler içinde düzeltti” diyor baş yazar Geisler. “GABA transaminazının daha uzun vadeli kısıtlanması, besin tüketiminin azalması ve kilo kaybıyla sonuçlandı.”

 

 

 

 

Yazar: Rosemary Brandt/Arizona Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz