Yaşamın ortak faaliyeti; tüm mikroplar, bitkiler ve hayvanlar Dünya gezegenini değiştirdi.
Örneğin bitkileri ele alalım: Bitkiler, hayatta kalmalarını temin için fotosentez ‘icat etti’. Fakat bunu yaparken, gezegenimizin çalışma biçimini bütünüyle değiştiren oksijen yaydılar. Bu örnek, tekil yaşam şekillerinin kendi görevlerini yürüttüğü fakat gezegen ölçeğinde toplu bir etki meydana getirdiği örneklerden sadece biri.
Biyosfer olarak bilinen yaşamın bu toplu faaliyeti dünyayı değiştirebiliyorsa, toplu bilinç faaliyeti ve bu bilince dayalı eylemler de bir gezegeni değiştirebilir mi? Biyosfer evrimleştiğinde, Dünya kendine ait bir yaşam kazandı. Yaşam barındıran bir gezegenin kendi yaşamı varsa, kendi aklı da olabilir mi?
Rochester Üniversitesinde çalışan fizik ve gökbilim profesörü Adam Frank ile ABD Gezegen Bilimi Enstitüsünde çalışan meslektaşı David Grinspoon ve Arizona Eyalet Üniversitesinde çalışan Sara Walker, geçtiğimiz ay International Journal of Astrobiology bülteninde yayımlanan yeni çalışmalarında bu soruları irdeliyor. Bilim insanlarının “düşünce deneyi” şeklinde adlandırdığı çalışma, Dünya’ya yönelik mevcut bilimsel anlayış ile yaşamın bir gezegeni nasıl değiştirdiğine dönük daha kapsamlı soruları bir araya getiriyor. Araştırmacılar, makalede “gezegen zekası” şeklinde adlandırdıkları olguyu (gezegen ölçeğinde işleyen bilişsel faaliyet fikri) tartışarak, insanların iklim değişimi gibi küresel meseleleri hangi şekillerde ele alabileceğine dair yeni fikirler ortaya atıyor.
Frank’ın dediği gibi, “Bir tür olarak hayatta kalmayı bekliyorsak, zekamızı gezegenin iyiliği için kullanmalıyız.”
‘Olgunlaşmamış bir teknosfer’
Frank, Grinspoon ve Walker, teknoloji kabiliyeti bulunmayan bir türün bile gezegen zekası sergileyebileceğini açıklarken Gaia hipotezi gibi fikirlerden yararlanıyor. (Gaia hipotezi, biyosferin cansız jeolojik sistemler hava, su ve karayla güçlü biçimde etkileşim kurarak Dünya’nın yaşanabilir durumunu sürdürdüğünü öne sürüyor). Buradaki kilit nokta, yaşamın toplu faaliyetinin kendi kendini sürdüren bir sistem oluşturması.
Örneğin Frank, yakın zaman önce yapılan pek çok çalışmanın, bir ormandaki ağaç köklerinin mikorizal ağlar şeklinde bilinen yer altı mantar ağları yoluyla birbirlerine nasıl bağlandıklarını gösterdiğini söylüyor. Ormanın bir kısmının besine ihtiyacı olursa, diğer kısımlar stres altındaki bölümlere hayatta kalmaları için ihtiyaç duydukları besinleri bu mikorizal ağ yoluyla gönderiyor. Orman, bu şekilde kendi yaşama kabiliyetini sürdürüyor.
Araştırmacılar, medeniyetimizin günümüzde “olgunlaşmamış bir teknosfer” olduğunu söylüyor. İnsanların oluşturduğu bir sistem ve teknoloji yığını olan bu yapı, gezegeni doğrudan etkiliyor fakat kendi kendini sürdürmüyor. Örneğin enerji kullanımımızın büyük bir kısmı, Dünya’nın okyanuslarını ve atmosferini bozan fosil yakıt tüketimini içeriyor. Hayatta kalmak için tükettiğimiz teknoloji ve enerji, evimiz olan gezegeni yok ediyor. Durum böyle giderse, karşılığında bizim türümüz de yok olacak.
O halde bir tür olarak hayatta kalmak için, hep birlikte gezegene en faydalı olacak şekilde çalışmamız gerekiyor.
Fakat Frank, “Henüz ortaklaşa şekilde gezegene en faydalı olacak biçimde yanıt verme kabiliyetimiz yok” diyor. “Dünya’da zeka var ama gezegen zekası yok.”
Olgunlaşmış bir teknosfere doğru
Araştırmacılar, gezegen zekasının insanlığın uzun vadeli geleceğinde nasıl bir rol oynayabileceğini açıklığa kavuşturmak için Dünya’nın geçmişine ve olası geleceğine ait dört strateji öne sürüyor. Ayrıca gezegen zekasının yön verdiği bu evrim aşamalarının, galakside yaşamın ve sürdürülebilir teknolojik bir medeniyetin evrimleştiği herhangi bir gezegenin özelliklerinden biri olabileceğini de gösteriyorlar.
- Aşama 1 – Olgunlaşmamış biyosfer: Milyarlarca yıl önceki çok erken dönem Dünya’nın özelliği. Teknolojik bir tür ortaya çıkmadan önce, mikroplar mevcutken ancak bitki örtüsü henüz ortaya çıkmamışken. Çok az küresel geribesleme var çünkü yaşam Dünya’nın atmosferine, hidrosferine ve diğer gezegen sistemlerine kuvvet uygulayamıyor.
