Dönüm noktası niteliği taşıyan iki çalışmada en yeni genom teknolojilerini kullanan bilim insanları, 1986 yılında Ukrayna’nın kuzeyindeki Çernobil nükleer enerji santralinde meydana gelen kazadan kaynaklı iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmanın sağlık üzerinde oluşturduğu muhtemel etkileri araştırmış. İyonlaştırıcı radyasyonun kanserojen olduğu biliniyor. Çalışmalardan birinde ebeveynlerin radyasyona maruz kalmasının, ebeveynden çocuğa geçen yeni genetik değişimlerle sonuçlandığına yönelik hiçbir kanıta rastlanmamış. İkinci çalışmada ise, kazadan çıkan radyasyona çocukluk zamanında veya henüz fetüs aşamasındayken maruz kaldıktan sonra tiroit kanserine yakalanan insanların tümörlerindeki genetik değişimler belgelenmiş.
Felaketin 35’inci yıldönümünden kısa bir süre önce yayımlanan bulgular, ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne bağlı Ulusal Kanser Enstitüsü’ndeki (NCI) araştırmacıların önderliğinde çalışan uluslararası araştırma takımlarından geliyor. Çalışmalar, 22 Nisan’da Science bülteninde yayımlandı.
NCI Kanser Epidemiyolojisi ve Genetik Bölümü başkanı Stephen J. Chanock şöyle aktarıyor: “Radyasyonun insan sağlığı üzerindeki etkilerine yönelik bilimsel sorular, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarından bu yana araştırılıyordu. Ukrayna’daki Çernobil ile Japonya Fukuşima’daki tsunaminin ardından meydana gelen nükleer kaza sonrasında, bu sorular yeniden akıllara geldi. Geçtiğimiz yıllarda DNA dizileme teknolojisinde meydana gelen ilerlemeler, kısmen güzel bir şekilde tasarlanmış epidemiyolojik çalışmalarda yürütülen kapsamlı genom analizleri yoluyla bu soruların bazılarını ele almaya başlamamızı sağladı.”
Çernobil kazası, çevre bölgelerdeki milyonlarca insanı radyoaktif kirleticilere maruz bırakmıştı. Yapılan araştırmalar, nükleer enerji santrali kazalarından çıkan radyasyona maruz kalmakla gelişen kanserlere yönelik günümüzdeki bilgilerin çoğunu sağlamış durumda. Bu zemine dayanan yeni araştırmada ise yeni nesil DNA dizileme ve diğer genomik nitelendirme araçları kullanılarak, felaketten etkilenen Ukrayna’daki insanların biyolojik numuneleri analiz ediliyor.
İlk çalışmadaki tam genom dizileme verilerinde; ebeveynlerin maruz kaldığı radyasyon aralığında, kazadan 46 hafta ila 15 yıl sonra doğan çocuklardaki yeni mutasyon sayıları veya tiplerinde artış bulgusuna rastlanmamış. Bu çocuklarda gözlenen yeni mutasyon sayısı, kıyaslanabilir niteliklere sahip genel nüfusun mutasyon sayısına büyük oranda benziyormuş. Sonuç olarak bulgular, kazadan kaynaklı iyonlaştırıcı radyasyona maruz kalmanın, sonraki neslin sağlığı üzerinde etki gösterse bile asgari etki gösterdiğini öne sürüyor.
İkinci çalışmada elde edilen bulgular ise DNA’nın çift ipliğinde meydana gelen kırılmaların, çevredeki radyasyona maruz kalmayı takip eden ve sonrasında tiroid kanserlerinin büyümesini mümkün kılan erken bir genetik değişim niteliği taşıyabileceğini akla getiriyor. Bulgular, gelecekte radyasyonun teşvik ettiği kanserler üzerinde yapılacak çalışmalara zemin oluşturuyor; özellikle de hem doz, hem yaşın fonksiyonu olarak tehlikede meydana gelen farklılıkların bulunduğu kanserlerde.
ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri/Ulusal Kanser Enstitüsü. Ç: O.
Cernobil cevresinde ki radyasyonun karadeniz bolgesi iklim kosullarinin uygunlugu nedeniyle yetistirilip bolca icilen cayin topraga ve suya karisip bolge halkinin genlerine olan kanserojen etkisinin yillar sonrasinda ortaya cikacagi ortaya atilmis gerceklerden biridir.
Maalesef ülkemizde bu felaketten fazlasıyla etkilendi.