Genleriniz, bu durumda bir pay sahibi.
John Bradshaw (Bristol Üniversitesi, Antrozooloji Bölümü Konuk Araştırmacısı)
Son zamanlarda “tasarım” köpekler, kediler, minyatür domuzlar ve diğer evcil hayvanların ünlü olması, evcil hayvan bakmanın bir hevesten fazlası olmadığı izlenimi veriyor olabilir.
Aslında evcil hayvanların genelde Batılı bir gösteriş şekli olduğu ve bunun, geçmişteki insan topluluklarının hayvanlara bakması ve onları çalıştırmasının tahuf bir kalıntısı olduğu varsayılır.
Sadece İngiltere’de, evlerin yaklaşık yarısında bir tür evcil hayvan bulunuyor; bunların yaklaşık 10 milyon tanesi köpek iken, diğer 10 milyon tanesini de kediler oluşturuyor. Evcil hayvanlar zaman ve para gerektiriyor ve bugünlerde az miktarda maddi fayda sağlıyor.
Fakat 2008 yılındaki ekonomik kriz esnasında, evcil hayvanlara yapılan harcamalar neredeyse hiç etkilenmeden devam etti. Bu durum, çoğu evcil hayvan bakıcısı için evcil hayvanların bir lüks olmadığını, ailenin bütünleyici ve çok sevilen bir parçası olduklarını akla getiriyor.
Fakat bazı insanlar hayvanları severken, diğerleri hiç ilgilenmiyor. Durum neden böyle?
Hayvanların arkadaşlığına olan isteğimiz, büyük ihtimalle aslında on binlerce yıl geri gidiyor ve evrimimizde önemli bir paya sahip.
Öyleyse, o halde genetik, bazı insanların hayvan sevgisini neden anlamadığını açıklamaya yardımcı olabilir.
Sağlık sorusu
Son zamanlarda, köpek (veya kedi) bakmanın kişinin sağlığına birçok yönde faydalı olabileceği fikrine çok ilgi gösterildi; hayvanlara bakmak kalp hastalığı tehlikesini azaltıyor, yalnızlıkla mücadele ediyor ve depresyon ile depresyon ve bunama belirtilerini hafifletiyordu.
Yeni kitabımda araştırdığım üzere, bu iddialarda iki tane sorun var.
Birincisi, evcil hayvanların sağlık üzerinde hiç etkisi olmadığını veya hafifçe olumsuz etkisi olduğunu öne süren benzer sayıda çalışma bulunuyor.
İkincisi, evcil hayvanlara bakanlar, evde bir hayvan bakma fikrini hiç aklında bulundurmamış insanlardan daha uzun yaşamıyor. Eğer iddialar doğru olsaydı durumun böyle olmaması gerekirdi.
Ayrıca bunlar gerçek olsaydı bile, sağlığa olan bu sözde faydalar yalnızca günümüzde şehirde yaşayan stresli insanlara uygun olurdu, onların avcı toplayıcı atalarına değil. Bu yüzden bunlar, evcil hayvanlara bakmaya başlama sebebimiz olarak düşünülemezler.
Hayvanları evlerimize getirme isteği o kadar yaygın ki, bunu insan doğasının evrensel bir özelliği şeklinde düşünebiliriz. Fakat bütün insan toplumlarında evcil hayvan bakma geleneği yok.
Batı’da bile, ister evcil olsun ister olmasın, hayvanlara özel bir yakınlık hissetmeyen bir sürü insan var.
Evcil hayvan bakma alışkanlığı genelde aile içinde devam ediyor: bu durum daha önce, evden ayrılan çocukların kendi ebeveynlerinin yaşam şeklini taklit etmesine yüklenmişti, fakat yeni araştırmalar genetik bir temelin de bulunduğunu öne sürdü.
Bazı insanlar, yetiştirilme şekilleri ne olursa olsun hayvanların arkadaşlığını aramaya önceden hazır görünüyor. Diğer insanlar bu kadar hazır değiller.
