Çocukluk Travmaları Gen Davranışlarınızı Değiştirerek Bağışıklık Sisteminizi Baskılayabilir

0
Travma genlerinize kadar işleyebilir.
Travma genlerinize kadar işleyebilir.

Geçtiğimiz iki ay boyunca ABD hükümeti, güney sınırını aşanlar arasından 18 yaş ve altındaki 2000’i aşkın çocuğu ailelerinden ayırdı. Trump yönetiminin göçmenler için “sıfır-tolerans” politikası doğrultusunda, aralarında henüz çok küçük yaşta olan çocuklar da ailelerinden alıkonularak barınaklara gönderildi. Daha fazla çocuğun alıkonulmasının yanı sıra aileleriyle yeniden birleştirmek için henüz bir plan yok gibi görünüyor. Çok sayıdaki bilimsel ve tıbbi araştırma özellikle de küçük yaştaki çocukların ebeveynlerinden ayrılmasının sarsıcı etkilerini ortaya koyuyor. Duygusal ve fiziksel çalkantı kısa süreli bir etkiye sahip olabilir fakat, kişinin çocukluğundan gelen böyle bir travma tüm hayatı etkileyecek fizyolojik ve tıbbi sorunlarla bağlantılıdır. Bu sebepten geçmişte pek çok sağlık grubu, ayırma politikasını kınadıklarını açıkladı.

Massachusetts’deki McLean Hastanesi’nin Psikiyatri bölümü başkanı Kerry Ressler, bu durumun çocukluk gelişiminin hassas sürecinde görülen şiddetli bir travma örneği olduğunu belirtiyor. “Halihazırda sosyoekonomik ve diğer etmenlerden ötürü risk altında olan bir popülasyon ve üzerine aileden kopma dolayısıyla ağır fiziksel ve duygusal travma yükleniyor” diye ekliyor Ressler.

Küçük yaştaki çocuklar yabancı ve stresli durumlarda, ailelerine bel bağlarlar çünkü, henüz çevrelerindeki değişime ve tehditlere karşı verilecek duygusal tepkiyi ayarlamakta zorlanırlar. Wisconsin Üniversitesi Çocuk Araştırma Laboratuvarı başkanı Seth Pollak, çocukların belirsizlik ve stresli durumlarda ailelerini ya da bakıcılarının davranışlarını örnek aldıklarını ve “yalnız başlarına, ailelerinin yaptıkları gibi başa çıkamayacaklar[ını]” söylüyor. Çocukları ailelerinden ayırıp, karmaşık ve bunaltıcı bir ortama koymak onları başa çıkamayacakları bir şeyle baş başa bırakıyor. “Bu çocuklar aşırı derecede stres altındalar ve bunu nasıl azaltacakları hakkında hiçbir fikirleri yok” diye ekliyor Pollak.

Çocuklukta bu tür bir travma ve bu denli bir strese maruz kalma, yetişkinlikte de süren epigenetik değişikliklere (vücudun genleri açıp kapadığı ve biyolojik süreçleri düzenlediği değişimler) sebep olmaktadır. Çalışmalar çocukluklarında travma yaşamış ve yaşamamış insanlar arasındaki yüzlerce genin faaliyet seviyelerinde farklılıklar gösterdiğini açıkladı. Hala daha bilim insanları travmaların fiziksel sağlığı nasıl etkileyebildiğinden emin değiller ama faydalanabilecekleri birtakım kanıtlar mevcut.

Çoğu araştırma stres hormonu kortizolu düzenleyen algılayıcı sinirlerin bulunduğu genlerdeki değişikliklere odaklanıyor. Bu genlerdeki değişiklikler hem insan hem de kemirgen deneylerinde gözlendiği üzere, stresli durumlarda kortizol seviyesinin çok daha uzun süre boyunca yüksek seviyelerde seyretmesine sebep oluyor ve vücudun rahatlamasına engel oluyor. Ressler, çocukluk travmalarının kişinin uzun süreli strese boyunca nasıl tepki verdiğini yeniden şekillendirdiğini ve bunun bütün hayatına yansıdığını belirtiyor. Stresle sağlıklı başa çıkma yollarının yeniden düzenlenmesi depresyon ve diğer psikiyatrik rahatsızlıkların riskini arttırıyor.

Ayrıca kortisol bağışıklık sistemiyle de bağlantılı. Yani epigenetik değişiklikler olduğunda insanlar hayatları boyunca hastalıklara karşı daha savunmasız oluyor. Çocukluk travması yaşayan kişilerde kalp krizi, kanser ve diğer pek çok yetişkin hastalığı riski büyük ölçüde artmış oluyor.

Bunun yanı sıra erken yaşlarda yaşanan güçlüklerin ve travmanın, nöron sağlığını ve büyümesini etkileyen protein gen ifadelerini değiştirdiğine dair kanıtlar mevcut. Kemirgenler üzerinde yapılan çalışmalar, hayatın erken dönemindeki stresin beyin kaynaklı nörotrofik etki geninin (nöroplastisite sağlayarak beynimizde algı ve öğrenim için çok önemli yeni bağlantıların yenilenmesine yardımcı olan bir protein) faaliyetini azalttığını gösteriyor. Çalışmalar travmaların insanlarda da nöroplastisite ilişkili gen değişimlerine yol açtığını gösteriyor.

İnsanlardaki travma ve epigenetik çalışmaların çoğu, travmadan hemen sonraki çocuklar üzerinde değil, yetişkinler üzerinde yapılır. Bu da daha önce belirtilen etkilerin gözlenebilesi için travmanın ne kadar sürdüğünü saptamada zorluk çıkarıyor. Ressler, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda birkaç saatlik stresin bile uzun süreli bir etkiye sahip olduğunu, fakat insanlar için belirli bir süre biçmenin zor olduğunu ifade ediyor. Politika dolayısıyla ailelerinden alınan çocukların bile biyolojik değişimleri şimdiden geçirmeye başladığından şüphelenen Ressler, “yalnızca günlerce ya da haftalarca ailelerinden ayrı kalmış olmalarıyla vücutlarının ve hücrelerinin strese vereceği tepki hayatlarının geri kalanında değişmiş olacak” şeklinde belirtiyor. Ayrıca 5 ya da 6 yaşlarındaki travmaların en etkilisi olabileceğini ekliyor lakin, araştırmacılar kesin olarak hangi yaş aralıklarında oluşan travmaların en fazla etkiyi göstereceği konusunda hem fikir değiller.

En azından kemirgenlerden bildiğimiz kadarıyla normale dönmek için bir yol olabilir. Pollak, korumacı, iyi bakım sağlayabilen yuvaların erken dönem travmalarından kaynaklanan bazı epigenetik değişiklikleri tersine döndürebileceğini açıkladı; “Her ne kadar araştırmacılar çocukların ailelerinden ayrılmasının genetik ve epigenetik etkilerini hakkında tamamen bilgi sahibi olmasalar da farklı alanlardaki onlarca yıllık tıbbi çalışmalar şüphe götürmez bir şekilde çok zararı etkileri olduğunu gösteriyor” diye belirtiyor.

Pollok son olarak bu konuyla ilgili de şu açıklamayı getiriyor, “ailelerinden alınan çocukların zarar göreceğine dair bir sürü bilimsel veri bulunmakta, fakat bunun yanlış bir şey olduğunu bilmek için bu verilere gerek yok.”

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz