Mike Massimino, daha çocukken Neil Armstrong’un ayda o meşhur adımlarını attığı sahneyi izlediği andan beri çılgınca istiyordu astronot olmayı. 4 Ekim’de çıkan, hatıralarını yazdığı “Uzay Adamı: Bir Astronotun Evrenin Sırlarını Çözme Yolculuğu”, Mike’ın astronot Snoopy oyuncağı ile oynamaktan Hubble Uzay Teleskopu’nu onarma amacıyla iki mekik görevinde kendi astronot elbisesini giymeye uzanan hikâyesini hem acıklı hem de şakacı bir dille anlatıyor. Aşağıdaki alıntıda ilk uzay yürüyüşünü bekleyen Massimino’yu mekiğin hava kompartımanında paniklerken buluyoruz:
“İnsanlar bana ilk kez uzayda yürümek nasıl bir şey diye sorduğunda, onlara şunu derim: Dünya Şampiyonası’nda 7. oyunda başlangıç vuruşunu yapmak için seçildiğini düşün. 50.000 izleyici koltuklarında tezahürat yapıyor, dünyadan milyonlarca insan izliyor ve sen de tünelde çıkmayı bekliyorsun. Ama aslında daha önce hiç beysbol oynamadın. Sahaya hiç ayak basmadın. Atış talimi yapılan kafeslerde vakit geçirdin, maket sahalarda tatbikatlar yaptın. Aylarca Sony Playstation’ında MLB oynadın ancak asla o toprağa adım atmadın. Ve ne oldu? Seride beraberlik var, şampiyonluk söz konusu ve herkes bahisleri sana oynuyor. Şimdi çık ve başar bakalım. O hava kompartımanında otururken aynen böyle hissettim. NASA milyar dolarlık teleskopun üzerinde milyon dolarlık onarım için bana güveniyordu… ve o ana kadar ben teleskopa elimi bile sürmemiştim.
Bu hayatım boyunca hayalini kurduğum bir andı, yıllardır beklediğim, ama kendimi endişelenmekten alıkoyamadığım: Ya bu işte iyi değilsem? Ya gerçekten hoşuma gitmezse? Ya bu işten nefret edersem?
Saatin geri saymasını, sıfıra kadar gelmesini heyecanla izledim. Sonunda geldi. Giysilerimizin kelepçesini çözdük ve süzülmeye başladık. Scooter [Scott Altman] elimi sıkmak için geldi ve Digger [Duane Carey] da son bir veda için girdi. Sonra [John] Grunsfeld kompartımanın iç kapısına süzüldü ve kapattı. Kolu indirip çevirdi. Bir hücreye kilitlenmiştim. DUM! TRAK-TAK! [James] Newman giysilerimizi kendi batarya gücü ve oksijen rezervlerine geçirdi. Sonra kompartımanın basıncını boşaltmaya başladı. Son hava zerresi de gittiğinde tam bir boşluktaydık. Hiç ses yoktu. Bizi kilitlediklerinde duyduğum trak-tak sesi, artık onu duyamazdım. Mekiğin duvarına çekiçle vursam onu da duyamazdım; sesin iletilmesi için bir yol yoktu. Duyabildiğim tek şey soğutucu iç fanımın sesi ve hareketimle giysimin içinden gelen bir iki gıcırdamaydı. Kendi sesim de değişik çıkıyordu, çünkü ses dalgaları düşük atmosferik basınçta daha değişik seyahat eder, daha düşük bir frekansta. Sesim yeni bir blues albümü çıkaracakmışım gibi geliyordu.
Baktığım her yönde, etrafımda evrenin sonsuzluğundan başka bir şey yoktu.
O an gitmeye hazırdık. Newman’ın dış kapağı açmasından başka bir şey kalmamıştı. Bunu yaptığında kesinkes ölüm ile aramdaki tek şeyin üzerimdeki giysi olduğu biliyordum.
Newman yük hangarına giden kapıyı çekerek açtı ve termal örtüyü kenara çekti. Sonra ilk kendisi dışarı çıkarak çevreyi kontrol etti ve güvenlik kemerimizi sabitledi. “Tamam, dışarı çıkabilirsin” dediğinde kapağın çerçevesini tuttum ve kendimi içinden ittim. Sırtüstü süzülüyor ve yukarı hangarın dışına doğru bakıyordum. İlk gördüğüm şey üzerimde süzülen Newman’ın “şuna bak” der gibi gülümsemesiydi. Başının arkasında Afrika vardı.
Hubble dünyanın 563 km üzerindedir; uzun bir yörünge izleyebilmesi, gökyüzünü daha çok görebilmesi ve Dünya’nın atmosferik etkilerinden ayrı kalması için onu gezegenden olabildiğince uzak tutmaya çalışırız. Uzay istasyonu yerden 402 km yukardadır. O mevkiden tüm gezegeni görüş açınıza alamazsınız. Hubble’dan tam olarak görebilirsiniz. Dünyanın kıvrımını, bu dev, parlak mavi bilyeyi uzayın siyahlığının üzerinde görebilirsiniz, bu hayatınız boyunca görebileceğiniz en muhteşem ve inanılmaz şeydir.
Mekiğin küçük pencerelerinden dünyayı görmek ile onu dışarıdan görmek arasındaki fark bir balığı akvaryumda izlemek ile Büyük Bariyer Resifi’nde dalarak görmek arasındaki fark gibiydi. Hiçbir çerçeve ile sınırlı değildim. Kaskımın vizörü tertemiz cilalanmıştı ve baktığım her yönde etrafımda evrenin sınırsızlığından başka bir şey yoktu. Gerçekten oradaydım, içinde süzülüyor ve yüzüyordum. Gerçek bir uzay adamı gibi hissettim.”
“Uzay Adamı: Bir Astronotun Evrenin Sırlarını Çözme Yolculuğu” kitabından bir bölüm.
Çeviren : Melike Ziylan