Beyindeki Kusurlu Yardımcı Hücrelerin Şizofreniye Sebep Olduğu Bulundu

0

Tedavi için yeni bir umut.

Fareler üzerinde yapılan yeni araştırma, şizofreninin neden olduğu belirtilerin geniş oranda, sinir hücrelerini desteklemede ve yalıtmada önemli rol oynayan hücrelerin kusurlu olmasının sonucunda oluşabileceğini öne sürdü.

Keşif, sinir hücreleri üzerine yoğunlaşan geleneksel düşünceye meydan okuyor. Ayrıca bu sağlık durumunu tespit ve tedavi etmede yeni yollar açabilir.

Uluslararası bilim insanlarından oluşan bir takımın yaptığı araştırma, beyinlerinde insan bağışçılardan alınan gliyal hücrelerin koloni kurduğu, kimerik fare olarak bilinen şeye dayanıyor.

Şizofreni, kökenlerine ulaşmanın zor olduğu bir hastalık. Bu sağlık durumu, içinde paranoya, düzensiz düşünme, halüsinasyonlar ve hezeyanların da bulunduğu çeşitli algısal ve duygusal zorluklara sebep oluyor.

Aile içinde devam ettiği gösterilen bu durum, dünya çapında 21 milyon insanı etkiliyor.

Yapılan genetik çalışmalar, bu durumdan sorumlu olabilecek mutasyonları belirlemiş, son zamanlarda yapılan araştırmalar ise beynin şekillendiği yıllarda beyinde fazla miktarda bağlantıyı kesen, aşırı hevesli budama mekanizmalarına işaret etmişti.

Fakat pek çok nörolojik durum gibi, çeşitli belirtilerin oluşmasından bir tane sebebin sorumlu olması muhtemel görünmüyor.

Bu yeni araştırmada, kabahatli olan şeyler sinir hücrelerindeki farklılıklar değil, bunların dadı hücrelerinin sahip olduğu sorunlardı.

Hem Kopenhag Üniversitesi hem de Rochester Üniversitesi’nden baş araştırmacı Steven Goldman şöyle söylüyor: “İnsan gliyal hücreleri barındıran fareler yoluyla yaptığımız çalışmalarla, işlevsiz gliyal hücrelerin beynin sinirsel ağlarının oluşumunda nasıl anormalliklere sebep olabildiğini test ettik ve başarılı olduk. Bu anormallikler şiddetli anksiyete, anti sosyal davranış ve şiddetli uyku sorunlarına sebep olabiliyor.

Gliyal hücreler çeşitli şekillerde bulunuyor ve sinir hücrelerinin en iyi yaptığı şeye, mesaj iletmeye olanak sağlayan bir dizi destekleyici görev üstlenerek, sinir sistemi boyunca bulunabiliyorlar. Bu durumu, bir destek şeklinde kendilerini sinirlerin etrafına sararak veya başıboş kimyasal mesajları temizlemek amacıyla sinirleri çevreleyerek gerçekleştiriyorlar.

İşlevsiz yardımcı hücreler daha önce şizofreni ile ilişkilendirildiyse de, sinirlerdeki anormallikler kadar önemli olmadıkları sanılmıştı.

Şizofreni ile ilişkili farklı beyin hücrelerinin davranışları üzerinde çalışırken, hayvan örneklerinde baktığımız ve bizimkiler gibi davranan türden beyin hücrelerinin aynı durumu oluşturacağından emin olunamıyor.

Bilim insanları bu araştırmada şizofreni teşhisi konmuş hastalardan gliyal ata hücreleri aldılar ve bunları genç farelerin beyinlerine naklettiler. Ardından bunları, şizofreni olmayan deneklerden alınan aynı tür hücrelerle karşılaştırdılar.

Bu yolla, farelerde görülen benzer davranışların, insanlardaki aynı patolojinin ürünü olduklarından emin olabileceklerdi.

Tabii ki, şizofrenili deneklerden sağlanan kök hücreler, fare beyinleri boyunca yayılırken olağandışı bir kalıp gösterdiler. Bu durum, sinirler arasındaki boşluklarda bulunan ve siniriletici kimyasalları temizlemekten sorumlu olan bir gliyal hücre türünün sayısının azalmasına yol açtı.

Araştırma, gliyal hücrelerine nerede duracaklarını ve görevlerini yapan hücrelere dönüşeceklerini söyleyen, kusurlu bir işleyişe işaret ediyor.

Fareler davranışsal farklılıklar bakımından gözlendiği zaman, anksiyete, uyku kesilmesi ve keyif alamamanın açık işaretlerini göstermişlerdi.

“Bu sorunları, tıpkı insanlarda olduğu gibi farelerde görüyoruz,” diyor Goldman.

“Bu önemli bir keşif çünkü artık, ata hücrelerin istenmeyen gelişimlerine karşı koyabilen yöntemler geliştirmemize olanak sağlayacak.”

Beyindeki işlevsiz dokuları onarmak için kök hücre kullanmak hâlâ başlangıç aşamasında olsa da, Parkinson hastalığı gibi durumları embriyonsal kök hücreler ile tedavi etme konusunda son yıllarda bazı önemli gelişmeler yaşanmıştı.

Bu tür bir araştırmanın, erken şizofreni teşhisi konmuş hastalarda benzer tedavilere yol açtığını veya hayatının sonraki dönemlerinde bu zayıflatıcı belirtileri geliştirme tehlikesi bulunabilen insanları belirlemek amacıyla daha iyi teşhis araçlarına yol açtığını hayal etmek zor değil.

Bu araştırma Cell bülteninde yayınlandı.

 

 

 

 

ScienceAlert

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz