Columbia Üniversitesi Lamont-Doherty Dünya Gözlemevi, MIT ve Hanoi Bilim Üniversitesi’nden bilim insanlarının yaptığı yeni çalışmaya göre, büyük ölçekte pompalanan yeraltı suyu, Güneydoğu Asya’daki bazı akiferlere tehlikeli seviyede arsenik girmesine sebep oluyor. Su, güvenli kabul edilen arsenik konsantrasyonunun 100 katı oranda nehir yatağına sızıyor.
Normalde muson bölgesindeki yeraltı su seviyesi, nehirlerdeki su seviyesinden daha yüksek. Bu nedenle su, akiferlerden en yakın akarsu yatağına akıyor. Ancak birkaç yıl önce bilim insanları Hanoi gibi şehirlerin büyük ölçekte su pompalamasının, yeraltı su seviyesini bir hayli düşürdüğünü fark ettiler. Öyle bir azalma ki, akıntı bazı yerlerde tersine dönüyor ve nehir suyu akiferlere doğru akmaya başlıyor.
Bilim insanları, Hanoi’ye yakın Kızıl Nehrin nehir yatağı boyunca suyunu test etti ve beklenenden çok daha yüksek ve tehlikeli konsantrasyonda çözünmüş arsenik tespit ettiler. Ancak bunun yanında çiftçilerin ve toplumun yararlanabileceği; kontamine olmamış, düşük riskli bölgeler de buldular.
Amerikan Jeofizik Birliği dergisinde yayımlanan bulgular, arsenik kirlenmesiyle mücadele eden bölgelerin, yeraltı su yönetimi hakkında önemli bilgiler barındırıyor.
Arsenikli yer altı suları birçok ülke için bir problem. Amerika’nın bazı bölgelerinde görülse de, tarihte en büyük kitlesel zehirlenmelerin yaşandığı daha fakir toplulukların olduğu Güneydoğu Asya’da daha yaygın olarak görülüyor. Uzun vadede arseniğe maruz kalma, karaciğer ve böbrekte hasara ve ellerde,ayaklarda ağrıya neden olan cilt kanserine yol açıyor. Ayrıca arsenik içeren suyla yapılan sulama pirinç tarlalarını da etkiliyor. Hanoi’de yıl içerisinde yapılan büyük ölçekte pompalama, nehir suyunun akifere sızmasına yol açıyor ve şimdilerde Bangladeş’in Dhaka şehri dahil büyük şehirlerde azalan yeraltı su seviyesi önemli bir sorun.
Lamont’da yazar Alexander Van Geen ile on yılı aşkın süredir Vietnam, Kamboçya ve Bangladeş’te arsenik kirlenmesini önlemek ve güvenilir su kaynakları bulmak için çalışmalar yapan, Lamont’da jeokimyacı yazar Ben Bostick şöyle diyor: “Yeraltı suyunun dev bir sualtı gölü, sonsuz bir kaynak olduğunu sanıyoruz ama suyun hızla yenilendiği yerlerde bile suyu bu kadar çok kullanarak konumunu ve kirlilik oranını etkileyebiliriz.”.
Hanoi’de, pompalanan yer altı suyunun miktarının 2000’lerde 2 katına çıkarak, 2010’a gelene kadar günde 240 milyon galona vardığı tahmin ediliyor ve her yıl yer altı su seviyesi 1 metre civarında düşüyor. Nehrin 10 kilometre aşağısında bulunan Van Phuc köyündeki nehir yatağında oluşan tortuların, uzun zamandır temiz olarak kabul edilen eski akiferi kirletmeye başlaması, arseniğin etkisine bir kanıt oluşturuyor.
