Amigdala ve beynin sosyal ağı, düşündüğümüzden daha fazla iletişim kuruyor.
“Acaba rahatsız edici olduğumu düşündüler mi?”, “Sıkıcı bir şey mi söyledim?”, “Eğleniyorlar mıydı?”… Bir sohbetin ardından ya da bir partiye katıldıktan sonra ortaya çıkan bu davetsiz düşünceler, psikolojik açıdan sıkıntı veren bir şeyden daha fazlası. Bu düşünceler aslında türümüzün, diğer kişilerin nasıl düşünüyor ve hissediyor olabileceği konusunda derin düşünmek üzere ne kadar iyi evrimleştiğinin bir işareti. Fakat beynimizin antik korku merkezi, bazen endişe duyarken biraz fazla araya giriyor.
Şimdiyse yapılan yeni bir çalışmada, insan beyninin sosyalleşme için kullanılan ve daha yakın zamanda evrimleşen gelişmiş kısımlarının, insan beyninin korkuyu işlemeyle ilişkili olan daha antik kısmına çok iyi bağlandığı ve onunla sürekli diyalog halinde olduğu bulunmuş. Bulgular, Cuma günü Science Advances bülteninde yayımlanan bir çalışmada detaylarıyla anlatılıyor.
Beynimizin sosyal etkileşimlerimizi kontrol eden kısmına sosyal beyin ya da sosyal bilişsel ağ adı veriliyor. Burası beynin daha sonradan gelişmiş kısmı. Türümüz, başkalarının tepki ve duygularını analiz ederek epey bir zaman geçiriyor. Bu durum bazen bizim için olumsuz bir hal alıyor. Bilişsel davranış terapisinde terapistler, bu zihin okuma fikrine yönelik hastalarla sık sık çalışma yapıyor. Bilişsel bir çarpıklık olan bu durum, birisinin ne düşündüğünü bildiğinizi varsaydığınız zaman gerçekleşiyor; bunu kesin olarak bilemeseniz bile.
Makalenin eş yazarı olan ve Northwestern Üniversitesi Feinberg Tıp Fakültesinde çalışan sinirbilimci Rodrigo Braga, “Beynin bunu yapmamıza olanak sağlayan kısımları, insan beyninin evrimimizde yakın zaman önce genişleyen bölgelerinde bulunuyor ve bunun yakın zaman önce gelişmiş bir süreç olduğuna işaret ediyor” diyor bir açıklamada. “Aslında başka birinin zihninden bakıyorsunuz ve gerçekte bilemeseniz bile o kişinin ne düşündüğüyle ilgili çıkarımlar yapıyorsunuz.”
Sosyal beyin, insan beyninin daha az evrimleşmiş ve daha eski kısmı olan amigdalaya bağlı ve onunla devamlı iletişim halinde. “Sürüngen beynimiz” şeklinde adlandırılan bu kısım, temelde tehditleri tespit edip korkuyu işlemekle ilişkilendiriliyor. Bir yılan ya da örümcek görmeye karşı verilen fizyolojik ve duygusal yanıt (irkilen vücut, terleyen avuç içleri ve artan nabız), faaliyet halindeki amigdalanın örneklerinden. Braga’ya göre amigdala konusunda bu “sürüngen beyin”den daha fazlası var.
“Örneğin amigdala ebeveynlik, eşleşme, saldırganlık ve sosyal-baskınlık hiyerarşilerinin navigasyonu gibi sosyal davranışlardan sorumlu” diyor Braga. “Önceki çalışmalarda amigdala ve sosyal bilişsel ağın beraber etkinleştiği bulunmuş ancak bizim çalışmamız, bu iletişimin her zaman gerçekleştiğini göstermesi bakımından yeni.”
Araştırma takımı yeni çalışmasında insan beyninin bu daha yeni ve daha antik kısımları arasındaki bağlantının, amigdalanın orta çekirdek adı verilen belli bir bölgesinde yattığını keşfetmiş. Burası amigdalanın önemli bir kısmı çünkü beynin saldırganlık gibi sosyal işaretleri anlamasına yardımcı oluyor. Duygusal yönden önemli uyaranları işlemede sosyal bilişsel ağa amigdalanın rolüne erişim sağlayan bu bağlantı, söz konusu ağın işlevini şekillendirmeye yardımcı oluyor. Araştırma takımına göre bu çalışma, amigdalanın orta çekirdeğinin başka insanları düşünmekle ilişkili beyin bölgeleriyle sürekli iletişim halinde olduğunu göstermesi bakımından bir ilk.
Araştırma takımı bu durumu faaliyet halindeyken görmek amacıyla fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) yöntemini kullanmış. Bu girişimsiz beyin görüntüleme yöntemi, kan oksijen seviyelerindeki değişimleri tespit ederek beyin faaliyetini ölçebiliyor. Çalışmanın eş yazarı olan ve Minnesota Üniversitesinde çalışan Kendrick Kay, altı katılımcının beyninden fMRI verisi elde etmiş. Bu yüksek çözünürlüklü taramalar, araştırma takımına sosyal bilişsel ağın daha düşük çözünürlüklü beyin taramalarında tespit edilmeyen detaylarını görme olanağı sunmuş. Araştırma takımı ayrıca bulguları, üzerinde çalışılan her beyinde iki defaya kadar tekrarlamayı başarmış.
Northwestern Üniversitesinde çalışan doktora öğrencisi ve makale eş yazarı Donnisa Edmonds, “En heyecan verici şeylerden biri de daha önce göremediğimiz ağ bölgelerini belirlemek olmuştu” diyor bir açıklamada. “Bizim çalışmamızdan önce buna yeterince değer verilmemişti ancak yüksek çözünürlüklü verilerimiz sayesinde buraya ulaşmayı başardık.”
Hem anksiyete hem de depresyon, amigdalada hiperaktivite olmasıyla ilişkili. Şiddetli vakalarda ise derin beyin uyarımı bir tedavi seçeneği olarak kullanılabiliyor. Fakat amigdala beynin derinlerinde ve doğrudan gözlerin arkasında yer aldığından, cerrahi işlem çok girişimsel. Çalışmada elde edilen bulgular, transkraniyal manyetik uyarım (TMS) şeklinde adlandırılan az girişimli bir prosedürde gelişmelere yol açabilir. Diğer tedavi yöntemleri etkili olmadığı zaman kullanılan bu prosedürde, manyetik alanlar yardımıyla beyindeki sinir hücreleri uyarılıyor ve ağır depresyon belirtileri iyileştirilmeye çalışılıyor.
“Bu bilgiye göre amigdala diğer beyin bölgelerine bağlı; muhtemelen daha kolay hedef alınan, kafatasının daha yakınındaki bazı bölgelere. Bu durum, TMS yapan kişilerin bu diğer bölgeler yerine amigdalayı hedef alabileceği anlamına geliyor” diyor Edmonds.
Yazar: Laura Baisas/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.