(1809 – 1882)
Charles Darwin HMS Beagle gemisiyle 5 yıl süren zorlu yolculuk sırasında Galapagos Adalarına vardığında, insanlığın tarihteki en önemli keşiflerinden birini yaptı.
Hukuk dalında fahri doktoraya ve üç madalyaya sahip Darwin, üniversitedeki ikinci yılında doğa bilimci ve biyolog Jean-Baptiste Lamarck’ın biyolojik evrime dair fikirleriyle tanışınca
kendisini bu konuya adadı. Lamarck türlerin hayatta kalmalarını sağlayan özellikler edindiklerini söylüyor, bunları sonraki nesillere de aktardıkları üzerinde duruyor fakat bunun nasıl gerçekleştiğini henüz bilmiyordu. Lamarck’ın çalışmalarından etkilenen Darwin
çok geçmeden kendisini HMS Beagle adlı gemide, yıllar sürecek bir yolculuğa çıkarken buldu.
Charles Darwin, 5 yıl süren zorlu bir gemi yolculuğunun sonunda Galapagos Adalarına vardığında, adalardaki ispinozların gaga yapılarının, yaşadıkları adaya uyum sağlayacak şekilde, diğer ispinozlardan farklı ve özgün biçimde şekillendiğini gördü. Gagalar, o
adadaki yemişleri rahat tüketebilmek için gereken şekli almıştı. Örneğin, bazı adalarda fıstıklar büyüktü ve bunları kırıp açabilecek kısa, güçlü gagalar avantaj yaratıyordu. Bazılarındaysa büyük ve uzun gagalı ispinozlar yaşıyordu. Ve tüm ispinozların, anakarada, yani Güney Amerika kıtasında yaşayanlardan farklı göründüklerini anladı. İşte o an çok önemli bir şeyi fark etti; “Kuşlar buraya anakaradan göç etmiş olmalı.”
Yani tek bir ispinoz türü tüm adalara dağılıp, yerleştikleri adaya uyum sağlayacak gagalar geliştirerek evrimleşmişti. Eve döndüğünde, evrim konusundaki radikal bulgularını hemen
dile getirmedi. Viktoryen toplumunu rahatsız edeceğini bildiği fikirlerini olağanüstü bir sabırla uzun yıllar boyunca geliştirerek, bilimsel açıdan inkâr edilemeyecek seviyeye ulaştırana kadar çalıştı. Tam 17 yıl boyunca bekledi ve sonunda biyolojik çalışmalarıyla tanınan bir uzman olarak anılmaya başladığında açıkladı. Bu süreçte aldığı Kraliyet Madalyası da onu güvenilir bir bilim insanı haline getirmişti.
Yaygın görüşün aksine, teorisini inançlara darbe vurmak için değil, yaptığı bilimsel gözlem ve araştırmalarda farkına vardığı bu değişimin ardındaki nedenleri açıklayabilmek için geliştirdi. Evrimi açıklamaya çalışan ilk insan değildi ama bir teori yaratarak onun ardında
doğal seçilim gibi bir mekanizma olduğunu bulgularla ortaya koyan ilk insandı. “Türlerin Kökeni” adlı ilk çalışması doğal seçilimden bahsediyor, türlerin zaman içindeki değişimlerini
açıklıyordu: Bir canlı üreyebilecek kadar yaşamayı başarmışsa, bulunduğu çevrede bu yaşamı sürdürebilmek için en uygun niteliklere sahip oluyor ve bunları sonraki nesillere de
aktarıyor. Zaman içinde bu uyumlu nitelikler nüfus içinde artıp yaygınlaşırken, türe böyle bir avantaj sağlamayanlar da zayıflayıp yok oluyor.
Tüm türlerin ortak bir atadan, aynı mekanizmayla evrim geçirerek ortaya çıkmış olabileceğine dair fikirleriniyse ikinci çalışması olan “İnsanın Türeyişi” nde ele aldı. Ancak henüz bu fikirlerini bilimsel olarak destekleyecek yeterince bulgu mevcut olmadığından temkinli davranarak tartışmaya açık olan bu fikirlerin gelecekte elde edilebilecek bulgularla desteklenebileceğini ve eksik kısımlarının da yine bu şekilde tamamlanabileceğini dile getirdi.
Bu çalışmasında insan ve primatların aynı soy ağacının farklı dallarında bulunabileceğini söylüyordu. Yani “insanlar, maymunlardan türememiş”, insanlar ve maymunlar ortak bir atadan türemişti.
Evrimin bir teori oluşu, tartışılabilir olduğu anlamına gelmiyor. Daha doğrusu;
yanlışlanabilme ihtimali çok düşük. Bilimsel teoriler -tıpkı yerçekimi kuramı gibi- var olduğu bilinen bir durumun “neden” ve “nasıl” sorularıyla ele alınarak açıklanabilmesi için güvenilir
bir bilimsel sistemle yaratılan, kanıt niteliğindeki bulgularla desteklenen güçlü açıklamalardır. Yani teori olması, ispatlanmamış olduğu anlamına gelmez. Aksine modern evrim kuramı olarak günümüzdeki haline ulaşana dek geliştirilip binlerce bulguyla
desteklendiği için artık çürütülebilmesi öyle zor ki bunun neredeyse imkânsız olduğunu söyleyebiliriz. Özetle evrim sadece bir teori değil; varlığından emin olduğumuz doğal bir süreç.
Doğa bilimleri, hukuk, biyoloji, jeoloji gibi birçok alanda uzmanlaşmış olan Charles Darwin’den bu yana evrimin tüm mekanizmaları tanımlandı, neredeyse tüm sorular cevaplandı. Evrimin seçilim mekanizmaları özetle şöyle:
Doğal Seçilim
Çevresel koşullara uyum sağlamak üzere gelişmiş olan, dış görünüşü belirleyen fenotipik özellikler türün hayatta kalma şansını artırdığı için, doğa “yeterince iyi” olup çevreye uyum sağlayabileni destekler. Yani “en iyi” ya da “en güçlü” olan değil, “uyumlu vasatın” desteklendiği bu seçilim bir tür dengeleme mekanizması gibi davranıyor.
Yapay Seçilim
Doğal seçilimin bir amacı ya da hedefi yok; sadece çeşitliliği koruyor. Fakat yapay seçilimin var. Çünkü insanlar tarafından yönlendiriliyor. Sonuçları da hızla elde edilebilir olan bu yöntem, dilenilen niteliklerin korunmasıyla, bunlara sahip bireyler yaratmak için uygulanıyor. Örneğin evcil köpek türlerini böyle ortaya çıkardık.”İyi bir av köpeği
lazımsa iyi koku alan, hızlı koşan, çevik ve vahşi kurtların çiftleşmesine izin verir,
aradığımız niteliklere uymayanları çiftleştirmeyerek hedefe ulaşabiliriz.”
Cinsel ve Akrabalık Seçilimleri
Bunları üreme, dolayısıyla da hayatta kalma başarısını etkileyen faktörler. Üreme konusunda avantaj yaratan özellikler “nelerse, bunlar sonraki nesillere daha yüksek oranda aktarılır. Benzer bir durum, türün akrabaları arasında paylaşılan başlıca özelliklerin aktarımı konusunda da bir kayırmaya yol açıyor.
Mutasyonlar
DNA hata yapabilen bir yapı. Bu hatalar dış etkenler nedeniyle oluşabileceği gibi, kopyalama esnasında da ortaya çıkabilir. Bir kısmı doğal seçilimle eleniyor, bazıları da aktarılıyor. Her bir insan embriyosu 100 yeni mutasyon devralarak şekillenir.
Gen Akışı
Galapagos ispinozları örneğindeki gibi göçlerle başlayan bir süreç. Aynı türe ait bireyler topluca yer değiştirdiğinde, yeni çevresel koşullara uygun özellikler gelişmeye başlıyor.
Genetik Sürüklenme
Evrimin şansa dayalı tek mekanizması bu. Tamamen rastgele durumlarla, örneğin doğal afetler sonucunda yaşanan nüfus kayıplarıyla bir türün bazı genetik özelliklerinin silinmesi ya da baskın olarak aktarılacak özelliklerin (genlerin) değişmesi anlamına geliyor.