Yeni çalışma için bilim insanları Kızıl nehir boyunca enjektöre benzeyen bir aletle nehir yatağında bulunan tortulardan ve 1 metre derinlikten su örnekleri aldılar. En yüksek arsenik seviyesini genellikle karanın hemen yanındaki dere yatağında, nehrin yavaş aktığı ve yeni tortuların oluştuğu yerde buldular. Yeni tortular, suya arsenik salmaya bir hayli yatkın olabilirler. Su akışının yavaş olduğu yerlerde bulunan tortular, 10 yıldan daha az bir süredir oradalar ve yeraltı suyuna saldıkları arsenik konsantrasyonu litre başına 1000 mikrogramdan daha fazla. Bu durum Dünya Sağlık Örgütü’nün güvenli dediği seviyeden 100 kat daha fazla.
Buna karşılık akış hızınının fazla olduğu yere yakın olan yerlerde bulunan neredeyse tüm kuyular test edildiğinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün belirttiği limitin altında olduğu tespit edilmiş. MIT’de doktora yapan ve çalışmanın başyazarı Mason Stahl: “ Önceden yapılan aşırı pompalamada su, bu tortuların üzerinden akmamış olabilir ve akiferler de bu kadar arsenik çekmemiş olabilir.” diyor ve şunları ekliyor: “Eğer yeraltı suyunu pompalama işlemi devam ederse – büyük ihtimal daha da şiddetlenecek- kirlenme yayılmaya devam edecek.”.
Özellikle Güney ve Güneydoğu Asya, arsenik zehirlenmesine açık çünkü deniz seviyesinin altında olan deltaları, yeni tortulardan oluşuyor ve suya arsenik salınımını kolaylaştıracak çok sayıda organik maddeye sahip.
Kızıl Nehir’in arseniği genellikle dağlardan aşağı taşınan demir oksitlerden geliyor. Demir oksit dere yatağı boyunca biriktiğinde, bitkiler ve atıklarının sebep olduğu, az oksijen ve yüksek oranda organik maddelerle çevrili bir ortamda bulunuyorlar. Bakteriler demir oksiti indirgeyerek oksijen salıyor ve doğal süreçle arsenik suya karışıyor. Bu süreç çok kısa. Bilim insanları birkaç ay içerisinde yeni tortuların litre başına yaklaşık 1500-2000 mikrogram konsantrastonda arsenik saldığını ölçmüşler.
Sonuçlar pompalama için, toplumların tortulaşma olmayan ve arseniğin azaldığı eski akiferleri kullanması gerektiğini öneriyor. Ayrıca potansiyel arsenik kaynakları olan yeni tortuların bulunduğu nehir yataklarına da dikkat etmeliler.
Bostick şöyle diyor:”İyi haber, nehirler genel olarak kıvrılıyor ve şehirler nadiren tek bir kıvrımın boyutunda. Şehirler kuyularını, akiferlerin yeni tortular oluşturmayan bölgelerinde açabilirler.”. Ayrıca nehre baraj yapmak da tortuları önleyebilir ve nehrin yüksekliğini kontrol etmemizi sağlayabilir. Ancak barajlar da sedimantasyonu değiştirerek, su bütçesi ve ekolojik sorunlara yol açabilir.
Aynı zamanda suyun arıtılması ve filtreleme işlemleri daha yaygın hale geliyor, Bostick de bunun en etkili çözüm yolu olacağı kanısında. Arsenik bir gecede yok olmayacak ama çiftçiler, bölgenin en kalabalık popülasyonunu beslemeye devam edebilmek için, sulama işleminde pompalama yapmaya devam edecek. Bostick şöyle diyor: “ Yeraltı suyunun birçok avantajına rağmen ne kadar kullanmamız gerektiğini gerçekten düşünmemiz gerekiyor. Şimdi teknolojiyle birlikte yer üstü sularını da temizlemek bir hayli kolaylaştı.”.
Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü’nde su ve yiyecek güvenliği uzmanı olan Michael Puma çalışmalara şöyle bir yorum getiriyor: “Arsenik kontaminasyonu olan yeraltı suları, dünya çapında 100 milyondan fazla insanı tehdit ediyor. Bu önemli bulgular, içme suyunun kalitesini geliştirmek ve kontrol etmek için bize yardım edebilir. Özellikle de yüksek seviyede yoksul olan bölgelerde yaşayan insanlar için.”.
Ayşenur Öner