Kısa cevap Hepsi kafanızın içinde olabilir
İnsanların neredeyse dörtte biri parlak ışığa maruz kalınca hapşırır. Bilim insanları bu duruma 1954’ten bu yana “fotik hapşırma refleksi” diyor ancak söz konusu durumun binlerce yıllık geçmişi var. Aristo, güneşin ısısının nazal sıvıyı kuruttuğunu, bunun da burnun gıdıklanmasına yol açtığını öne sürmüştü (Eski Yunanlılar hapşırmanın kutsallığına ve sadece cinsel heyecan sırasında hapşırılması gerektiğine de inanıyorlardı). Modern tıp ise daha muhtemel sebepler ortaya koyuyor.
Her şeyden önce, bu etki bebeklerde de gözlemleniyor. Demek ki öğrenilmiş bir tepki değil ve genetik olabilir. İsveç’te yapılan bir araştırma, ebeveynlerden birinde bu durum görülüyorsa, çocukların yarısından fazlasında da aynısının ortaya çıktığını gösteriyor. Farklı bir araştırma ekibi ise insan genomunda bu özellikten sorumlu olabilecek iki nokta buldu, ancak henüz kanıtlayabilmiş değil.
Mekanik bir açıdan bakarsak, bu durum beyne giden bağlantılarda sinyallerin karışmasından kaynaklanıyor olabilir. Bilim insanları optik sinirin aşırı etkinleşmesinin (örneğin parlak günışığına çıkmak) hemen yakınındaki trigeminal sinire de sinyallerin sızmasına yol açabileceğini düşünüyor. Bu sinir, nazal iritasyondan sorumlu ve hapşırmayı tetikliyor.
Sebep beynin başka yerlerinde de olabilir. Bundan birkaç yıl önce Zürih Üniversitesi’nden araştırmacılar başka bir kuramı test etmek üzere 10 adet fotik hapşıran ile 10 adet fotik hapşırmayan kişiyi inceledi. Beyin dalgalarını elektroensefalogram (EEG) ile incelerken bir yandan da deneklere parlak ışık tuttular. Fotik hapşıranların görsel kortekslerinde daha fazla etkinleşme görüldü. Bu da demek oluyor ki ışığa karşı aşırı duyarlılık, bu dönüşlü süreci beyin kökünün ötesine taşıyor.