Yalan söylemek, beyninizi değiştiriyor.
Yanlış olduğunu bilsek bile, çoğumuz bazen bunu yapıyoruz.
Fakat yalan söylemekle ilgili bir sorun var: Araştırmalar; ne kadar yalan söylerseniz, yalan söylemenin o kadar kolay hale geldiğini ve bunu tekrar yapmanızın o kadar muhtemel olduğunu gösteriyor.
Duke Üniversitesi’nde davranışsal psikolog olan Dan Ariely şöyle söylüyor: “Yalan söylemenin tehlikeli yanı, insanların bu davranışın bizi nasıl değiştirdiğini anlamaması.”
Psikologlar, çocukların 2 yaş kadar erken bir zamanda yalan söylediğini belgelediler. Bazı uzmanlar, yalan söylemenin emeklemek ve yürümek gibi gelişimsel bir dönüm noktası olduğunu bile düşünüyorlar, çünkü bu eylemi gerçekleştirmek için çok yönlü planlama yapmak, dikkat etmek ve başkasını etkin bir şekilde yönlendirmek için, bir durumu o kişinin bakış açısından görme becerisi sergilemek gerekiyor.
Fakat çoğu insan için yalan söylemek, bir ahlâk bilinci ve öz düzenleme becerisi geliştirdikçe kısıtlı hale geliyor.
2010 yılında, yalan söylemenin Amerika’da ne kadar yaygın olduğuna yönelik yapılan bir çalışmada, 24 saatlik belirli bir dönem içerisinde, çoğu yetişkinin hiç yalan söylemediğini bildirdiği bulunmuştu.
Çalışmada kaydedilen yalanların neredeyse yarısı, katılımcıların yalnızca yüzde 5’ine atfedilebilir durumdaydı. Ayrıca çoğu insan, yalan söylemekten mümkün olduğunca kaçınıyor, sadece gerçekler sıkıntılı olduğu zaman hileye yöneliyordu.
Harvard’da algı sinirbilimcisi olan Joshua Greene, çoğumuz için yalan söylemenin zahmetli olduğunu söylüyor. Kendisi, yaptığı çalışmalarda, deneklerin beyinlerini işlevsel MRI makinesinde incelerken, onlara parasal kazanç sağlamaları için yalan söyleme fırsatı sunmuş (makine, beynin faal bölümlerine giden kan akışının haritasını çıkarıyor).
Bazı insanlar hemen ve düşünmeden doğruyu söylemiş. Fakat diğerleri yalan söylemeyi tercih etmiş ve bu kişilerin beyinlerinin ön yan kontrol ağında faaliyet artışı gözlenmiş. Bu bölge, çetin veya karmaşık düşünmeyle ilgili.
Bu durum, bu kişilerin dürüstlük ve sahtekârlık arasında karar veriyor olduklarını akla getiriyor; ve sonunda da, ikincisini tercih ettiklerini.
Greene, bu çalışmanın ardından yaptığı bir analizde, para kazandıkları zaman sinirsel ödül merkezleri daha faal olan insanların aynı zamanda yalancı olmalarının da daha muhtemel olduğunu buldu; yani yalan söylemenin, doğru yoldan sapmamaya direnememekle bir ilgisi olabilir.
Bilim insanları, hepimizi her zaman yalan söylemekten alıkoyan şeyin ne olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Bazıları; doğruyu söylemenin, özümsemiş olduğumuz sosyal bir kural olduğuna veya beyinlerimizde gerçekleşen, istediğimiz şeyler ile sürdürmeye gayret ettiğimiz kendi olumlu görünüşümüz arasındaki savaşın bir sonucu olduğuna inanıyor.
Fakat bu önleyici işleyişin ilginç yanı, onun içten geliyor olması.
Duke Üniversitesi’nde psikolog olan Ariely şöyle söylüyor: “Bizler, kendi dürüstlüğümüz konusunda kendimizin yargıçlarıyız. Üstelik, içteki bu yargıç, psikopatlar ile psikopat olmayan insanları birbirinden ayıran şey.”
Dış koşullar da, ne zaman ve ne sıklıkta yalan söylediğimiz bakımından önemli.
Araştırmaların gösterdiğine göre, mantığa büründürebildiğimiz zaman, gerildiğimiz ve tükendiğimiz zaman veya diğer insanların sahtekâr olduğunu gördüğümüz zaman, yalan söylememiz daha muhtemel oluyor. Ayrıca, ahlâki bakımdan hatırlatıcı şeylerimiz olduğunda veya diğer insanların bizi izlediğini düşündüğümüzde yalan söylememiz daha az muhtemel hale geliyor.
“Toplum olarak bizlerin, yalan söylemeyi cezalandırmadığımız zaman, bunun yeniden gerçekleşme ihtimalini artırdığımızı anlamamız gerekiyor” diyor Ariely.
Nature Neuroscience bülteninde 2016 yılında yayınlanan bir çalışmada Ariely ve meslektaşları, sahtekârlığın insanların beyinlerini nasıl değiştirdiğini ve gelecekte başka yalanlar söylemeyi daha kolay hale getirdiğini göstermişlerdi.
Bilim insanları, insanlar bir yalanı dile getirdikleri zaman, bu kişilerin amigdala bölgesinde bir faaliyet patlaması gerçekleştiğini farketmişler. Amigdala; korku, kaygı ve duygusal tepkileri üreten çok önemli bir beyin bölgesidir; bu duygusal tepkiler arasında, yalan söylediğiniz zaman hissettiğiniz endişe ve suçluluk duygusu da var.
Fakat bilim insanları; deneklere, ortaklarını kandırarak para kazandıkları bir oyun oynattıkları zaman, amigdaladan gelen olumsuz sinyallerin azalmaya başladığını farketmişler.
Sadece bu da değil; insanlar, sahtekârlık bakımından hiçbir sonuçla karşılaşmadıkları zaman, yalancılıkları çok daha çarpıcı hale gelmeye yüz tutmuş.
College London Üniversitesi’nde algı sinirbilimcisi olan ve araştırmaya önderlik eden Tali Sharot şöyle söylüyor: “Eğer insanlara, kendi çıkarları için yalan söylemek amacıyla birden fazla fırsat verirseniz, küçük yalanlarla başlarlar ve zaman geçtikçe bunlar daha büyük hale gelir.”
The Washington Post
A motivating discussion is definitely worth comment. I think that you ought to publish more on this
subject matter, it might not be a taboo matter but usually
folks don’t discuss such subjects. To the next! Cheers!!
Wonderful site. Lots of useful information here.
I’m sending it to several buddies ans also sharing in delicious.
And obviously, thanks to your sweat!