Diğer Hayvanlar Kıllıyken, İnsanlar Neden Kılsız?

0
Fotoğraf: Ahad/Unsplash

Orangutanlar, fareler, atlar… Bu türlerin hepsi kıl ile kaplı fakat insanlar öyle değil. Diğer çoğu memeliye kıyasla çok daha az vücut kılımızın olması, uzun süredir gizemini koruyan bir konu. Fakat türünün ilk örneği olan ve 62 hayvanın genetik kodunun karşılaştırıldığı yeni bir araştırma, insanların ve diğer bazı memelilerin postlarını kaybetme hikayesini anlatıyor.

Utah Üniversitesi ve Pittsburgh Üniversitesinde çalışan araştırmacılar, insanların görünürde eksiksiz bir ‘post’ geni taşıdığını aktarıyorlar. Bulgular bir grup gene ve kıl oluşumu için gerekli görünen düzenleyici genom bölgelerine işaret ediyor.

Araştırmada, insanların bu belirleyici özelliğini şekillendiren mekanizmalara yönelik temel sorulara cevap sunuluyor. Bilim insanları, çalışmanın nihayetinde kelleşme ve kemoterapiden sonra veya kıl kaybına sebep olan hastalıkları bulunan kişilerde kılların geri getirilmesi için yeni yöntemlerin bulunmasına yol açabileceğini düşünüyor.

Çalışmada doğanın, evrim ağacının farklı dallarında duran memelilerde aynı stratejiyi en az dokuz kez uyguladığı gösteriliyor. Bulgulara göre gergedanların, tüysüz köstebek farelerinin, yunusların ve diğer tüysüz memelilerin ataları tüylerini ve kürklerini kaybederken aynı yollardan geçmiş. Hayvanlardaki ortak bir gen takımının devre dışı kalması, kılların kaybolmasına yol açmış.

Utah Üniversitesi Sağlık Fakültesinde insan genetikçisi olan ve araştırmanın büyük kısmını Pittsburgh Üniversitesinde çalışırken araştırmacılar Amanda Kowalczyk ve Maria Chikina ile yürüten Nathan Clark, “Genetiğimizle ilgili bilgi edinmek için yaratıcı bir yaklaşım kullanmak ve biyolojik çeşitlilikten yararlanmak istedik” diyor. “Bu sayede bizim için önemli olan bir şeye katkı sağlayan genom bölgelerimizi belirleme şansı bulduk.”

İster bir maymunun kaba vücut kıllarından bahsedelim, ister bir kedinin yumuşak kürkünden; kıllı olmak hayvanlar aleminde farklı görünen bir durum. Aynı şey kılsızlık için de geçerli. İnsanların kafalarında saç denen özgün bir kıl öbeği bulunuyor. Fakat vücut kıllarımız saç kadar göze çarpmadığından, “kılsız” sınıfına giriyoruz. Seyrek kıllı filler, çıplak görünümlü domuzlar ve bıyıklı morslar gibi iz miktarda kıl taşıyan diğer memeliler de insanların sınıfında bulunuyor.

Fakat kıl dökmenin faydaları da var. Filler sık kılları olmadığından sıcak iklimlerde daha kolay serinlerken, morslar suda kolayca süzülebiliyor. Kowalczyk’in yürüttüğü analizler, çeşitli sebeplere rağmen bu hayvanlar ile analiz edilen diğer kılsız memelilerde aynı genlerin pek çoğuna ait mutasyonların biriktiğini gösteriyor. Söz konusu genler arasında keratini ve kıl yuvasını meydana getiren ek unsurları kodlayıp kıl büyümesini başlatan genler de yer alıyor.

Araştırmanın gösterdiğine göre genomdaki düzenleyici bölgeler eşit derecede önem taşıyor gibi duruyor. Bu bölgeler kıl oluşturan yapıları kodlamıyor ancak sürece dolaylı yoldan etki ediyor. Belli genlerin ne zaman ve nerede açılıp ne kadar üretim yapılacağına yön veriyorlar.

Yapılan taramalar sonucunda, filizlenen kıldaki rolü henüz belirlenmeyen genler ortaya çıkarılmış. Bulgular ciltte faaliyet gösterme işaretleri gibi ek kanıtlar ile birleştirildiğinde, kıl büyümesiyle ilişkili olabilecek yeni bir gen setinin altını çiziyor.

“Hakkında fazla şey bilmediğimiz çok sayıda gen var” diyor Kowalczyk. “Kıl büyümesinde ve kılın sürdürülmesinde rolleri olabileceğini düşünüyoruz.”

Kıl kaybını çözerken

Clark, Kowalczyk ve Chikina, memelilerdeki kıl kaybı gizemini çözmek için kılsız hayvanlarda kıllı hayvan emsallerinden daha hızlı evrimleşen genlere bakmışlar.

“Hayvanlar kıl kaybetme yönünde evrim baskısı altına girdiğinde, kıl kodlayan genlerin önemi azalıyor” diyor Clark. “Bu yüzden doğal seçilimin izin verdiği genetik değişimlerin hızı artıyor. Bazı genetik değişimler kıl kaybından sorumlu olmayabilir. Diğerleri ise kıl büyümesi durduktan sonra meydana gelmiş tali hasar olabilir.”

Bilim insanları araştırmayı yürütmek için genomun yüzlerce bölgesini tek seferde karşılaştırabilen hesaplama yöntemleri geliştirmiş, analiz edilen onlarca memeli türünde korunan 19.149 gen ile 343.598 düzenleyici bölgeyi incelemişler. Bu süreçte bazı adımlar atarak, sucul yaşama uyum sağlama gibi türe özgü diğer özelliklerden sorumlu olan genetik bölgeleri elemişler.

Clark, yan etkenlerden etkilenmeden yürütülen taramada bilinen kıl genlerinin belirlenmesinin, yaklaşımın işe yaradığını gösterdiğini söylüyor. Bu durum ayrıca taramada belirlenen ve çok iyi tanımlanmamış genlerin, kıllılık veya kılsızlık için eşit önem taşıyor olabileceğini akla getiriyor.

Clark ve meslektaşları şimdi aynı yaklaşım ile kanserin önlenmesi, ömrün uzatılması ve diğer sağlık durumlarının anlaşılmasıyla ilişkili genetik bölgeleri belirlememeyi planlıyor.

“Bu şekilde farklı özelliklerin altında yatan küresel genetik işleyişler belirlenebilir” diyor Clark.

 

Kaynak: Utah Üniversitesi Sağlık Fakültesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz