Bitki Ebeveynler, Çocuklarının Daha Uzun Yaşamasını Nasıl Sağlıyor?

0
Kısa kuyruklu Seba yarasası (Carollia perspicillata), Piper sancti-felicis bitkisinden meyve topluyor. Whitehead'ın laboratuvarı, Piper meyvelerindeki kimyasal bileşiklerin bitkiyi olgunlaşmamış tohumlara saldıran patojen ve hayvanlardan koruyabildiğini göstermiş. Fotoğraf: Susan Whitehead

Eğer bu sonbaharda elma toplamaya gidecekseniz, kendinizi en büyük, en parlak ve en tatlı elmaların cazibesine kapılmış halde bulabilirsiniz. Elma ağaçları ve diğer meyve veren bitkilerin böylesine iştah açıcı meyveler üretmek için evrimleşmesinin bir sebebi var: İnsanları ve yabani hayvanları baştan çıkararak, kendi meyvelerini yemelerini ve tohumlarını dağıtmalarını sağlamak.

Virginia Politeknik Enstitüsü ve Eyalet Üniversitesinde biyolojik bilimler yardımcı profesörü olan Susan Whitehead’ın laboratuvarındaki birkaç araştırmacı, kimyasalların meyveler ve onları yiyen hayvanlar arasındaki etkileşimleri nasıl etkilediğini anlamak amacıyla tohum dağılımı üzerinde çalışma yapıyormuş.

Trends in Ecology & Evolution bülteninde yayımlanan yeni makalede, tohum dağılımındaki kimyasal ekolojinin karmaşıklığı ve gelecekte yapılacak çalışmaların bu az bilinen fakat önemli konuya nasıl ışık tutabileceği tarif ediliyor.

Makalenin baş yazarı ve Whitehead’ın laboratuvarında doktora sonrası araştırma görevlisi olan Annika Nelson, “Tohum dağılımının kimyasal ekolojisine yönelik bilgilerimiz hâlâ çok temel düzeyde” diyor. “Meyvelerde bulunan kimyasalların birçoğu henüz tanımlanmadı. Ayrıca bu kimyasalların hangi işlevler taşıyabileceğine yönelik çok az şey biliyoruz. Bu alanda çok büyük bir araştırma potansiyeli bulunuyor. Ben de makalemizin, tohum dağılımı üzerinde çalışan kimyasal ekologlar ve diğer araştırmacılar arasındaki iletişimin fitilini ateşlemesini umuyorum.”

Tıpkı insanlarda olduğu gibi, bitki ebeveynler de soylarının mecazi yuvalarından ayrıldıktan sonra başarılı olmasını istiyor (tabii ki bu sadece bir benzetme çünkü bitkiler düşünüp hissetmiyor). Tohumların en yüksek başarı şansı bulması için ebeveynlerinden uzağa ekilip su, besin ve ışık rekabetinin en aza indirilmesi gerekiyor. Fakat bitkiler bulundukları yerden ayrılamıyor ve tohumlarını kendi başlarına saçamıyorlar.

Bitkilerin tohumları uzun süre yaşayacaksa, farklı bir yöntem bulunması gerekiyor.

Örneğin bazı bitkilerin tohumlu son derece yapışkan. Bu bitkilerin tohumları, böylelikle yakından geçenlere tutunabiliyor. Akçaağaç gibi diğer bitkilerin tohumlarında ise kanatlar bulunuyor ve tohumlar bu sayede rüzgarla birlikte süzülebiliyor. Fakat ebeveyn bitki tohumlarının yayılmasındaki en yaygın yollardan biri, bunun hayvanlar (ve onların sindirim sistemleri) yoluyla yapılması.

Meyve taşıyan bitkiler, tohumlarını göz alıcı ve lezzetli meyvelerde saklıyor. Hayvanlar ise bunları yiyip, yürüyerek veya uçarak taşıyor ve dışkılarıyla yeni bir konuma bırakıyor. Bitkiler ise potansiyel tohum dağıtıcılarını, ikincil metabolitler adı verilen kimyasallar yoluyla kendilerine çekiyor. Meyvelere özgün kokularını, renklerini ve tatlarını veren bu kimyasallar, hayvanlar için gerekli besin görevi de görebiliyor. Elbette bitkiler bunu düşünerek ya da planlayarak yapmıyor. Tüm bu süreçler, evrimsel süreç içerisinde canlılar arasında milyonlarca yıldır gerçekleşen etkileşimler sonucunda oluşuyor.

 

 

 

 

Kaynak: Virginia Politeknik Enstitüsü ve Eyalet Üniversitesi. Çeviren & Ekleme: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz