Bilim insanlarının ne olduğunu çözmek için ter döktüğü bu ağların ilginç bir hikayesi var
Yaklaşık altı ay önce, Georgia Teknoloji Enstitüsü’nden yüksek lisans öğrencisi Troy Alexander, Amazon ormanlarında bilim insanlarını hayrete düşüren bir keşif yaptı ve Cecropia ağaçlarının üzerinde şimdiye kadar görülmemiş gizemli ağsı yapılar fark etti. Alexander gizemli şekilleri incelediğinde, merkezdeki ağsı yumruyu kuşatan taç biçimli halkanın yalnızca 2,5 cm çapında olduğunu gördü.
Ancak, Peru’daki Tambopata Araştırma Merkezi arazisinde keşfettiği bu ilginç formların nasıl oluştuğuna dair bir fikri yoktu. Şekiller sıradan örümcek ağına benzemiyordu ve bildikleri kadarıyla tabiatta bu tür yapılar üretecek jeolojik bir süreç yoktu.
Bunun üzerine Alexander, keşfini Reddit sitesinde paylaşarak uzmanlara fikrini sordu. İlk başta, görüş bildiren uzmanlar güvelerden kaygan çamura kadar pek çok farklı varsayım öne sürdüler fakat kimse bu şekillerin kökeninden emin değildi.
Öyle ki altı aydan kısa süre içinde ağsı yapıları neyin meydana getirdiğini bulan ve bunun için de Alexander’la birlikte çalışan Rice Üniversitesi Çevrebilim mezunu Phil Torres, “Yazıştığım bazı uzmanlar konuyla ilgili uzman görüş bildiremeyeceklerini, çünkü bu şekillerin çok tuhaf olduğunu söylediler” diyor.
Olay mahalline dönüş
İki ay önce araştırmacılar Amazon ormanlarına geri döndüler ve ilk formasyonu buldukları ağacın civarını incelediklerinde buna benzer 50 şekil tespit ettiler. Bölgede kamp kurmaya karar veren yüksek lisans öğrencileri, formasyonların etrafında bir hareketlenme görebilmek için ağaçların yanında birkaç gün sabahladılar. Kozaya benzeyen şekilleri gerçekten bir canlı oluşturuyorsa olay mahalline geri dönme olasılığı vardı ve öyle oldu. Torres verdiği demeçte, “Bunların bir tür inşaatın parçası olduğunu görmeyi umuyorduk veya içinden yumurtadan çıkan civciv gibi bir şey çıkmasını bekliyorduk. Bir çeşit etkileşim olmalıydı” dedi.
Akıllarına ilk gelen açıklama, formasyonun ortasındaki mekik şekilli ağ yumaklarının birer penis soğanı olmasıydı (spermatofor). Belki de bu yumaklar dişi örümcekleri kendine çekmek için besin maddeleri içeriyordu. Sperm rezervi ise beslenmeye gelen dişi örümcekleri dölleyecekti. Oysa yüksek lisans öğrencileri sabahlayarak geçirdikleri ilk hafta dişi örümcek göremediler.
Gizem çözüldü
Bunun üzerine aktif araştırma yapmaya karar veren araştırmacılar, önce bir ağaçtaki üç ağsı yapıyı söktüler, bunları mikroskop altında incelediler ve beklenmedik bir şekilde iki hafta içinde gizemi çözmeyi başardılar. Çünkü bu sürenin sonunda, kozayı andıran şekillerin ikisinden dışarıya birer örümcek yavrusu çıktı. Üçüncü yavru da kısa süre sonra dünyaya merhaba diyerek araştırmacıları sevindirdi. Ağ kozaları aslında birer yumurta kesesiydi.
Örümceklerin en az altı yumurta barındıran yumurta keselerini araziye bıraktıkları bilinen bir olgudur. Oysa bu keselerin içinde sadece birer yumurta vardı. Araştırmacılar bu sıra dışı durumu öngöremedikleri için, keşfettikleri kozaların nasıl oluştuğunu anlamakta zorlanmışlardı. Elbette henüz bu yumurtaları hangi örümcek türünün bıraktığını bilmiyorlardı fakat işleri kolaydı. Tek yapacakları şey örümcek yavrularının olgunlaşmasını beklemekti. Öyle yaptılar.
Yeni gizemler
Kozaları kuşatan ve bahçe duvarını andıran ağ çemberi gizemini koruyordu. Ancak, kozaların birer yumurta kesesi olduğunu anladıkları için Alexander ve Torres’ın fikir yürütmesi kolaylaşmıştı. Örneğin formasyonları gözlemledikleri bir gün, vahşi bir karınca sürüsünün kozalara yöneldiğini ama kozaları kuşatan ağ çemberiyle karşılaştıkları zaman geri döndüklerini fark etmişlerdi. Ayrıca bütün ağ yapıları Cecropia ağaçlarının kabukları üzerinde bulunuyordu. Bu ağaçlar da karıncalarla simbiyotik bir ilişki içindeydi (ortakyaşar ilişkisi, canlılarının birbirinin sayesinde hayatını sürdürmesi). Dolayısıyla kozaları kuşatan ağ halkası, istilacı karıncıların yumurta keselerine saldırmasını önlüyor olabilirdi fakat hikaye bununla sınırlı kalmadı ve çok daha ilginç bir şekilde sonuçlandı: Araştırmacılar aynı zamanda kozaların çevresinde dolanan akarlar da gördüler. Torres bu nedenle kozaları kuşatan halkaların birer engel değil de zekice bir tuzak olduğunu düşünüyor: “Bu duvarlar akarları yakalamak için tasarlanmış olabilir. Böylece yavru örümcek yumurtadan çıktığında yiyeceğini yanı başında bulur. Örümcekler yemi ağa çeken bir kimyasal madde, örneğin akar feromonları kullanıyor olabilir.” Bilim insanları şaşırtıcı gizemi çözdükleri için oldukça rahatladılar. Hatta örümcek korkusu taşımadığı sözlerinden anlaşılan Torres, “Artık örümcek olduğunu bildiğime göre geceleri rahat uyuyabilirim” diyor. “Hiç aklımıza gelmemişti.”