Bu yüzden evcil hayvan bakmayı destekleyen genler insanlara özgü olabilir fakat evrensel değiller. Bu durum, geçmişte bazı insan topluluklarının veya bireylerin (ancak hepsinin değil) hayvanlarla doğuştan gelen bir uyum sebebiyle başarılı olduklarını ve geliştiklerini akla getiriyor.
Evcil hayvan DNA’sı
Günümüzdeki evcilleşmiş hayvanların DNA’ları, her türün kendi vahşi akranlarından 15.000 ila 5.000 yıl önce, Yontma Taş Devri’nin sonları ile Cilalı Taş Devri dönemlerinde ayrıldığını ortaya çıkarıyor. Evet, hayvancılığa da bu zamanda başlamıştık.
Fakat bu ilk köpekler, kediler, sığırlar ve domuzlara sadece eşya gibi davranıldıysa, bu durumun nasıl meydana gelmiş olabileceğini görmek kolay olmaz.
Eğer durum böyleyse, mevcut teknolojiler evcil ve vahşi hayvanların istenmeyen çiftleşmesini önlemek için yetersiz olurdu. Üstelik ilk evrelerde bu hayvanların birbirlerine erişmeleri kolaydı. Bu durumda “uysallık” genlerini sonu gelmeyen şekilde seyreltir, böylece evcilleşmeyi çok yavaşlatır, hatta onu tersine çevirirler.
Ayrıca, kıtlık dönemleri de hayvanların azalmasına neden olur, “evcil” genleri yerel olarak tamamen ortadan kaldırırdı.
Fakat bu ilk evcil hayvanların en azından bazılarına evcil hayvan olarak bakıldıysa, bu hayvanların insanların ikamet ettiği yerlerde bulunması, vahşi erkeklerin evcilleşmiş dişilere ulaşmasını önlemiş olmalı; bazı avcı toplayıcıların hâlâ mevcut olan evcil hayvanlarının bu özel sosyal konumu, onların yiyecek olarak tüketilmesini önlemiştir.
Bu şekilde ayrı tutulan yarı evcilleşmiş hayvanlar, atalarına göre fazla miktarda evrimleşmiş ve bugün bildiğimiz yumuşak başlı, sevimli şeylere dönüşmüş olmalı.
Bugün bazı insanları ilk kedisini veya köpeğini sahiplenmeye hazır hale getiren aynı genler, bu ilk çiftçiler arasında yayılmış olmalı.
Hayvanlarla empati yapabilen ve onlarla anlaşabilen insanları barındıran gruplar, böyle olmayan ve et elde etmek için avlanmaya devam eden insanların pahasına başarılı olmuş olmalı.
Peki neden herkes aynı şeyleri hissetmiyor? Muhtemelen tarihte bir noktada, evcil hayvanları çalma veya onların insan bakıcılarını köle yapma stratejileri geçerli olmuş.
Bu hikayede son bir düğüm bulunuyor: yapılan son çalışmalar, evcil hayvanlara gösterilen sevginin, doğal hayat ile ilgilenmekle el ele gittiğini gösteriyor.
Görünüşe göre insanlar kabaca iki gruba ayrılabilir: hayvanlar veya çevreye az ilgi gösterenler ile, ikisini de sevmeye önceden hazır olup, evcil hayvan bakmayı, günümüzün şehirleşmiş toplumunda mevcut olan az miktardaki çıkış yolundan biri şeklinde benimseyenler.
Hal böyle olunca evcil hayvanlar, evrimleştiğimiz doğal dünyaya yeniden bağlanmamıza yardımcı olabilirler.
The Conversation
Hayvanlara iyi davranmak onlari anlamak her normal insanin yapmasi gereken bir durum fakat hayvanlara asiri ilgi gosteren tiplere bakiyorum insan sevmeyen ona buna ucan ziplayan tipler guzel olan tum canlilarda ortak payide gozetmek canlilari dogada tutmak bencilliginizle iki lokma yemek verip eve hapsetmek degil
Hayvan sevgisini aşırıya kaçıranlar insanlardan pek okadar hoşlanıyorlar, bunu bende gözlemlerim. Bütün evreni ,canlisiyla cansıziyla saygı ve sevgiyle algılamak en doğrusu dur. Ben de böyle düşünüyorum.