- Aşama 2 – Olgunlaşmış biyosfer: Dünya’nın özelliği. Yine teknolojik bir tür ortaya çıkmamışken, yaklaşık 2,5 milyar yıl ila 540 milyon yıl öncesi. İstikrarlı kıtalar oluşmuş, bitki örtüsü ve fotosentez gelişmiş, atmosferde oksijen toplanmış ve ozon tabakası ortaya çıkmış. Biyosferin Dünya üzerinde güçlü bir nüfuzu var. Belki de Dünya’nın yaşanabilirliğini sürdürmeye yardımcı oluyor.
- Aşama 3 – Olgunlaşmamış teknosfer: Dünya’nın günümüzdeki özelliği. Birbirine bağlı iletişim, nakliye, teknoloji, elektrik ve bilgisayar sistemleri var. Fakat teknosfer hâlâ olgunlaşmış değil çünkü atmosfer gibi diğer Dünya sistemleriyle bütünleşmiş değil. Bunun yerine, Dünya’nın sistemlerinden madde ve enerji çekiyor. Bunu yaparken de bütünü, muhtemelen teknosferin yer almadığı yeni bir hale götürüyor. Mevcut teknosferimiz, uzun vadede kendi aleyhine işliyor.
- Aşama 4 – Olgunlaşmış teknosfer: Frank’ın aktardığına göre Dünya gelecekte, yürürlükteki teknolojik sistemlerin gezegenin tamamına fayda sağladığı bir yerde olmayı hedeflemeli. Örneğin enerji, küresel olarak biyosfere zarar vermeyen Güneş enerjisi gibi yöntemlerle toplanmalı. Olgunlaşmış teknosfer, biyosferle beraber evrimleşip hem teknosferin, hem de biyosferin gelişip serpilmesini sağlayan bir yapı.
“Gezegenler olgunlaşmamış ve olgunlaşmış aşamalardan geçerek evrimleşiyor. Gezegen zekası ise olgunlaşmış bir gezegene ne zaman ulaştığınızı gösteriyor” diyor Frank. “Milyon dolar değerindeki soru ise, gezegen zekasının neye benzediğini ve pratikte bizim için ne anlam ifade ettiğini çözmek; çünkü olgun bir teknosfere nasıl geçeceğimizi henüz bilmiyoruz.”
Gezegen zekasının karmaşık sistemi
Gezegen zekasının kendini nasıl belli edebileceğini henüz tam olarak bilmesek de; araştırmacıların belirttiğine göre olgun bir teknosfer, teknolojik sistemlerin karmaşık bir sistemi meydana getiren bir geribesleme ağı üzerinden Dünya’yla bütünleşmesini kapsıyor.
Basitçe ifade etmek gerekirse karmaşık bir sistem, birbirleriyle etkileşen daha ufak parçalardan oluşan ve sistemin genel davranışınının tamamen bu etkileşime bağlı olduğu herhangi bir şey. Yani toplam, parçaların bütününden daha fazlası. Karmaşık sistem örnekleri arasında ormanlar, internet, finans piyasaları ve insan beyni bulunuyor.
Karmaşık bir sistem, doğası gereği tekil parçalar etkileştiği zaman ortaya çıkan ve tamamen yeni olan özellikler barındırıyor. Örneğin bir insanın kişiliğini, sadece beynindeki nöronları inceleyerek çıkarmak zor.
Bu durum, bireyler bir gezegen zekası oluşturduğu zaman tam olarak hangi özelliklerin ortaya çıkabileceğini tahmin etmenin de kolay olmadığı anlamına geliyor. Fakat gezegen zekası gibi karmaşık bir sistem, araştırmacılara göre iki belirleyici nitelik taşıyor: Yeni ortaya çıkan davranışları bulunuyor ve kendi kendini sürdürmesi gerekiyor.
“Biyosfer, nitrojeni dolaştırıp karbon taşıyacak sistemler oluşturarak yaşama nasıl ev sahipliğini yapacağını milyarlarca yıl önce kendi başına çözdü” diyor Frank. “Şimdiyse kendi kendini sürdürmeyi sağlayan aynı tür özelliklerin teknosfere nasıl kazandırılacağını çözmemiz gerekiyor.”
Dünya dışı yaşam arayışı
Çevreye zarar veren belli kimyasallara dünya çapında yasakların konması ve daha fazla Güneş enerjisi kullanımına geçilmesinin de dahil olduğu bazı çabalara karşın, “Henüz gezegen zekamız veya olgun bir teknosferimiz yok” diyor Frank. “Fakat bu araştırmanın bütün amacı, nereye doğru gitmemiz gerektiğini göstermek.”
Frank bu soruların sadece Dünya üzerindeki yaşamın geçmişte, şimdi ve gelecekteki hayatta kalımına dönük bilgi sağlamayacağını, aynı zamanda Güneş sistemimizin dışındaki yaşam ve medeniyet arayışına da yardımcı olacağını belirtiyor. Örneğin Frank, NASA’nın uzak yıldızların etrafındaki gezegenlerde olası medeniyetlere ait tekno imza arayışına verdiği bir hibede baş araştırmacı konumunda.
“Görebilecek olduğumuz; görmeyi beklememiz gereken tek teknolojik medeniyetin, kendilerini öldürmemiş medeniyetler olduğunu söylüyoruz; yani gerçek bir gezegen zekası aşamasına ulaşmış olmaları gerekiyor” diyor. “Bu sorgulama hattının gücü de burada yatıyor: İklim krizinde hayatta kalmak için bilmemiz gereken şeyleri, yaşamın ve zekanın evrimleştiği herhangi bir gezegende yaşanabilecek olanlarla birleştiriyor.”
Yazar: Lindsey Valich/Rochester Üniversitesi. Çeviren: Ozan Zaloğlu.