HARRISON JACOBS
Bu yıl, iklim değişikliğinin çok ciddi olduğunu ve bunun etkilerini şimdiden görmeye başladığımızı, çok daha belirgin bir şekilde fark ettik.
Ekim ayında, Hükümetlerarası İklim Değişimi Heyeti tarafından yayınlanan bir raporda; dünyadaki sıcaklıkların yarım derece bile yükselmesi durumunda, sonuçların sert ve felaketvarî olacağı detaylı bir şekilde anlatılmıştı.
Business Insider sitesinden Kevin Loria, bunu şöyle özetlemişti:
Bu yarım derece, kuraklığa eğilimli bölgelerin şiddetli kuraklık geçirmesini çok daha muhtemel hale getirecek ve ayrıca, ısı dalgalarına veya yoğun fırtınalara eğilimli olan yerler de bu felâketlerden daha fazla yaşayacaklar.
Bu etmenler, insanların büyük dalgalar halinde göç etmesini ve hayvanların kitlesel olarak yok olmasını tetikleyebilir.
Kısacası, iklim değişikliği; özellikle de yüksek sıcaklıklara zaten eğilimli olan yerlerde, çok daha çekilmez hale gelecek.
Geçen ay Dubai’de gezerken, şehrin sert iklimi ve şehrin bu iklime sağlamış olduğu uyum; bana, iklim değişiminin sert etkileriyle yaşamanın nasıl bir şey olacağına dair güzel bir örnek gibi geldi. Ben de buna benzer bir şey hayal etmiştim.
Dubai’nin uzun süren ve Nisan’ın ortasından Ekim’e kadar uzanan yaz mevsimi esnasında dışarı çıktığınızda, sıcaklığa birkaç dakikadan fazla katlanamıyorsunuz. Sıcaklıklar, devamlı olarak 41 Celsius derece civarında geziyor ve fazla miktarda nem ile birlikte, 48 Celsius dereceye kadar çıktığı oluyor.
Peki şehir bu iklime nasıl uyum sağlıyor? Sayıları hızla artan, birbirine bağlı ve iklim denetimli alanlar ile. Bunların arasında; iç mekan şehirlerinin tamamının eklendiği yerleşim ve ofis binaları, 65’ten fazla alışveriş merkezi, metrolar ve iç mekan park yerleri bulunuyor.
Belli bir sosyal çevresi olanlar (yerli Emirlikler ve beyaz yakalı zengin gurbetçilerden söz ediyorum), yaz mevsiminde dışarıya adım atmadan günler veya haftalar geçirebilir. Gökdelendeki hava denetimli dairenizden çıkıp iç mekan park yerine gidersiniz ve sonra arabayla büronuza gidip, iç mekandaki park yerine park eder ve gökdelendeki büroya çıkarsınız.
Eğer bakkaldan alışveriş yapmanız veya bir hediye seçmeniz gerekiyorsa, büyük ihtimalle büronuzun veya dairenizin bulunduğu binaya bağlı olan satış mağazaları, bakkal dükkanları veya büsbütün bir perakende tesisi vardır.
Eğer bir Cumartesi günü ailenizle birlikte zaman geçirmek, bir iş arkadaşınızla kahve içmek veya “açık havada” yenen bir akşam yemeğinin keyfini çıkarmak istiyorsanız; bunu muhtemelen Dubai Alışveriş Merkezi’nin içerisinde yaparsınız. 2 milyar dolarlık bu tesiste 1.200 dükkan, yüzlerce lokanta, bir sinema, lüks bir otel, Olimpiyat ölçeğinde bir buz pateni alanı, bir sanal gerçeklik eğlence parkı ve bir akvaryum yer alıyor.
Belki de Dubai’nin, benzer kolaylıklar sunarak alışveriş merkezi ile şehir bloğu arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran, çok sayıdaki diğer mega alışveriş merkezlerinden birini ziyaret edersiniz.
Bunlar olurken Dubai, hava denetimli mega tesislerde yaşayacak kadar şanslı olmayan yüz binlerce göçmen işçi için yazın cehennem gibi olabilir; tıpkı, iklim değişiminin en büyük darbeyi vuracağı gelişmekte olan ülkelerin muhtemel durumu gibi.
Dubai, açık havayı içeride canlandırma konusunda iyi iş çıkarıyor. Öyle ki, sıradaki mega proje tam da bunu yapmaya tahsis edilmiş.
Dünya’nın en büyük alışveriş merkezi olmaya hazırlanan Dubai Meydanı, dört şeritli bir “bulvarın” etrafına inşa edilecek ve geniş bir şehir sokağını, bir meydanı ve konserler ile tiyatro gösterileri için kullanılan bir eğlence merkezini taklit edecek. Hatta Ortadoğu’nun en büyük Çin mahallesini bile barındıracak.
Zayit Üniversitesi’nde psikoloji doçenti olan Justin Thomas, 2014 yılında The National için şöyle yazmış: “(BAE’de) alışveriş merkezi sosyal bir alandır, sadece bir alışveriş alanı değil”
“Alışveriş merkezi, bir ailedeki üç neslin akşam gezintisine çıktığı yer; Abu Dabi Okurları’nın (bir kitap kulübü) edebiyat çalışmalarını tartışmak üzere buluştuğu yerdir.”
Bu ister sert iklim, ister kirlilik yüzünden olsun; dışarıdaki sosyal alanlarda zaman geçiremediğinizde, bunu iç mekandaki alanlarda yapıyorsunuz.
Bu gibi alışveriş merkezleri ve iklim denetimli alanlar, onlara son derece fazla ihtiyaç duyan bir şehirde, ev dışında yaşanabilir alanlar sağladığında; bunun fiilen kötü bir şey olduğunu söylemek kolay değil. Ancak kamusal alanların tümü, yalnızca büyük şirketlerin kâr elde edebilmesi için mevcut olduğu zaman; bir şeylerin kaybolduğuna dair ürpertici bir his oluyor içinizde.
Eğer aşırı tüketici dünyamızın, iklim değişikliği konusunda ortak şekilde hareket edemediği durumda nereye gideceğine dair bir tahmin yapacak olsaydım, Dubai’ye çok benzeyeceğini söylerdim.
Ayrıca Dubai, kendi açısından olağanüstü iklimine uyum sağlamayı sürdürmek zorunda. Abu Dabi Çevre Dairesi geçen yıl yayınladığı bir raporda, en şiddetli iklim değişimi senaryosu altında; deniz seviyelerinin yükselmesi nedeniyle Dubai’nin neredeyse tamamının sular altında kalacağını söylüyor.
Business Insider