İngiliz piyes yazarı William Congreve, 1697 yılında kaleme aldığı trajedi eseri Yaslı Gelin‘de “Müzik, vahşi bir kalbi yumuşatan güzellikler barındırır” yazmış. Fakat insan dışı hayvanların müziği icra ve algılama şeklini ölçmeye dönük gerçek çalışmalar, o zaman için oldukça uzaktaymış. Bu tür çalışmalar, günümüzde hayvan müzikbilimi olarak adlandırılıyor.
Fakat 20’nci yüzyılın başında sıklıkla alıntı yapılan bu nüktenin test edilmesi için gerçekleştirilen girişimler, söz konusu düşüncenin hatalı olduğunu ortaya çıkarmış. Popular Science dergisi, 1921 yılının Temmuz ayında ABD’nin New York şehrindeki Central Park Hayvanat Bahçesi’nde icra edilen böyle bir faslı konu almıştı. “Kutup ayısı şaşkınlığa uğramış”, küçük ve uysal bir tilki de “panikle sağa sola koşturmuştu.” Fil ise hiç istifini bozmadan durmuştu.
The New York Times gazetesinin aktardığına göre bu gösterinin amacı, “orman müziğinin hayvanlar üzerindeki etkisini üç aşağı beş yukarı bilimsel şekilde ölçmekti.” (“Orman müziği”, genelde Siyahi sanatçılar ve ilerici karşı kültürle ilişkilendirilen 1920’lerin caz müziği için kullanılan ırkçı bir yakıştırmaydı.) Besteci ve ötücü kuşlarda uzman olan hayvan müzikbilimcisi Emily Doolittle, “O tarihlerde hayvan şarkıları ve müzikle ilgili bazı yarım yamalak kuramlar varmış” diyor.
Sinirbilimcilerden veteriner hekimlere kadar farklı dallarda çalışan çeşitli uzmanlar, o zamandan beri kürklü, tüylü ve yüzgeçli dostlarımızın hangi ezgileri duymak istediğini (veya istemediğini) anlamaya çalışıyor. ABD Teksas Biyomedikal Araştırma Enstitüsünde çalışan bir araştırma takımı, 1996 yılında radyo dinletilen şebeklerin kalplerinin daha yavaş atmaya başladığını keşfetmiş. 2004 yılında Brain Research bülteninde yayımlanan bir çalışmada, Mozart dinleyen bazı kemirgenlerin sistolik kan basıncının yüzde 15 azaldığı gösterilmiş. 2008 yılında ise bir araştırmacı bir kambur balinaya klarnet çaldığında, balinanın yanıt olarak kullandığı ezgiyi değiştirdiği görülmüş. Doolittle, ötücü kuşların şafak vakti cıvıldadıkları zaman dopamin gibi mutluluk veren kimyasallarda bir artış yaşadıklarını belirtiyor.
Besteleri kedilere, maymunlara, köpeklere, atlara ve (elbette) insanlara hitap eden hayvan müzikbilimcisi ve kemancı David Teie, canlıların kendilerini rahat ve güvende hissettikleri zaman çıkardıkları sesleri taklit etmeyi yeğliyor. Örneğin yavru kediler için bestelediği sakinleştirici melodiler, kedilerin kalp ritimlerini ve anne kedilerin mırlama tonlarını tekrarlıyor.
Peki 1921 yılında Central Park’taki o umursamaz file ne diyeceğiz? 2015 yılında Belçika’daki Pairi Daiza Hayvanat Bahçesi’nde sahnelenen bir keman performansı, hortumlarını bir o yana bir bu yana sallayan kalınderilileri etkilemeyi başarmış. Fakat Doolittle’a göre bunu destekleyen daha fazla veri olmadıkça, fillerin klasik müziği caza tercih ettiğini düşünmemeliyiz.
Yazar: Bill Gourgey/Popular Science. Çeviren: Ozan Zaloğlu.
Omuzdan transfer edilen hortumculuk,